MENÃœLER

Anasayfa

Åžiirler

Yazılar

Forum

Nedir?

Kitap

Bi Cümle

Ä°letiÅŸim

ZEHRA’NIN EVLİLİK HAYALİ ve LEYLEKLER
İsa Kantarcı

ZEHRA’NIN EVLİLİK HAYALİ ve LEYLEKLER





Leylekler aþaðýdan nokta gibi ufak gözüküyordu, kanat sallayarak kaygan ve tatlý bir ritimle
ilerliyorlardý. Kanatlarý siyah, gövdeleri beyazdý. Güneþ gökyüzünden çok düþmüþtü, bir saat
sonra hava kararacaktý.
Adamýn biri balkonuna çýktý ve bu harikulade manzarayý gördü, “bunlar leylek mi, kaz mý, ördek
mi? diye düþündü.
Aylardan 22 Aðustos 2020 Cumartesi’ydi. Samsun’nun Atakum ilçesinde, parlak ve açýk
gökyüzünde leylek sürüsünün oluþturduðu yay düzenli deðildi, dalgalanýp bozuluyor, þekil
deðiþtiriyordu. Avrupa’nýn bir bölgesinden yola çýkmýþlardý, 80 ya da 100 leylek vardý kafilede.

Kýþ yaklaþýyordu ve Afrika’nýn güneyine kýþý geçirmek için gidiyorlardý, Türkiye’ye Ýstanbul’dan giriþ yapmýþlardý.
En son uygun bir tarla ve solak alanda mola vermiþlerdi. Orada bolca kurbaða, böcek, solucan
yemiþler, güç toplamýþlardý.
Leyleklerden biri zor durumdaydý, en son dinlenmek ve yemek yemek için iniþ yaptýklarý sýrada bir
küçük aðaca çarpmýþtý kanadýnýn birini, açtý, yorgundu ve süratini ayarlayamamýþtý, açlýktan
sarhoþ gibiydi. Sonra orada iþleri bitmiþ, havalanmýþtý genç leylek. Gökyüzünde yol almaya
baþlayýnca kanadýnda bir sorun parlamýþtý ve o kanat çýrptýkça sorun büyüyordu, aðrý giderek
artýyordu.
Hava kararmaya baþlamýþtý, genç leylek ritmik kanat çýrpmasýna ara veriyordu sýk sýk, sürüden
kopmuþtu, aralarýnýn çok iyi olduðu genç erkek leylek onun yanýndaydý.
“Dostum, bu halde daha fazla gidemeyeceðim!”
“Sýk diþini. Buralarý bilmiyoruz. Geride kalýrsak kayboluruz!”
“Beni býrak, aþaðýda bir yerde gecelerim, sonra sizi yakalarým.”
En arkadan gelen yaþlý leyleklerden biri süzülüp onlara yaklaþtý: “Çocuklar, neyiniz var?” diye sordu.
“Arkadaþýmýn bir kanadýnda bir sorun var. Daha fazla uçacak hali kalmadýðý söylüyor.”
“Buralarý çok iyi bilirim, aþaðýsý tehlikelerle dolu; evler, araçlar, trafik, insanlar… Bir saat kadar
dayanýrsa bir ormana geleceðiz. Orasý da tehlikelerle dolu. Ýki saat dayanýrsan orada boþ tarlalar
var, oraya iniþ yapabilirsin. Buralarda bir dostumu kaybetmiþtim yýllar önce. O gece çok
yorgunduk. Dinlenelim dedi, yere kondu, yol boþtu, aniden gelen bir kamyon onu yaprak gibi ezdi.

Ben yolun kenarýndaydým. Yoksa ben de gitmiþtim. Ýlk göç yolculuðumuzdu, çok gençtik, trafik
denen þeyi hiç bilmiyorduk, bize bir þey olmaz, çok güçlüyüz derdik. Sonra aðlayarak havalandým

ve sürümü buldum. Bir daha asla sürüyü býrakma dedim kendime. Mahvolursun. Size bol þans.”
Yaþlý leylek, kademe kademe yükseldi ve sürüye yetiþti.
Genç diþi leyleðin durumu giderek kötüleþiyordu.
“Beni býrak, baþýmýn çaresine bakarým, sadece dinlenmem lazým. Sen git. Kaybolursam sen de
kaybolacaksýn. Sürüye yetiþsen iyi edersin.”

