Doðduðum seneyi sormayýn,
“çok”dan daha çok sordum kendime
Cevabým yok artýk
Yorgunum hesap kesmekten
Bölmekten kalbimi her keresinde
Enine boyuna düþünmekten
Ve getirememekten sonunu,
Yorgunum göçen kuþlar gibi
Gerçekten…
Unuttum üstelik belki de
Babam öleli eskisi gibi deðilim
Baharlarý beklemiyorum nedense
Kýþlar üþüttüðü kadar,
Acýtmýyor ellerimin üstlerini
Nasýra boyayýp çatlatamýyor artýk
Ve kondurmuyorum kendime
Ýnce hastalýklý ihtimalleri…
Düþünmüyorum inceden inceye
Annem ne zaman güldü
Kardeþlerim ne vakit el öptü
Yahut terastaki güvercinler
Ne zamandýr konar denizliðe
Sormayýn ne zaman doðdum
Günlerden neydi
Vakit öðlene mi geliyor
Yoksa akþama mý aðýyordu
Ýlk kime götürdüler beni
Zýbýným nerede, annemin kucaðý
Sað kulaðýma okunan ezan
Bahçede dut dalýna kurulan salýncak
Yere kapaklandýðým nazar
Dededen kalma kondu
Hatýrlayan var mý hatta
Tahsildar Muzaffer efendi nasýl biri
Memleketin
Çardaklý kahvelerinde
Konuþulur mu hala ismi…
Sormayýn ömrün en tatlý lokmasý,
Hangisiydi?
Babamýn emekliliði
Anamýn yoðurduðu hamur
Teknesinde nasýl mayaya gelirdi?
Vatan gibi kutsal
Tanrý kelamý kadar
Doygun ve tok
Kuru bir somundur eskilerim
Tüp sýrayla, yað kutuyla
Hükümetin karneye baðladýðý
Bir zamandýr memleket
Unutulup gidilesi
Sormayýn, sormayýn þimdi…
Bilmedim hiç,
Deniz nedir kimdir necidir
Su boðarmýþ meðer,
Ölüm de varmýþ hatta,
...
bilemedim…