kalptir insanýn emin beldesi
ya sonra diye aðlayaný
geçmiþin hüznüyle sýzlayaný
geleceðin korkusuyla titreyeni
kabe’sidir insanýn
ateþli telaþlarýn ertesi
fýrtýnadan kýyýya koþmalarýn gölgesi
yangýndan gölgeye sýðýnma serinliði
nefes nefese adýmlanan yokuþlarýn zirvesi
sýcak arayýþlarýn kesik sesi
þahittir taþlayanlara bel baðlayýþý
vefasýzlara aldanýþý
taþlayanlarýn ardýndan dünyaya razý olamayýþý
bu dünyaya kanmayýþý
kanayýþý öteler için
elçi’nin emin belde arayýþýna þahittir
ayrýlýk uçurumlarýndan ayaklarýný uzak tutuþuna
hasretini sona,
en sona saklayýþýna
sýð buluþmalardan hoþlanmayýþýna
anlýk kavuþmalarla doymayýþýna
þahittir.
*
müþriklerin insafsýz ve merhametsiz tutumu,
resul-i kibriya efendimizi fazlasýyla müteessir ediyordu
bu sebeple taif’e gitmeye karar verdi
maksadý, kureyþ müþriklerine karþý
taif’te oturan sakif kabilesinden
kendisini korumalarýný
islam davasýný kabul etmelerini istemekti
taif, arabistan’ýn mühim yerlerinden biriydi
bað ve bahçeleriyle þöhret bulmuþtu
resulullahýn süt annesi halime’nin
mensup olduðu beni sa’d kabilesi
buraya yakýn oturuyordu
efendimiz, bu belde sakinlerinin islama alaka duyup
imanla þereflenebilecekleri ümidini besliyordu
bu ümidi tahakkuk ettiði takdirde
kureyþ müþriklerine karþý
büyük bir güç de elde etmiþ olacaktý
tarih, bi’setin 10. yýlý
þevval ayýnýn 27’sini gösteriyordu
reesul-i kibriya efendimiz
hz. zeyd bin harise ile birlikte,
mekke’den ayrýlarak taif’e vardý gizlice
orada sakif kabilesi ileri gelenleriyle görüþmeye baþladý
islam dinine davet etti onlarý
kavminden muhalefet edenlere,
kendisiyle birlikte
karþý koymalarýný talep etmek için geldiðini anlattý
kaldýðý on gün zarfýnda
hiçbir müspet netice elde edemedi
üstelik hakaret ve istihza ile mukabele gördü
türlü türlü ithamlara maruz kaldý
reislerinden biri
Allah, peygamber göndermek için
senden baþka kimse bulamadý mý…
diyecek kadar küstahlýkta ileri gidip
mübarek kalplerini hüzne boðdu
bir baþkasý,
vallahi…ben hiç bir zaman seninle konuþmayacaðým
çünkü, sen þayet dediðin gibi
Allah tarafýndan gönderilmiþ bir peygamber isen
senin sözünü reddetmekle kendimi
büyük tehlikeye atmak istemem
eðer, sen Allah’ýn peygamberiyim diye
Allah adýna hilaf-ý hakikat konuþuyorsan
o takdirde de ben
seninle konuþmaya lüzum görmem
resul-i ekrem efendimiz
bu davranýþlarý ve sözleri üzerine
sakiflilerden hayýr gelmeyeceðini anladý
çok üzüldü
müþriklerin bu durumu haber alýp
cüretlerini arttýrmalarýndan endiþe duyduðu için de
yanlarýndan ayrýlacaðý sýrada onlara
bari konuþtuklarýmýz aramýzda kalsýn
baþka kimse duymasýn dedi
ne var ki, þirk inancýnýn kuvvetle yaþandýðý
ikinci bir belde olan taif sakinleri
resul-i ziþanýn bu arzusunu da kabul etmediler
gençlerinin islamiyete alaka duymalarýndan korkarak
iki cihan güneþi efendimize þöyle dediler
memleketimizden çýk
nereye gidersen git
kavmin ve hemþehrilerin söylediklerini kabul etmeyince
çýkýp bize geldin
vallahi, biz de senden
elimizden geldiðince uzak duracaðýz
isteklerini kabul etmeyeceðiz
lat ve uzza’ya tapmakta
mekkeli müþriklerle yarýþýp duran sakifliler
bu çirkin sözlerle de yetinmediler.