Genç erkek leylek ciddi biçimde korkmaya baþlamýþtý, en son dinlendikleri yerde onun tüylerini
temizlemiþ, onunla sohbet etmiþ, kendini ona çok yakýn hissetmiþti. Onu kaybetmek istemiyordu,
bir daha onu görememek felaket bir düþünceydi. Ondan çok hoþlanmýþtý. Onunla yoldaþlýk
yapacaðý için, yýllarca dostluk yapacaðýný için sevinmiþti. Aralarýndaki her þey bir kurbaða
yüzünden baþlamýþtý. Kurbaða aniden ikisinin arasýnda bir iri kurbaða belirmiþti, sýð sazlýk alana
yeni imiþlerdi ve bütün yitecekler onlarýn indiðini anlamýþ gibi saklanmýþlardý, ama bu iri salak
kurbaða dünyadan habersiz gibiydi. Ýkisi de bu iri kurbaðayý mideye indirmek istedi, atak
yaptýlar, genç erkek leylek daha acýmasýzca atak yaptý ve onu itti, onu iteyim derken kurbaðayý
kaçýrdý, kurbaða suyun altýna daldý, az öteden su yüzeyine çýktý, kendinden emindi, “beni
yakalayamazsýnýz” der gibiydi ya da neler olup bittiðini kavrayamamýþtý henüz, genç erkek leylek
yine atak yaptý, az farkla öne geçti ve kurbaðayý yine kaçýrdý, diþi leylek ona saldýrdý bu kez, genç
erkek leylek geri kaçtý, kurbaðayý arýyordu, kurbaðayý bu kez diþi leylek fark etti; ama
yakalayamadý, kurbaða suyun altýna daldý, diþi leylek erkek leyleðe saldýrdý, ve bu sýrada kurbaða
öteden yine ortaya çýktý. Erkek leylek; “bu iþte bir iþ var” diye düþündü, diþi leyleðe baktý,
“benden ufak, çok zayýf, bu gidiþle göç yolcuðunu tamamlayamaz, zaten kurbaðayý
yakalayamadým, boþ vereyim, bakalým o yakalayabilecek mi” diye düþündü. Kurbaðanýn öteki
tarafýna geçti ki kurbaða diþi leyleðin kucaðýna düþsün. Kurbaða þamatacý, dalgasý çocuk gibi
suya batýyor, umulmadýk yerden çýkýyordu ve sonunda diþi leylek onu gagasýyla vurup sersemletti
ve çok hýzlý biçimde uzun ve sert gagasýyla yakaladý, aðzýnýn açtý ve sepete ekledi, yuttu. Diþi
leylek ona teþekkür etti, böylece aralarýnda bir muhabbet baþladý, birçok kurbaða yakalayýp
yediler, iþ birliði yapýp. Kurbaðalarý birileri önüne sürüklüyor, sonra biri onu kapýp mideye
indiriyordu, sonra tarlaya çýkýp böcek yemeye baþladýlar topraðý eþeleyip, solucan. Bu onlarýn ilk
göç yolculuðuydu.
Güçlü olamayanlar bu yolculuðun bir noktasýnda geride kalanlar, hastalanýrlar
ve sürüye uyum saðlayamayýp ölürlerdi. Gençtiler ve çok enerjileri vardý. Anneleri ve balarý onlarý
çok güzel bakmýþtý.
Yolculuk öncesi anne ve babalarýndan çok öðüt almýþlardý.
Yolculuðu baþaramayanlar ölürdü. Birçok hikaye dinlemiþlerdi.
10 dakika geçmiþti ve hava tamamen kararmýþtý. Aþaðýda þehrin ýþýklarý yanýyordu, yollardaki
ýþýklar, ev ýþýklarý, sokak lambalarýnýn ýþýklarý, binlerce irili ufaklý ýþýk, ýþýklar parlayýp sönüyordu.
Araçlar vardý, saða sola oraya buraya giden minik noktalar.
Kanadý sýkýntýlý leylek daha kötü durumdaydý, o kanadý acýdan uyuþmuþ gibiydi.

