o zamanlar kadýn etli, þehvet kokan afiþlerine sinemanýn; çaktýrmadan bakardýk. yeni yetmeydik kendi kendimize yetmeyi; Mine, Arzu, Feri, Figen ile öðrendik... yüksek kaldýrýmda, içi geçmiþ bekçinin baþ belasýydýk kanunlara göre; kafa kaðýtlarýnda en az onsekiz olmalýydýk. gündüzleri, Cüneyt Arkýn- YIKILMAYAN ADAM; geceleri, yosmalarla oynaþan birer HADÝ ÇAMANdýk...
o zamanlar; sevda þiirleri yazmazdýk. slogan kokardý nalburda boya düþük voltajlý elektriðin nokta nöbetçisi direkler, fakülte kapýsýnda kurþunlanmýþlarýn resimleriyle doluydu boydan boya... briket duvarlarý bahçelerin politika sayfalarýydý sanki, günlük gazetelerin... býyýklara yansýyan fikirlerin bize ters düþen bildirilerini almak zorunda kalmadan almazdýk ve ilk fýrsatta öznesi yüklü yüreðimizin duvarlarýn tanýklýðýnda buruþturup atardýk... kimin öldürülüp "ÖLÜMSÜZ" olduðunu (?) polisle saklambaç oynayarak daðýtýlan gazetelerden anlardýk moda deðildi O ZAMANLAR ölüleri alkýþlamazdýk...
o zamanlar siyah-beyaz camýnda televizyonun; Balkanlar’dan gelen "soðuk hava" dalgalý raporlar yer almazdý. yine de, bir soðuk hava(!) gelirdi Balkanlar üzerinden soðuk demir ve sokak çocuklarýnýn sattýðý marlboro yüklü motorlar. doðmamýþtý belki de; bugün Ýstanbul’u istila eden nataþalar...
Yavuz Nufel
Sosyal Medyada Paylaşın:
Nufel Åžiirleri
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.