etin kemikten ayrýldýðýný öðreniyor ellerim
muson yaðmurlarýnda boðuluyor gözlerimin feri
omuzlarý kýrýk bez bebek gibi gövdemin akordu bozuk
çelik makaslarla kesiyorlar dilimi
sayfa sayfa çeviriyorum yüzümü
sokak ortasýnda vuruluyor gençliðim
koparýlan takvimler anlatýyor öykümü
albino esiyor saçlarýma
baðýþlanmayan günah oluyorsun içimde anne
yüzünü saklayan insanlarýn sahte sevinçleri geziyor yol boyu
araba camý silen çocuklara benziyor ardýndan bakan gözlerim
gökyüzü sonbaharýn en kalabalýk renginde
her yer yokluðunla dolu
sen unuttun beni anne
bir daha gelmedin bu þehre
mandal izi þimdi beyaz puanlý elbisem
kuþ üzümlü kurabiyeleri kuþlara verdim
aðzý bozuk çocuklarla oynadým
terli terli su içtim
ateþim baþýmdan aþkýn
nar parmaklarým acýyor aðladýðýmda
yere düþen ekmek parçasýný üç kez öpmek gibi öptüm kapattýðýn kapýyý
aðlayacak kadar yaðmur çaðýrdým pencereme
avucumla dokundum buðulu camýn ardýndan sana
meydan okudum topuklarýna
geçtiðin yollardaki ceviz aðaçlarý kurumuþ anne
sabun kokan yastýðýnda kalmýþ saç tellerin
bavuluna sýðmazdý bacaklarým
yoksa asla býrakmazdýn biliyorum
kalan mevsimde sýcak çorba yetiþtir saksýlarda
balkonuna as kirpiklerini
"soðan doðradým,aðlamadým" de
çayýn buharýný içine çek
karþýlýklý demlenin yýrtýk fotoðraflarla
sende bir mum üfle doðum günümde
ay vaktinde sýzlarsýn biliyorum
kocaman bir bulut býraktýn sokaðýma
gri odalarda uyuttun
"annene götüreceðim seni" diyen içi çürük adamlara kandýrdýn
z raporumda otuz yýldýr ölü yazýyor
yaþar gibi yapýyorum da
anlamadýðým neden hala kanýyorum...