“Ben yere çakýlýyordum, dostluðun için teþekkür ederim, buraya kadarmýþ, peþimi býrak! Kendi yoluna git.”
Taþ gibi yere doðru iniyordu. Genç erkek leylek ona acýyla baktý, “iþi bitecek” dedi, “az sonra yere
çarpýp o an ölecek. Týpký yaþlý leyleðin anlattýðý hikayedeki leylek gibi patlayacak yere çarpýnca.”
Baþýný çevirdi ve bastý kanatlarýna bütün gücü. Sürüsüne yetiþmeliydi.
Genç diþi leylek derin bir acýyla yere doðru düþüyordu, rüzgarý hissediyordu güçlü biçimde,
annesini ve babasýný gördüðü ilk gün, kardeþlerini, yediði ilk yemek… en güzel zamanlar gözünün
önünden tek tek geçiyordu, “birazdan yere çarpýp öleceðim” diye düþündü, “her þey bitecek,
böyle bitmeseydi! Afrika’daki kýþ deneyimini kaçýrmasý çok üzücüydü. Dostunu göremeyecekti,
acaba nasýl bir hayatý olacaktý, neler yapacaktý? Ona en çok acý veren ölmesi deðildi. Dostunu bir
daha görmeyecek olmasýydý. “Ölmek istemiyordum!” dedi içinden, acýdan boþa býraktýðý kanadýna
güç verdi, acý azdý, iki kanadýnda güç verdi, düþme sürati azaldý, kontrol saðlamaya çalýþtý, bu
sonuç veriyordu. Boþa býraktýðý sýkýntýlý kanadý dinlenince acýsý gitmiþ, þimdi tekrar güç verince
de onu kullanabildiðini görmüþtü. Süzülmeye baþlamýþtý, yine alçalýyordu, ama en azýndan yere
çakýlmayacaðý, bir þeyler yapabileceði açýktý, caný çok acýsa da direnip kurtulmaya bakacaktý.
Ama kanadýndaki keskin aðrý yine ortaya çýkmýþtý, aðaçlýk alanýn üstündeydi, aðaçlar leylek için
tehlike demektir, evler, ýþýklar, taþýtlar büyümüþtü, süzülmeye çalýþýyordu, derken bir aðacýn
üstüne sert biçimde düþtü. Oradan da yere. Uzun otlarýn arasýna.
Aðacýn dallarýna çarpýnca çatýrtý olmuþtu, bazý dallar kýrýlmýþtý. Yataðýna uzanmýþ zehre sesi
duymuþtu, panikle pencereye koþmuþtu.
Leylek acýyla gagasýný birbirine çarpmaya baþlamýþtý: “Tak tak tak tak!”
Zehra bir haftadýr leylekleri bekliyordu, deli danalar gibi. Bu basit; ama güzel köy evinde.
Zehra 27 yaþýndaydý. Uzun boylu bir kýzdý, siyah saçlarýný küt kestirmiþti birkaç gün önce, kara
gözleriyle býcýr býcýr bakardý çocuk gibi. Ay gibi parlak bir yüzü vardý. Giyimine kuþamýna hiç
dikkat etmez, genelde bol mavi kot pantolon giyerdi. Kiþiliðiyle ön plana çýkmasý gerektiðini
düþünürdü. Fiziksel avantajýný kullanmýyordu. Çölde vahaya açýlan gizli bir geçit gibiydi.
Annesi ve babasýyla Atakum’da bodrum katta yaþýyordu, üç ablasý evliydi,
devlet memuru baba onlarý büyütmek için yan iþler de yapmýþtý. Zehra, yýllar önce üniversite
sýnavýna girmiþ, güç bela bir bölüm kazanmamýþ, biraz araþtýrýnca o bölümü bitirenlerin iþsiz
kaldýklarýný öðrenmiþ ve kaydýný yaptýrmayý gereksiz görmüþtü. 20 yaþýndaydý o zaman. Okul
macerasý bitmiþti. Zaten babasýnýn maddi durumu onu okutacak düzeyde deðildi. Onca yýl
geçmiþ, Zehra’nýn mahalleden bütün arkadaþlarý bir þekilde evlenip baba evini terk etmiþ,
çocuklarý kocaman olmuþtu. Belli iþlerde kýsa süreliðine çalýþan Zehra bunalýma girmiþ, kendi
ayaklarý üstünde durabilmek için tropikal ormanlardaki jaguarlar gibi bir mücadeleye giriþmiþ, iri
timsahlardan bile çekinmez olmuþtu. Kavga dövüþ, gözyaþý sevinç arasýnda sallanarak ve içindeki
yýpranmýþ küçük kýz çocuðuyla bu günlere gelmiþti. Birçok iþ yapmýþtý. Bu iþler günleri
kurtarmasýný saðlamýþ, hayatýnda köklü deðiþiklikler yapmasýna müsaade etmemiþti, çünkü azdý
kazancý.
En son çok iyi bir üniversite okumuþ, Ýngilizcesi süper bir kýzla tanýþmýþtý, kýz benzinlikte
pompacýydý. Zehra, sahile inerken benzinliðin marketinden cips, çikolata, içecek benzeri þeyler
alýrken onla tanýþmýþtý, aralarýndaki muhabbet ilerleyince kýz ona; “güzelsin, bir elaman lazým
bize, bu iþi becerebilirsen gel konuþ patronla” demiþti. En son bir kafede garsondu, “1 ay kafamý
dinleyeyim, gelir görüþürüm” demiþti.
Kafasýný dinlemeye ihtiyacý vardý, teyzesi 50 yaþýndaydý ve köyde tek baþýna yaþýyordu. Kocasý týr
þoförüydü ve genelde uzaklardaydý, üç çocuðunu evlendirmiþti.
Zehra köye, teyzesinin yanýna gitti bir süreliðine. Burada zaman akýp geçiyor ve Zehra kaygýyla
gelecekte ne olacaðýný düþünüyor, aný yaþýyor, akýp gidiyordu. Teyze bahçeden yeni topladýðý yeþil
fasulyeleri kurarken oradan buradan sohbet ediyorlardý. Yaþlý kadýndan söz etti, evindeki iþlere
yardým etmesi gerektiðini; ama çarþýya da gitmesi gerektiðini, yaþlý kadýna söz verdiðini.
“Sen gidebilir misin? dedi,
Zehra tanýrdý o yaþlý kadýný ve çok severdi onu ve seve seve gidebileceðini söyledi.
Yaþlý kadýnýn kocasý yýllar önce ölmüþtü ve çocuklarý þehirde yaþýyordu ve çocuklarýnýn; “gel bizle
kal” demelerine karþý çýkýp bir kale gibi köy evinde tek baþýna ölene dek kalmaya karar vermiþti.
Apartmanlarýn arasýnda ölmekten beter olurdu. Bunu denemiþti bir kere. Çünkü orada ruhaniyet
yoktu. Tabi burada, eski köy evinde eskisi kadar güçlü olmadýðý için teknik destekler lazýmdý.
