„Güneþi gördün yine,
büründün bahar rengine,
küpeli meyvalarýn olgunlaþmadan bu yaz,.
yine seninle dertleþeceðim biraz
„Hayrý sonunda olsun!“ diyelim;
Ülkemde herþey kötüye yaklaþýyor,
“sonu hayýrlý olsun!“ bile diyemiyor dilim,
Ýnsan denen yaratýk gittikçe baþkalaþýyor.
Söylenecek þey o denli çok,
ama söylemeye nedense hakkým yok!
Zülfü Livaneli’den bir türkü son günlerde
takýdý dilime
alýp götürüverdi beni 77’lere bilmem neden,
bende takýlýp-gidiverdim peþinden.
Bu 2 yýllýk hatýra
„Bir Damlacýk Ankara“
bana birçok solcu türkü, slogan ve marþ
ile olmuþtu arkadaþ.
Biz Siyasal Bilgiler Fakültesi’de
ARI TÝYATRO grubu olarak
-yani salt, karýþýksýz (=ayný zamanda çalýþkan) sanat-
Fransýz Kültür Merkezi‘nin desteðiyle
Jean Paul Satre’nin „ÇARK“ oyununu
sahneye koyuyoruz
ve onun Ankara’ya getirilebileceðini umuyoruz.
Tabiki bu bizim için iki-üç numara büyük bir olay;
Fransýz-Türk Kültür Merkezi içinse kolay!
Ayný yýl Halil Ýbrahim Ergün SAHNE GRUBU‘nda
„Santrofor neden asýldý“ oyununda santroforu oynuyor.
Ayný çatý altýndayýz ,
ama sanatta karþýt bakýþ açýndayýz.
Onunla bir gün meyhanede karþýlaþtýk,
doðum yýllarýmýz ayný, çabucak kaynaþtýk.
O durmadan yýkamaya çalýþýyor beynimi,
ben de o akþam tanýmýþtým Zülfi Livaneli adlý birini.
Sen onu tanýmazsýn
Kiraz Aðacý’m,
ama sanýrým o tanýr seni.
Nereden mi?
Baharý müjdeleyen
çiçeklerinin renginden,
kelebeðinden, böceðinden,
bal toplayan arýndan,
kýzýl küpeli meyvalarýnýn tadýndan,
birde adýndan.
Bense onu kýsa bir gençlik anýmdan;
Solcu ve entellerin gittiði bir meyhane,
-adý Yakamoz’mu, Mahzen’miydi ne-
Siyasal Bilgiler Fakültesi rozetini yakasýna iliþtirmiþ,
býyýðý yeni terlemiþ
ben, Can, Deniz ve karþýmýzda Rana Cabbar,
-Can’ýn babasýný tanýyor, tanýnmýþ bir yazar-
„Seher yeli çýk daðlara,
güneþ topla benim için.
Haber ilet dört diyara caným.
güneþ topla benim için.“
Diyen biz
güneþi nerde ve hangi daðlardan
toplayacaðýmýzdan bi haberiz.
„Umutlarýn arasýndan,
kirpiklerin karasýndan,
döþte býçak yarasýndan caným
güneþ topla benim için.“
Namalerini
sardalya kutusuna dizili balýklar gibi
10-15 kiþi, önlü-arkalý ve yan-yana
8 kiþilik bir masada
elde meze dolu tabaklar,
yarý boþ-dolu bardaklar.
„Seher yeli yar gözünden,
havadaki kuþ izinden,
geceleyin gök yüzünden caným
güneþ topla benim için.“
Diye mýrýldanýrken,
ardýmda oturan bir gence
meze tabaðýný omuz üstümden verirken
tanýþmýþtým Zülfü Livaneli adlý biriyle.
Yayýnevi sahibiymiþ,
eþiyle birlikte gelmiþ.
-buna da pek emin deðilim-
belki de hatýrladýðým baþkasýdýr benim?
Uzun yýllar geçti aradan
teyp kaseti ve radyodan
onun birçok türküsü kulaklarýmda çýnladý
ama „Geceliyin gökyüzünden güneþ toplayaný“
-güneþin aydýnlýðý ile gece karanlýðýnýn çeliþkisi-
beni
o denli etkilediðinden,
hiç-mi-hiç düþmedi dilimden.“