Zingerilla VI
elleri cebinde, cadde boyu yolculuktaydý ressam .
hava alacalý kýzýla boyanmakta
ve gri bulutlar gökyüzünü parça parça kaplamýþtý .
güneþ aðýr aðýr batarken ,
gökyüzü kýzýla çalýyordu renklerini ,
görülmeye deðerdi .
bir kafede oturup
Westminster caddesinin dar ve taþlý sokaðýný karþýsýna alarak
caddeden geçen insanlarý izliyordu
her zamanki gibi orta þekerli kahvesini masaya býraktý garson
ressam çantasýndan
Mehmed Uzun’un Kürtçe eseri ’’ Ronî Mîna Evîne, Tarî Mîna Mirinê’’ (Aþk Gibi Aydýnlýk, Ölüm Gibi Karanlýk ) kitabýný çýkartarak
kaldýðý yerden okuyordu ;
’’Kevok tekrar çantasýný alarak içinden bir defter ve kýrmýzý bir kalem çýkarýyor.
Yavaþça okþuyor defterin kýrmýzý kabýný.
Bir sýcaklýk kaplýyor içini.
Beyaz, çizgili defter yapraklarý, Kevok’un içinde dalgalanan duygularý, sesleri yazmasý için birebir.
Savaþçý hayatýnýn raporlarý, savaþ anýlarý için deðil, duygu ve sezgi anýlarý için.
Uzun bir þiir gibi, uzun bir düzyazýdan oluþan destansý bir þiir için asýl.
Kevok gülümseyerek defterin birinci sayfasýný açýyor.
Defterin ilk sayfasýnýn üstünde kýrmýzý kalemle ve son derece güzel bir el yazýsýyla þunlar yazýlmýþ:
Ben Kevok... Yüksek daðlarýn güvercini... Daðlar Ülkesi’nin, güvercini... ölüm, kalým, öldürme...
en çok duyduðum sözcükler...
Ölüm, öldürme, yangýn ve yýkým; burada en kolay þekilde gerçekleþen þeyler bunlar, en kolay þekilde.
Neden peki? Ölüm ekmek ve suya dönüþmüþ, havaya ve soluða...
Neden? Ýnsan, insan hayatý ucuz burada, çok ucuz...
Neden? Burada ölçüt hayat deðil, ölüm...
Niye? Sayfanýn en altýnda ise, týrnak içine alýnmýþ ve büyük harflerle
yazýlmýþ þu sözler var:
KORKU... KORKMAK ÝSTEMÝYORUM...
KORKUTMAK ÝSTEMÝYORUM...
KORKU... ÝNSANÝN EN KÖTÜ, EN BERBAT DUYGUSU... ’’ **
orta þekerli kahvesini aðýr aðýr yudumlarken ,
gözleri biraz da doluyordu .
daha çok kýrgýndý ,
kýzgýndý ,
biraz da asabiydi .
çok fazla üzerine düþülmesinden rahatsýz oluyordu kýsacasý . .
bu yüzden yanlýzdý .
tek baþýna dolaþmak istiyordu çoðu kez .
hava biraz serindi Londra’da .
uzun, siyah paltosunun yakalarýný kaldýrýp, önünü ilikliyordu .
zifir karasý saçlarý,
önden geriye doðru taralý ,
viþne çürüðü ve dolgun dudaklarýný ,
uzun , bakýmsýz
ve saçaklý sakallarý gizlemiþti .
Westminster caddesi kýþýn bile canlýydý,
kaldýrýmlar doluydu .
ve güneþ aðýr aðýr batarken ,
kalabalýk biraz daha artýyordu .
Londra serin ve soðuktu .
kol kola giren sevgililer,
cadde boyunca kahkaha atarak
ya da sessizce yürüyordu .
dudaklarda ruj izi ,
gözlerde rimel izi ,
gülüþleriyle neþeler saçan al yanaklý çocuklar .
hayallerini toplayan kadýnlar ,
bavullarýyla yol boyunca yürüyorlar .
ressam paltosunun iç cebinden piposunu çýkartýp yaktý .
evini önüne geldiðinde kapýyý açarak içeriye girdi ,
kapýyý aðýr aðýr kapatýp ,
salonda ki aynada yüzüne takýldý gözleri .
tozlanmýþ ,
solgun ,
bezgin yüzünü görüyordu aynada .
jilet kesiði gibi yüzünde ki kýrýþýklýklar .
biçimsiz saçaklý ve uzun sakallarý
viþne çürüðü dudaklarýný kapatan sarýmsý býyýklarý ,
Mirza’ya yakýþmýyordu .
Salonda amansýzca miyavlayan
koltuðun tepesindeki tekir kedisini kucaðýna alarak ,
koltuðuna oturdu .
týrmalamamak için týrnaklarýný içeri çekiyordu kedi
ve ýsýrmamak için elini hýrýldýyarak gözlerini yumuyordu .
Mirza kediyi yere býrakarak koltuða uzandý ,
ruhu yorgundu ,
bedeni bitkin .
gözleri aðýr aðýr kapanýyordu ;
’’ saçlarý omuzlarýndan þelale gibi akan Zingerilla rüyalarýndaydý ,
Mezopotamya gecelerinde ,
gökyüzüne asýlý kalmýþ ,
dolunaylý gecelerden yeryüzüne sarkýyorken ,
güneþ yörüngesinde ,
yana yana dönen ay’a
sevdalarýný kopartarak yakamozlarý gönderiyordu .
Mezopotamya,
tüm bu gökyüzünün güzelliklerinin sahibiydi .
gökyüzü tüm yakamozlarýyla ve dolunaylý geceleriyle ,
gözleriyle bakýyordu Zingerilla’ya ,
dudaklarýndaki gülümsemeye güneþ aþýktý .
Zingerilla gülümserken sarmaþýklarýn cennetinde,
gözleri, gökyüzünün gülümsemelerini anýmsatýyordu Mirza Renas’a .
baþýnda esen yele güveniyorudu .
Zingerilla baþýný Mirza’nýn omuzuna koyduðunda ,
Mirza Renas’ýn parmaklarýnýn ucundan akardý þiirler,
sözcükler dudaklarýnýn saklý bahçelerinde dolup taþardý .
ay öyle bir þavkardý ki ,
ellerini uzatsalar yakalayacaklardý sanki .
dolunay Zingerilla’nýn ,
uzun þelale saçlarýna dolanýrdý ,
papatyalarý örerek takardý Mirza . .
Zingerilla
Mezopotamya’nýn eþsiz gecelerinde
dolunay’ýn þavkýyan ýþýðý altýnda
yýldýzlarýn aynasýnýn karþýsýna geçip,
þelale saçlarýný tarardý .
düþen saç teli
koynunda yeþerttiði hayatýyla ,
düþtü , Mirza’nýn sol yamacýna . .’’
Ressam uzandýðý yerden uyandý
terler içindeydi ,
telefon çalýyordu .
ucunda yarý mutlu,
yarý mutsuz
sevindirici bir haber vardý ;
sergi için hazýrlýklar tamamdý . .
Renas Tutaste
** Mehmed Uzun ; Aþk gibi aydýnlýk , Ölüm gibi karanlýk
syf: 204 - 205
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.