Romatizmasý var, eðilip kalkamaz. Soba kazanýný doldurup boþaltamaz, odun kýramaz, bunu
birileri yapmalý.
Zehra, yaþlý kadýnýn iþlerini yaparken onunla muhabbet ediyordu.
“Neden evlenmiyorsun?” dedi yaþlý kadýn.
“Uygun biri çýkmadý.”
Sevmeyi denemiþti, aþký, o iþler asla güzel sona gitmemiþti, salak saçma adamlardý, görücü
usulüyle eve isteyiciler gelmiþti, onlarý da beðenmemiþti.
Yaþlý kadýn leyleklerden bahsetmiþti. Anadolu’da leyleði havada görmenin o yýl içinde çok
Güzel þeyler olacaðýna ve evinin çatýsýna leylek konanlarýn da yakýn zamanda ev sahibi olacaðýna
inanýlýr. Evlenmek isteyen kýzlar evlerin bir þeylerine þeker koyar, leylekler gelip yesin diye.
“Leyleklerin gelmesi çok yakýn. Bir haftaya gelirler. Her yýl bu zamanlarda kýþý geçirmek için
güneye giderler. Bence onlarý havada görmelisin. Belki de doðrudur bir inanýþ. Bekar olduðum
zamanlardý, iyi bir kýsmet çýkar da evlenirim diye leylek yuvasý yapmýþtým. Çalýlardan büyükçe.”
“Ben de yapsam mý?”
Yaþlý kadýn güldü: “Dua et yeter. Duadan çok kafanýn içindeki mühim. Kýzlar bir kuþ beyinli birini
hayal eder, o gelsin onu sevsin, alsýn. Ýnsanýn gözü, gönlü en yanlýþ kiþiye gider. Sana uygun olaný
fark edebilmen meseledir. Her kýzýn farklý bir kumaþý vardýr.”
Zehra, o gece uyumadan önce yaþlý kadýnýn dediklerini düþünüp durdu. Leylek yuvasý yapmayý
düþündü, sonra onlarý havada görmenin önemli olduðuna karar verdi.
Zehra, sürekli evin çatýsýnda bekliyordu, iki katlý beton evin çatýsýnda semaverde çay yapýyor,
teyzeyle yiyip içip sohbet ediyor, akþam ve geceleri ve gündüz sürekli gökyüzünü tarýyordu.
6 gün oldu.
Leylek filan yoktu gökyüzünde. Belki de onlarý kaçýrmýþtý.
Yaþlý kadýna gidip sordu: “Ya geçmiþlerse?”
“Þans bu. Ya geçmedilerse. Bekle sen bir gün daha. Onca zaman var. Yani gökyüzüne bakýyorsun,
zýnk onlarý görüyorsun, bu bir þans meselesi. Baþýný çevirdin baþka tarafa. Zýrt geçip giderler bir
dakika içinde. Çok çabuk görünüyorlar ve uzaklaþýp giderler, nokta kadar ufaktýrlar. Çünkü çok
yüksekten uçarlar.”
Zehra, bir köy evinde yaþamak istiyordu. Yýllardýr böyle bir hayali besleyip dururdu günü ters
gittiðinde, iþten atýldýðýnda, sevgilisi onu terk ettiðinde ya da o geliþmemiþ sevgilisini terk
ettiðinde, akþam çökerken acýklý biçimde, kendini budala gibi hissederken, gecenin en
dayanýlmaz saatlerinde, televizyonda berbat programlardan bezip mutfaða gidip bir çay alýp
odasýna baykuþ gibi tünediðinde, kan eminci bir iþte ve ahmak insanlar arasýndayken ve o
insanlar kokuþmuþ hayatlarýyla gururlanýp boþ þeylerden konuþup güldüklerinde Zehra içine
kapanýr, onlara bakar, “ben buraya ait deðilim” deyip o çiftlik hayaline sarýlýrdým sýmsýký, aç
bebeðin annesinin memesini diþleriyle kapmasý gibi. Yolda ilerlerken araç içinde mutlu mesut
arkadaþlar ve aileler gördüðünde köydeki çiftlik evi hayaline (köy evi hayali) dönüp bakardý, araç
içinde mutlu bir çift gördüðünde, yoldan geçen gelin arabasý gördüðünde, sahilde tek baþýna
oturup bir sigara içip yakamozlanan denize bakarken o hayale sýðýnýrdý. 50 tavuk, tavuklarý çok
sever, onlarý her sabah yemlemek, civcivleri olan bir tavuk. Birkaç ördek, birkaç kaz, birkaç koyun,
üç inek, bir at, bir eþek. Bir kedi. Bir iri köpek. Hiçbiri olmasa bile çok masraf gerektirmeyen
birkaç hayvan, 30 tavuk, bir kedi. Bir ufak köpek. Bir inek. Caným baþýný sokacaðý bir baraka bile
olur, 20 tavuk da yeter, evin orasý aðaçlýk olsun, büyük bahçesi olsun, tamam! Gariban, çok eski
bir köy evine de razý. Sývasýz. Plastik penceresi kapýlarý olmayan, biriketten ya da ahþaptan. Kaba
keresteden bir köy evi bile olur.
Zehra, kendini bildi bileli þehirde, týkýþ týkýþ apartmanlarýn arasýnda büyümüþtü, gidebileceði bir
köyü yoktu, babasýnýn köyünde bir arazi vardý; ama oralar satýlmýþtý. Apartman dairesinde
yaþamanýn sýkýntýsý bitmez, hele de bodrum katýn. Güneþ almaz, hava almaz, sel basar, rutubet
olur, pis koku olur. Zehra, yeþile, doðaya, topraða hasret büyümüþtü.
Leylek acýyla gagasýný birbirine çarpýyordu: “Tak tak tak tak.”
Zehra, bir haftadýr leylekleri bekliyordu, deli danalar gibi. Bu garip ama güzel köy evinde.
Leyla, dün gece bir rüya görmüþtü. Onu hatýrladý.
Teyzesinin evinin yukarýsýnda iki atlý eski bir ev vardý. Orasý satýlýktý. Orasý satýlmýþ. 30 yaþýnda
bir genç adam satýn almýþ orayý. Annesiyle gelip yerleþmiþ. Anne kocadan kalma emekli maaþýyla
yaþýyor, kocadan kalma iki dükkanýn kirasýný alýyorlar. Genç adam maden mühendisiydi. Ýþten
ayrýlmýþ. Çiftçilik yaparak geçinecekmiþ. Zehra’yla tanýþýyor, dost oluyorlar, sonra
niþanlamýyorlar. Sonra adam trafik kazasý geçiriyor, hastanede ölü gibi uzanýyor, ellerini
ayaklarýný hareket ettiremiyor. Teyze þöyle diyor: “Felç oldu. Ýþi bitik. Bu adamdan güneþ gitti. Git
yüzüðü annesine ver.”
Zehra donmuþ gibi, þok içinde. Elindeki yüzüðe bakýyor: “Yok caným, düzelir. Ben ona bakarým.
Onu seviyorum!”

