ranzalar üþüyordu
hayat, sevgiye dair ne varsa
çekip almýþtý üstümüzden,
karanlýktý..
topraðýmýzýn bahar kokusunu henüz soluyorduk
tozlu kapýlar açýldý aniden
kulaklarýmýzý sýzlatan vurdumduymaz sesiyle..
ve girdi içeri cani bakýþlar,
düþmandý..
ilkin, ellerimize demirledi soðuðun aðýr darbesi
sonra omuzlarýmýz, bacaklarýmýz
sýrtýmýzdan kasýklarýmýza, çoðul bir nefret kusuyordu insanlýk,
yalnýzdý..
ben onbeþ’ime geldiðimde
onbeþ kara saplý býçak gömecektim umuda,
on yýllar geçti düþlerimizin terazisinden
beþ çocuk kaldýk geriye..
salyalarýný akýtýyordu erkeklik
gözlerimiz baðlý,
gözlerimiz acýya biat,
yaslýydý..
yüreðimize kan döktüler
vurdular aklýmýzýn sevda yanýna
bir düzine sopa kýrdýlar boynumuzda,
dokuz metrekare aþaðýlandýk
bir soysuzun hayvani nefesinde..
insanlar,
evler,
caddeler
ve kentler
uzaktý..
duvar utandý,
ateþ sustu,
sular küstü çocukluðumuza..
ve kuþlar,
ahh, her havalandýrmada
saçlarýmýzý okþayan rüzgarla,
iliklerimize yaðmur ve kar taþýyan
hep o kuþlardý..
týpký kod’lanmýþ isimlerimiz gibi
gazetelerde,
tezgahlarda
ve sokakta satýlýrken hayallerimiz üç kuruþa,
pozantý’ya gömdü bizi
yasacý yarasalar..
þimdilerde onbeþ misket kaç para eder usta..