kordan geceyi gezdiriyor bulut
kâh siyah, kâhi mavi parýltýsýný
akýtýyor akþama hunilerden
arýnýyor kopuyor mavi göðünden
denize düþüyor ses, sis kendini salýyor
dudaðýný siliyor suyun altýnda
kýzýl dili daðýlmýþken enginlere
geliþi güzel dizilmiþ yaðmur taneleri
gizemli, amaçsýz bir el gezdirip savuruyor
akþama boþaltýyor karanlýðý ökçeyle
sessizliðin kýyýsýna; yer kararýyor
sema’da koþuþan yýldýzlar
birbirini çiðniyor derin kuyuda
sesler yelin ucunda; çýðrýþýyor
geçmiþin çýngýraðýdýr çalan
kalbine dokunuyor içre; titriyor
ölü göðün felaketi o sarnýça
baþý bir gövdesi bir tarafa düþüyor
ses el sallýyor gülümsüyor
ölüme yürüyen güzelliðin bin bir rengi
umut mu, yoksa kader midir?
gelip serpildi
ses ve sis; çeliþir sarmaþ dolaþ olurlar
dudaklarýnda kül tadý
yalçýn kayalara çarpýp yankýlanýr
alevlenirler umut kývýlcýmý ile
yaðmur çýðlýklarý ýþýk çýðlýklarý ve akþam
yarasýna bakar küllenen
ne tufanlar görmüþlerdi oysa
ses ve sis -býçkýlaþmadan- önce
salýn eteklerine öyleyse bir avuç sýzý
çünkü dudak yarayý öpmeden önce öldü
milattan önce’ye çýkan yolda
hangi insan onarýr o halde söyleyin
yabancýysa hançer!
o yarayý millattan sonra!