“Kýz kafayý mý yedin, ondan ne köy olur ne kasaba, yemeðini annesi yediriyor. Bebek gibi.
Kaynanamý 12 sene baktým, felçliydi, onu kaldýrmak, giydirmek, yýkamak ne kadar zor bilmezsin.
Git o yüzüðü annesine ver. Bu iþi bitir!”
“Evli olsaydýk. Evlilik iyi günde, kötü günde deðil midir?”
“Orasý öyle de…sen sakat kalsan o sana bakar mý, bakmaz, gider alýr baþka bir karý. Bu iþler
böyle kýzým. Saflýk yapma! Adama bakarsa anasý bakar, ne derler, aðlarsa anam aðlar, gerisi
yalan aðlar.”
“Bu rüyanýn anlamý nedir?” diye düþündü, “Evlensem ve kocam sakat kalsa? Bu iþi yürütebilir
miyim? Ya ben sakat kalýrsam bana bakar mý?”
Leylek acýyla gagasýný birbirine çarpýyordu: “Tak tak tak tak!”
Zehra, bir haftadýr leylekleri bekliyordu, deli danalar gibi. Bu basit; ama güzel köy evinde.
Leylek, incir aðacýnýn üstüne düþmüþtü. Dallar yay gibi gerilmiþ. Ýri yapraklar hava yastýðý görevi
yapmýþtý. Dallar onu yay gibi aðacýn diðer dallarýna savurmuþtu. Pin pon topu gibi bir oraya bir
buraya gitti ve orta yerde, boþluktan aþaðý kaydý dallara ve yapraklara çarpa çarpa ve uzun
otlarýn arasýna düþtü.
Leyla koþup baktý, ay ýþýðý vardý. Leyleði gördü, müthiþ sevindi. Onu havada görmemiþti, tam
karþýsýndaydý, herhalde bu çok iyi bir þeydi. Leylek korktu, gagasýný birbirine çarpýp; “tak tak”
sesi yapýyor, “bana yaklaþma” diyordu, Leyla, teyzesine haber verdi.
Sofra bezi atýp leyleði yakalayýp kümesin yanýndaki boþ köpek kulübesine koydular.

