ne zaman kalbim titrer
o zaman yýkýlýr surlarým
sedefler taþar cümle sözlerimden
kederim bulut olup hicrete çýkar
çembere düþerim yollarý sana çýkmayan
gözlerim karanlýða dönüþür Ýstanbulun örsün de
gülümsemem kesilir günün en olgun saati
gölgesi henüz büyümemiþ alný mor bir adam yürür pier loti de
rüzgârlar eteðini sarar, elinden tutar götürür bezm-i âleme
korku daðýlýr, kýrýlýr umut
dilimlenmiþ ay düþer topraða
ölüler önü sýra týð-ý müjgan uykusunda
ölmeden ölümü anlamak ihtilali baþlar
saðanak baþlar en hüzzâmlýsýndan
ecel nâza geçer bu yüzden
oracýkta rüya ürker
göz bozgunda
kýzýl bir gül düþer
lâl eden dualara çözülür dilim
terkimde taþýdýðým hayali bir þiir öper kafiyesiz
fizân yakýn görünür zambaklar uðuldar kulaklarýmda
biliyorum gökyüzü ne kadar maviyse
o gün;
elest bezminden bir ekmek kokusuna vurulur içim
yâr þavkýr heybeler dolusu cemreye dönüþürüm
açlýðýmý giderir sahrâ da hallâc-ý mansûr
hüzün gömleði giyinirim kaktüsten
yontulur bedenim
ey yâr
bir hilâl içre yüreðinden yana akacak
çaðýrýrken yakamozlar, yahut turkuaz
þems hilâl içre olacak bakýþlarýn
melâlini kan kesecek
akacak oluk oluk
þadýrvanlar vahþi ve duru boþalýrken ýrmaklara
ýrmaklar okyanusa boþalýr nil gibi çaðlayarak
sonra pier lotiden durup biri bakar sana
dilinden kâse-i faðfûra dökülüp üflenirken
ölüm ve su;
sonrasý yok;
hepsi bu.