SÝMÝTÇÝ
Kuþlar kadar erkenciydi simitçiler
Yorgun uykularý bölünmeye baþlarken iþçilerin
Suskun sokaklarda gezdi tenhalýk
Bir ekmek kokusu yayýldý fýrýncý Orhan’ýn bacasýndan
Týslayarak durdu durakta kýrmýzý otobüs
Bekledi akþamdan býraktýðý yolcularýný
Randevusuna sadýk kalan þafak söküldü, bölündü gece
Ýlk yolcu sokuldu simitçinin küçük tezgahýna
Gözünde rüyasýndan artan bir durgunluk
Verdi siftahýný –günaydýn- dedi çatlak sesiyle yolcu
Ertelenmiþti gülümsemeler gün ortasýna
Gevrek simitten bir ýsýrýk alýrken döküldü birkaç sussam
Dalýndaki serçe gördü yere saçýlan nasibini
Ürkekçe süzülerek kondu susamlý kaldýrýma
Yol kenarý bir aðacýn saçlarýný taradý bir rüzgar
Sarý bir yapraða yel deðdiðinde o da indi yere
Sonrasýnda savrulup sýðýndý simitçinin yanýna
Ýlk seferini yapan kýrmýzý otobüsten bir duman kaldý
Camý yastýk yapan kafalar daldý uykularýna
Her durakta çoðalýrken kalabalýk uzadý asfalt yollar
Ýzledi simitçi bir serçeyi bir düþen yapraðý birde giden otobüsü
Nasýrlý elleriyle fabrikasýna gidenlerden sonra geldi öðrenciler
-iki simit – dedi sýrtý çantalý sarý saçlý çocuk
Ýrkildi kendine geldi çocukluðunu düþünen simitçi
Son müþterisi gittiðinde tezgahýndaydý on simit
-Ya nasip çok þükür- dedi kendince topladý her þeyini
Varýp geldiðinde bir cami avlusuna ufaladý ellerindekileri
Yemledi sýðýnmacý güvercinleri seyrederken karþýsýndaki kubbeyi
Dilerken þadýrvandan gelen su sesini kýmýldadý dudaklarý
-Ya nasip çok þükür- sözünü bu sefer de güvercinlere söyledi