Kendimi hep yüksek daðlarýn ardýnda ki ayak basýlmamýþ toprak, el deðmemiþ kar sanýrdým. Hatta; dünyada ki tek paranoyak þair bendim. Dünyada ki en yalnýz insan, en ulaþýlmaz güç, en gizemli kelime bendim. Beni ve benim ruh halimi anlatabilen tek bir cümle bile yoktu ve ben yazmadýðým sürece olmasý da imkansýzdý. Hep içimden ’tüm imkansýzlýklar benim’ derdim. Gerek arkadaþ çevresinde, gerek aile içinde, gerek kendi ruh halimde, çevremdekilere nispeten daha karamsar, daha içine kapanýk ve daha anlaþýlmazdým. Mümkün olduðu kadar konuþmamaya ve gülmemeye dikkat ederdim, hatta bazen kendimi mitolojiden firari bir yunan tanrýsýna bile benzettiðim olmuþtur. Beni tanýyanlar, genellikler þair derlerdi, ki bu kimi zaman bir hakaret niteliðinde, kimi zamansa tam yerinde bir övgü kelimesi olurdu. Ne kadar fazla uzaklaþýrsam insanlarda o kadar mutlu oldurdum. Mutluluk benim için; somurtmak, ayrýlýk þiirleri yazmak, insanlardan kaçmak, balkonda oturup saatlerce sigara içerek, binanýn kapýsýný seyretmekti. Kendimi her þeyden ve herkesten soyutlamýþtým. Tamamen kendi iç dünyama kapýlýp, Münzevi bir pelerine bürünmüþtüm. Yazdýðým bütün þiirlerde; ayrýlýk ve kasvet anlatýrdým. Gidiþler, gelmeyiþler, bilerek terk etmeler, aðlamak, hüzün, özlem, beklemek, karanlýk ve benzeri tüm olumsuzluklar þiirlerimin temasýn da vardý. Bir gün tahmin edemeyeceðim bir þey oldu. Evet... Evet bu aþk’tý. Aþk; en küçük deliklerin içine saklanan bir karýnca, iðne deliðinde oturan bir minik insan kadar uzaktý, benim dünyama. Aþk; þimdiye kadar sadece, Leyla ve Mecnun, Kerem ile Aslý, Ferhat ile Þirindi. Aþk; Mevlana ve Tebriz’li Þems’ten ibaretti. Ben þimdiye kadar Sadece Allah’a, Peygamber’e, ve anneme aþýk olmuþtum. Aklýmda fikrimde sadece Allah vardý. Ancak bir karþý cinsimin beni bu kadar etkileyeceði, çiçeklerin açma sürecini beklercesine bekleteceðini ve hiç olmadýk zamanlarda aklýma gelip, gözlerimi ýslatacaðýný tahmin edemezdim; bu imkansýzdý. Hergün yemeleri için balkona koyduðum ekmekleri gagalarýyla parçalamaya çalýþan ürkek serçeler gibiydi. Onlar gibi bakýyor, onlar gibi kendini sevdiriyor ve onlar gibi ilgi çekiyordu. Korkuyordum, ’ya elimi uzattýðýmda týpký o serçeler gibi korkar ve kaçarsa dedim.’ Ve sanki bir anda, Bu düþünceyle beraber, hissettiðim bütün o güzel duygularý kaybedip, eski, yýkýk dökük, karamsar dünyama geri döndüm. ’o serçeler gibi korkar ve kaçarsa’... Karþý konulmaz büyük ve acý bir korku kapladý bedenimi. Düþüncem aklýma, ve beynime hükmedemez hâle gelmiþti. Hiç bir þeyle baþa çýkamýyordum, on binlerce soru aklýmdan hýzlýca geçmeye baþladý, bazýlarýna cevap veremiyordum. Paranoyak diye tabir ettiðim ben, bir anda binlerce paranoyak senaryolar yazmaya baþladým. Ve yazdýðým o senaryolarý sanki yaþamýþým gibi onlara inanýyordum. Bütün düþüncelerimi alt üst eden; bir serçemiydi yoksa, anlamlarýn kiyafetini yitirdiði güzellikte bir kýz mýydý… Evet… Anlamlar kifayetini yitiriyordu. O, sýradýþý bir olayýn sýr perdesi kadar ilginç ve gizemliydi benim için. Peki ama ne yapacaktým þimdi? Nasýl konuþmaya yada hislerimi anlatmaya cesaret edebilirdim? Bir anda karþýsýna çýkmýþtým ve beni sadece bir resimden tanýyordu. Belki adýmý bile bilmiyor, varlýðýmýn ve hislerimin farkýnda bile deðildi. En kötüsü de belki kalbinde biri vardý… Eðer öyleyse yýkýlýrdým, biterdim. Tüm hayallerim tüm düþüncelerim, bir buz daðý gibi eriyip yerle bir olurdu. Duygularým zihnimi ele geçirmeye baþladý ve bir ‘merhaba’ evet bir merhaba dememi söylüyordu. Ama bu nasýl olabilirdi, daha canlý olarak tüm benliðimle, kokumla, tenimle, kaþýmla, gözümleri beni karþýsýnda bile görmemiþti, hatta sesimi bile duymamýþtý. O merhaba’yý nasýl ulaþtýrabilirdim ki o’na? Sonra birden mesaj geldi aklýma… Evet mesaj ona bu merhaba’yý mesajla gönderebilirdim. Bu fikir yine düþüncelerime hükmeden bir güç olmaya baþlamýþtý. Tüm benliðimle o’na ulaþmak ve onunla konuþmak isteyen ben, o’na sadece bir mesaj gönderirsem, bu ne kadar içten olabilirdi ki? Sesimi duymayacak, yüzümü görmeyecek ve o merhabayý söylerken ki içtenliðimi ve ses tonumu ruhunda hissedemeyecekti. Ancak baþka þansým da yoktu. Çaresizlik; tüm bedebimi bir kir gibi sarmaya devam ederken, o mesajý göndermeye karar verdim ve gönderdim. Neler olacaðýný, o’na duygu ve düþüncelerimi nasýl anlatabileceðimi bilmiyorum. Belki mehabama bile cevap vermeyecek. Korku iliklerim de, kirli bir kan gibi gezinmeye devam ederken içim hiç rahat deðildi. Birbiri ardýna þiirler yazýyordum. Karanlýktý, hava kasvet doluydu ve ilham denen o peri tam zamanýn da gelmiþti. Þiirler, þiirler, þiirler… Yazmaya devam ettikçe sanki aklýmda ki tüm olumsuzluklarý tek tek unutuyordum. Þiirler hep beni baþka dünyalara götürüyordu. Zaten þiirlerden baþka kimsem ve hiçbir þeyim yoktu ki. Sonra yazdýðým þiirlerden birini tekrar o’na göndermeye karar verdim. Ancak beklediðim cevap hâla gelmemiþti ve benim endiþelerim giderek artýyordu. Zihnimi darma duman eden tek soru ‘ya cevap vermezse?’ Evet; ya cevap vermezse ne yapardým ben. Tüm hayallerim tüm bekleyiþlerim, karanlýða karýþabilirdi. Beklemek benim ruhuma, düþüncelerime, yaradýlýþ þeklime ters’di. Ben bekleyemezdim. O’da hâlâ cevap vermiyordu… Hayallerim beni yanýltmýyorsa, beklediðim cevap gelecek ve ben yani o ve ben yani biz ikimiz, mutlu olacaðýz..
EMRE DANABAÞ
Sosyal Medyada Paylaşın:
Emre Danabass Åžiirleri
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.