Kibar Orospu
Bir çam ormanının, hiç iç geçirmemiş rüzgarları arasında,
Son kadehi ölü salyangozlara kaldırırken kaybettim o adamı Halbuki, kadehin en sıcak yudumunu, bir göğsünde dağı bir göğsünde yağmur sularını biriktiren o koskocaman sarnıcı taşıyan yeryüzünü, karşıma alıp içmiştim tek nefeste Ne çok severdim sesindeki naifliği, Varlığın içinde küçük bi baş dönmesi Çalan şarkının şarabın son yudumuna eşlik etmesi kadar naif bi durum bu Sesinin inceliği kadar açardım radyonun sesini, Sesinin beynimin içinde yarattığı sarhoşluk dalgasını bulmaya çalışırdım bıraktığı radyoda Çalan şarkının yüzünü çizmesini isteyerek geçirirdim geceyi, Sarhoş olduğumu belli etmek için, radyonun baş ucunda bırakırdım boş şarap şişesini Avcumdan kayıp düşen kadehin, ağlayarak büyüttüğüm yaralı tarantulamın, kulelerin, köprülerin, ölümün ve korkunun aşka galip gelmesini isterdim elbet, Belki sarhoş bir meleğin şarap şişesinde buz niyetine erir giderdim böylelikle Okuduğum kötü romanlarda sevişirdim belki, Bir dahaki sefere daha erken bir vakitte sevişirdim. Sigarasını yakmak için dağınık çarşaflar arasında kibrit arayan bir kadın kadar çıplak olurdum belki Beynimdeki kırmızı alarmın zalim istekleri kadar çıplak Genç bir kadının beline sardığı kuşakla, gözlerimi bağlayıp, Tam da orta yerine bırakırdım kendimi korkunç tozlu yutkunmanın Ellerini tam yedi kez sever, saçlarını on dört kez izlerdim Sekiz kere baktım onu gördüğüm pencereden, Sekiz kere atladım o pencereden Tam on üç defa saçlarını topladım yerden, yirmi yedi defa kokladım, Yüz otuz dört kere yüzünün sol yarısını, yüz kırk iki kere yüzünün sağ yarısını öptüm Öperken iki yüz yetmiş altı kere dua ettim Evet, kibar bir orospuydum ben, bunları ancak tırnaklarımla etime kazıyabilirdim. |
belki bir şiirin teknik kalıplarıyla örülmemiş; ama mektubun düzlüğüne de kolayca sığmayacak bir içli sesleniş olmuş. niye kimse bir şey dememiş acaba? kalıplardan soyununca duygular, düşler, sanırım biraz ürkütüyor düz okuru. oysa şiir tam da burada başlamıyor mu: kimi sadece ceketini paltosunu atarak girişiyor, kimi hırkasını, kimi üzerinde bütün olanı... ne kadar soyunursa dil ezberden, o kadar kendi çıplaklığına yaklaşıyor. gerisi, biraz koku biraz tat... işte size şiirin mor odası.