beldelerinde misafir olarak bulunan cihan peygamberine
ayak takýmýný ,sokak gençlerini ve kölelerini
kýþkýrtarak saldýrttýlar
gözü dönmüþ, kendini bilmez küstahlar
yolun iki tarafýnda sýralanarak
kainatýn efendisi ve hazret-i zeyd’i taþa tuttular
resulullahýn mübarek ayaklarý kana bulandý
öyle ki,
isabet eden taþlarýn açtýðý yaralarýn acýsý
yürümeye engel olur hale geldi
resul-i ekrem, zaman zaman oturmak zorunda kaldý
lakin bu vicdansýzlar,
her seferinde onu zorla ayaða kaldýrarak
yeniden yaralý ayaklarýný taþ yaðmuruna tutuyorlardý
ayak takýmý, peygamber efendimizi
ýzdýrap içinde býrakýrken
taþlarýyla beraber kahkahalar da savuruyorlardý
hz. zeyd, hayatýný hiçe sayarcasýna vücudunu
resul-i kibriya’ya siper etmiþti
þirk ehlinin elinden çýkan taþlarýn
ona ulaþmasýna mani olmaya çalýþýyordu
fakat nafile idi
o da kan revan içinde kaldý
resul-i ekrem, bu adice saldýrýdan
ancak kendini bir baða atmakla kurtarabildi
baðýn sahipleri kendilerine uzaktan akraba sayýlan
utbe ve þeybe bin rabia adýnda iki kardeþti
resul-i ekrem bitkin bir vaziyette
kendisini bir asmanýn altýna attý
insanlýðý utandýracak bu adice saldýrýnýn tesirinden
biraz olsun kurtulduktan sonra
þu hazin münacaatta bulundu…
Allah’ým
kuvvetsiz ve çaresiz kaldýðýmý
halk nazarýnda hakir görüldüðümü
ancak sana arz eder
sana þikayet ederim.
ey merhametlilerin merhametlisi olan Allah
herkesin hakir görüp de dalýna bindiði
çaresizlerin Rabbi ancak Sensin
benim Rabbim de ancak Sensin
Sen, beni kötü huylu
yüzsüz bir düþman eline düþürmeyecek kadar
merhamet sahibisin.
Allah’ým
yeter ki, Senin gazabýna uðramayayým
ne çekersem ona katlanýrým
fakat senin af ve maðfiretin
bunlarý bana yaptýrmayacak kadar geniþtir.
Allah’ým
Senin gazabýna uðramaktan
ilahi rýzandan uzak durmaktan
Senin o zulmetleri aydýnlatan
ve ahret iþlerini yoluna koyan
ilahi nuruna sýðýnýrým.
Allah’ým
Sen razý oluncaya kadar, affýný dilerim
Allah’ým
her kuvvet, her kudret ancak seninle kaimdir.
bað sahipleri, resul-i kibriya efendimizin maruz kaldýðý
menfur saldýrýyý uzaktan seyretmiþler
acýma duygularý harekete geçmiþti
köleleri addas’la efendimize biraz üzüm göndererek
ikramda bulundular
addas tabak içindeki üzümü alýp
peygamber efendimize getirdi
resul-i ekrem üzümü, bismillah… diyerek
alýp yemeðe baþlayýnca
addas’ýn dikkatini çekti
kendi kendine vallahi… bu sözü
bu beldenin halký bilmezler ve söylemezler
fahr-i alem efendimiz
ey addas, sen hangi dindensin
addas, ninevalýyým ve hristiyaným
efendimiz…demek, sen o salih kiþi
yunus ibn-i metta’nýn hemþehrisisin
addas…
sen, yunus ibn-i metta’yý nereden biliyorsun
efendimiz…o, benim kardeþimdir
o bir peygamberdi
ben de peygamberim
addas kendisini tutamadý
resulullah efendimizin baþýný, ellerini ve ayaklarýný öptü
manzarayý uzaktan seyreden
bað sahiplerinden biri diðerine
senin adamýn, gözünün önünde kölenin itikadýný bozdu
addas, yanlarýna dönünce de
ikisi birden ona çýkýþtýlar
yazýklar olsun sana, addas
sen bu adamýn baþýný, ellerini ve ayaklarýný nasýl öptün
addas’ýn cevabý þu oldu
yeryüzünde, bu zattan daha hayýrlý bir kimse yok
bana bir þey bildirdi ki,
onu ancak bir peygamber bilebilir
resul-i ekrem efendimiz,
baðdan ayrýlýp düþünceli düþünceli
teessür içinde yoluna devam etti
mekke’ye iki konaklýk bir mesafe kalmýþtý ki
zatýný bir bulutun gölgelemekte olduðunu gördü
dikkatlice bakýnca
bulutun içinde hz. cebrail’i fark etti
cebrâil (a.s.),efendimize seslendi
þüphesiz Allah,
kavminin sana neler söylediðini iþitti
sana þu daðlar meleðini gönderdi
kavmin hakkýnda dilediðini yapmak üzere
ona emredebilirsin
o anda görünen daðlar meleði
emrine amade olduðunu
istediði takdirde
ebu kubeys ile Kuaykýan daðlarýný
müþriklerin üzerine kapanýrcasýna
birbirine kavuþturabileceðini söyledi
þefkat ve merhamet kaynaðý resul-i ekremin
arzusu baþka idi.
