Hüzün
Danseden bir kelebek misali
Bir günlük saltanatýn kollarýnda
Öylesine mutlu, öylesine umutlu
Yalnýzlýk
Bir keman yayýnýn kiriþinde
Anlamsýz seslere gebeydi bilmeden
Umutlar...
Keþkelerin sonsuzluðunda yaþayan
Divane bir serseriydi belki de...
Yalnýzlýðým diye seslenen bir kadýn
Sývasýz duvarlara dökmüþtü yüzünü
Asýrlar öncesi...
Sonuna dek açýlmýþtý
Keþkeler þehrinin kapýlarý
Piþmanlýklar satýlýyordu, acýmasýz tezgahlarda
Sýra sýra raflarda dizilmiþti
Kýzýlcýk þerbetleri
Yaralý yürekler saklanýyordu
Kavanozlarda
Ýçli hýçkýrýklar dökülüyordu
Gökyüzünün derinliklerinden
Heyhat!
Kanlý ellerdi uzanan hayallerimize...
Yaðmurlar düþmüyordu çatlayan topraðýna
Þarkýlar söylemiyordu artýk rüzgâr
Kýraðý vurmuþ bakýþlarýnda tüneyen bir korku
Kimbilir
Belki de çaresiz...
Titrerken kirpikleri
Dað baþýný duman almýþ mý söyleniyordu
Yalnýzlýðýn korosunda
Yoksa
Habersizce gelen bir kurþuna
Adres mi yazýlýyordu kainatýn sayfasýnda...
Yalnýzlýðým!
Bilirim sen benim terketmeyenimsin...
Yalnýzlýðým!
Yaþamak zorunda olduðum...
Kanýmsýn, canýmsýn
Sen benim çaresizliðimsin...
Eylül GÖKDEMÝR/28.04.2009