zavallý itiraf,
baþlamýyor bir türlü
ne sarýlabiliyorum aynadakine
ne de içime huzur akýtýyor buz
ateþler içerisinde kalmak
ormanda bir ayaðým fare kapanýnda
avcýlarýn dahi yüzü yok
giydiðim ten eklembacaklýlar için
yalnýz uzay ve alamet
deniz lesyonlarý kalplere sürülmeli
gözlerimde yaðmur dualarý
uzunca bir yol alýyor ekmek parçasý
kendi kanýmdan çiçekler
bal parçasý dudaðýmýn kenarýnda tükürük
bir türlü fýrlamýyor
tek tek çocuklar büyümeli
küvet deliklerine düþmeden bazýlarý ölmeli
ya da ne yapmalý, kim bilir tasarlanan hayal
þakaklara sýkýlacak bir kurþun kadar soðuk
sað elimde o silah
siyah, ah
ruhuma giyiyorum kokusunu yaðýn
göbeðin tam ortasýnda anne dölü
baba lütfen öldüðünü kimselere söyleme
bazýlarý geç anlar, bu lazým
biz yalnýzlýða yazýlmýþ tahta atlarýz
pinokyonun mavi perisine âþýk
Gepetto baba’nýn þefkatine muhtaç
ama günýþýðý sevdalar kadar umutlu
yudum yurdum þikayetlerinde ilk kez
ölümcül seviþiyoruz firari gözlerimizle
dahil olunca elbette soytarý ölecek
kim oluyor ki o?
oku!
sokul ayrýca yeleðin yýkanmamýþ ipliðine
yasadýþý özgürlükler var ediyor
her zaman sað cebinde
biraz duman
zaman.
merakýna atýlýyoruz
çýrýlçýplak at ve illâ!
nehy ve red makbul
kim okuyabilir içimizdeki küçük sevinçleri
tabi, hâlâ kalan varsa!
-’indirilebilir mutluluklar diliyorum ayna
þaþýrt beni kirra’