Ertesi gündü.
Ne yer içerdi bu? Su koydular önünde.
Sonra Zehra komþu evin gübre yýðýnýnda solucan ve sarý böceklerden toplamaya giriþti. Bu iþten
hoþlanmadý. Böcekler iðrenç geldi gözüne.
Teyzenin o gün çarþýda iþi vardý, iþini hallettikten sonra tavuk artýklarý aldý tavukçudan.
Birkaç gün sonra tanýdýk bir veteriner geldi. Leyleðe baktý. Kanadýnda bir sorun olmalýydý. “Bir
þeyi yok. Zamanla geçer. Açlýktan yorgun düþtü ya da bir yere çarptý, düþtü. Düzelir, uçar gider.
10 gün sonraydý.
Leyleðin incinmiþ kanadý iyileþmiþti. Onu salmaya, bir deneme yapmaya karar vermiþlerdi. Leylek
de onlara alýþmýþtý. Köpek kulübesinin kapýsýn açmýþlardý. Leylek dýþarý çýktý. Gezindi. Etrafa
bakýndý meraklý ve sevinçli gözlerle. Ölüyorum derken hayatý yeniden bulmak muhteþemdi. Sonra
koþarak havalandý.
Günlerdir onu bekleyen erkek leylek tünediði aðaçtan onun havalandýðýný görünce hemen yanýna
fýrladý. O akþam sürüye dönmeye karar vermiþti; ama yolun yarýsýnda caymýþtý, onun ölüp
ölmediðini görmeliydi, aksi taktirde onu sonsuza dek düþünecekti, onu gözden kaybetmiþti, aradý
taradý, orada daireler çizdi, sonra aklýna bir fikir geldi, onu en son býraktýðý noktaya, tam aþaðýya
dalýþ yaptý, bir aðacýn üstüne kondu, dostunun gagasýný birbirine çarpýp; “tak tak” sesi çýkarýnca,
onun az ilerde bir yerlerde olduðunu anladý ve böylece onu buldu, günlerce köy evinin civarýnda

