Eskiden ben ne güzel, neþeli bir çocuktum,
Ne zaman ki büyüdüm derdim, sýkýntým arttý.
Günaþýrý yaðmurda ýslanmaz bir gocuktum;
Þimdi ise geceler gündüzleri kararttý.
Hep beraber toplanýr ceylan köye giderdik,
Bizler yoksulduk amma gözlerimiz mutluydu.
Büyümeye daha var, ah zaman geçmez derdik;
Bizim köy ki ferhadýn daðý yaran yoluydu.
Hem þýmarýk, avare; hem de üzgün, figandým,
Çocukluðum yapmayý bilmez kaleler kumdan.
Gençlik denen aðacý gün geçtikçe týrmandým;
Umutlar da kayboldu, giden gitti ufkumdan.
Dudaðýnda hüzzamýn sonsuzluk bestesini,
Hissettikçe o yana bir bu yana savruldun.
Aðla gençliðim aðla, kim duyar ki sesini;
Çocukluðun baðrýna taht misali kuruldun.
Çocukluðum, aþikar gölge boyu nezdinde,
Çocukluðum, meðerse baðrý yanýk þairmiþ.
Çocukluðum, ülkeler, diyar diyar gezdin de;
Çocukluðum, sancýna tek teselli þiirmiþ.
Her kalýba can veren sanatçý nispetinde,
Çamura þekil verip, oymak oymak iþlerdim.
Köyün güzelliðini gün batýmý vaktinde;
Ay tepesine çýkýp doyumsuzca izlerdim.
Artýk köy kokusunu þehirlerde ararým,
Her sabah açan gül –ki bugün açmadan soldu,
Elde kalan geçmiþin hayalini kurarým;
Þimdi her þey deðiþti sözler tutulmaz oldu.
Gün görmemiþ ömrüme tüttürürken nargile,
Halaylar daðlar baþý kurulurdu düðünler,
Çýrpýnsan da, gülsen de; aðlasan da nafile;
Boþa bekleme Fâruk; geri gelmez o günler...