Afet, önce göðün ikinci katýnda koptu,
Tanrý güneþi buluttan torbasýna soktu;
sonra ýþýktan sopasýný savurdu saða sola,
kim bilir kimleri dövdü öfkeyle baðýra baðýra.
Dayaktan kurtulmak için bulutlar,
fýrtýna oldular,
göðün birinci katýna kaçtýlar;
canlarý yanmýþ gibi
tufan olup aðladýlar.
“Ovaköy” köy olalýdan beri
alýþýktý afetlere, sellere,
zelzelelere ve harplere;
kaçýþan bulutlarý da öyle sandý,
onlarý sýradan bir hüzün gibi karþýladý.
Erkekler “recep”in kahvede piþpirik oynuyordu.
Yanýk yüzlü kadýnlar çok çalýþýyordu.
Çocuklar gene çocuktu.
Delikanlýlar âþýktý.
Kýzlar “TV”de Türk filminin karþýsýnda
hülyalarla uyukluyordu.
Nineler kuran okuyordu,
dedeler küfrederken...
Ovaköylünün alýþýk olduðu afet
alýþýlmadýk biçimde çöktü.
Gök fokurdayan kazan gibiydi;
“atanas deresi” gidilmez sokak kesildi,
kapýlarý kýrdý açtý.
Ovaköylü feryat figan baðrýþtý,
herkes dam üstlerine kaçýþtý.
Çocuklar kaçamýyordu...
Kazan, bütün bir gece fokurdamayý,
atanas deresi taþýp akmayý sürdürdü.
Afet, ovaköyü sildi süpürdü…