gezip yiyecek bulup takýlmýþtý.

Birlikte gökyüzünün daha yukarýlarýna doðru týrmanýrken birbiri üstüne dostça manevralar
yapýyorlardý büyük bir sevinçle, coþkuyla.
Zehra, köy evindeki macerasýnýn bittiðini biliyordu, akþam olmadan burayý terk edecekti, olanlarý
yaþlý kadýna anlatmýþtý, ona gidip vedalaþtý eve evine döndü. Köy evinde yaþadýklarý güzeldi,
boðulan hayatýna daðda bir akarsu, teselli ikramiyesi gibi.
Eve döndükten iki gün sonra benzinliðe iþ baþvurusu yapmýþ, baþvurusu hemen kabul edilmiþti,
ertesi gün pompacý olarak iþe baþlayacaktý.
Hava kararmaya baþlamýþtý ve kendini çok iyi hissediyordu. Leylek aklýna geldi, “acaba þimdi
nerede?” diye düþündü ve tekerlekli sandalyesiyle ilerleyen adamý fark etti, sevindi, o adamýn
evine defalarca gitmiþti, eski mahallesindendi adam, ondan yaþ büyüktü Zehra, ona bütün
sýrtlarýný anlatmýþtý, bütün sevgililerini. Köy evinde gördüðü rüyayý hatýrladý. Çok deðer verdiði ve
gerçek dost saydýðý bu adamla evlenebileceðini hissetti bir anda. Ýnsan evlenecekse çok iyi dost
olduðu biriyle evlenmeli. Tekerlekli sandalye kullanan bir adamla evlenmeyi hiç hayal etmemiþti.
Ama karaktersiz, süper görünen çok sevgilisi olmuþ, hepsi de evlilik ciddiyetinden çok uzaktý. Onu
çeþitli yönlerden sömürmüþlerdi. Üstelik hasta edip çekip gitmiþlerdi.
Herkesten gizli tekerlekli sandalye kullanan adamýn evine çok defa gitmiþ, onunla sahilde birçok
kez buluþmuþtu. O diðerleri gibi deðildi.
“Gel senle bir çay içelim, gezelim” dedi Zehra, “vaktin var mý?”
“Elbette var.” dedi adam.
Yan yana ilerlemeye baþladýlar, sahile doðru.

Ýsa Kantarcý



Sosyal Medyada Paylaşın:



(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.