daðlar meleðine þu cevabý verdi
hayýr, ben böyle bir þey istemem
istediðim tek þey
Hak Teala’nýn bu müþriklerin sülbünden
Allah’a hiçbir þeyi ortak koþmaksýzýn ibadet edecek
bir nesil ortaya çýkarmasýdýr
peygamber efendimizin maksat ve gayesi
insanlarý beddualarla yok etmek
bela ve musibetlere uðratýp periþan etmek deðildi
aksine, insanlarýn imana kavuþmasý
hidayete ulaþmasý
ve ebedi saadete ermesiydi
her adýmýný bu gayenin tahakkuku için atýyor
her hareketini bu ulvi maksat için yapýyor
her teþebbüsünde bu eþsiz hedef bulunuyordu
bu sebeple her dakikasý bir nevi ibadetle geçiyor
ve her aný nurlu bir manzara olarak
maziye akýp gidiyordu
peygamber efendimiz, taif’ten dönüþünde
mekke’ye varmadan nahle adlý mevkide
bir müddet istirahat etti
namaza durduðu bir sýrada
nusaybin cinlerinden bazýlarý oradan geçerken,
efendimizin okuduðu kur’an’ý duyunca
durarak dinlediler ve orada müslüman oldular
sonra da kavimlerine dönerek onlarý imana davet ettiler
kur’an-ý kerim, bu hadiseden bize
þu þekilde haber verir.
‘hani, kur’an’ý dinlemeleri için
cinlerden bir topluluðu sana göndermiþtik.
huzuruna geldiklerinde, birbirlerine susun… dediler.
kur’an okunduktan sonra da
inkar ve isyandan sakýndýrmak üzere
kavimlerine döndüler
ey kavmimiz dediler
biz musa’dan sonra indirilen
kendisinden önceki kitaplarý doðrulayan
hakka ve dosdoðru bir yola ileten bir kitap dinledik
ey kavmimiz
sizi Allah’a çaðýran peygambere uyun
ve ona iman edin ki
Allah da sizin günahlarýnýzý baðýþlasýn
ve acý bir azaptan sizi korusun…’
peygamber efendimiz, mekke’ye yöneldi
kureyþ’in kendisini kolay kolay
mekke’ye sokmayacaðýný biliyordu
bunun için o zamanýn adetine göre
birinin himayesi altýna girmesi gerekiyordu
hira’ya varýnca birini göndererek
müþrik mut’im bin adiyy’in himayesini istedi
mut’im isteðini kabul etti
ve oðullarýný silahlandýrarak
kendisi de beraberinde olduðu halde
efendimizi hira’dan alarak mekke’ye getirdiler
müþrikler, mut’im’in bu hareketine çok kýzdýlar
ama ses çýkarmadýlar
fahr-i alem efendimiz
müþriklerin kin saçan bakýþlarý arasýnda
kabe’yi tavaf etti
harem-i þerif’te iki rekat namaz kýldý
ve oradan evine gitti
baþta peygamberimiz (s.a.v.) ve bütün müslümanlar
müþrik olan mut’im bin adiyy’in bu iyiliðini
ömürleri boyu unutmadýlar
resul-i ekrem, onun bu iyiliðini
müþriklere karþý kazandýðý bedir zaferi sonrasýnda bile
yad etmiþtir.
mut’im’in oðlu cübeyr
bedir esirleri hakkýnda konuþmak için
medine’ye gelmiþti
peygamberimiz (s.a.v.) onu kabul etmiþ
ricasýný dinledikten sonra þöyle demiþti
eðer, baban mut’im hayatta olsaydý
ve þu adamlar hakkýnda ricada bulunsaydý
þüphesiz ben onlarý mut’im’e baðýþlardým
*
topraða gömülü tohum gibi
kabuðunu çatlatmak için, için için kaynýyor elçi
dal budak uzanmak istiyor ahrete
sonsuzluðun yeþil ovalarýnda sakinleþiyor ancak
yarým kalmayacak diye fýsýldýyor kalbi
ayaðýný kanatan taþlardan sýyrýlýp
hece hece kalbimizin çaðýrdýðý yere çaðýrýyor bizi
kalbimizin arzularýna nöbetçi
hiç susmayan tesellici
hiç usanmayan müjdeleyici
incirler çoðaldýkça
zeytinler olgunlaþtýkça
taifin kalbi olacak elçi
vaktin kuru dal uçlarýndan tebessüm diye
hasat edecek hüzünlerimizi
ömür aðacýmýzýn sýcacýk meyvesi diye
avuçlarýmýza dökecek korkulu bekleyiþlerimizi
hira daðý durdukça
taifin ufuklarýna ýþýklý müjdeler düþürecek elçi
asasýyla dokunacak taþ katýlýðýndaki kalplere
yaracak dünyanýn kan kýzýlý denizini…
þerha þerha..
redfer