uzak bir þehrin tuzaðýnda yaþadý her zaman
ne yaðmur aldý
ne de gün gördü baþý,
yoldaþý aynadaki adam
sýrdaþý ardýndaki sýr;
gün de saymadý
çetelesini de tutmadý yýllarýn,
eskimiþ bir takvimden
her gün koparýldý caný.
buruldu uykularý soysuz gecelerde
huysuz ayazla dalaþtý
gölgesiyle dolaþtý kaldýrýmlarda;
yol oldu
duvar oldu
sokak oldu adý bilinmeyen;
vurgun oldu
soygun oldu
cinayet oldu çözülmeyen.
ve âþýk oldu…
âþýk oldu gönül panayýrýndaki kadýna,
kalplere baðlý kara ipte
bir o yana bir bu yana gezerken cambaz
düþtü elinden sahte deðeneði
bozuldu ihanetin dengesi;
ikinci gösterisini yaptý oyuncu
dansöz olup soyundu küçük sahnede
dalgalandýkça bedeni
tutuþuyordu sudaki teni;
ve finalde palyaçoydu
birden silindi aðlayan yüzü
gülüyordu aslýnda
çürüyordu kalbi
ve alnýnda
baþka kader yazýyordu.
iskemleden aðlayarak kalktý adam
yerine baþkasý oturdu.
duvarda gençlik resmini
karda son izini býraktý
baþýný gömdü omuzlarýna,
yani
mezar taþýný aldý yanýna
kendi etti duasýný
yalnýz yürüdü son duraðýna.
artýk kendine aðýr bir yüktü;
biliyordu,
onurun bir zerresi
dað gibi sevdadan daha büyüktü…