gecenin geç bir yarýsýnda karanlýðý yýrtarcasýna bir baykuþ çýðlýk-çýðlýða
sanki köyü eþkiya basmýþta sanki kurþun yalayýp geçmekte bir adým arkamýzda panik içinde çýðrýnmakta sevdiðini, sele vermiþte bebesini kaptýrmýþ da bir ana bir baykuþ avaz-avaz döðünmekte
sen mi uðursuzsun, yoksa bir uðursuz mu uðradý sana ne bu panik, neden telaþlanýyorsun kendi sesinden mi korktun yoksa sen de kendinden mi kaçýyorsun bir baykuþ karanlýða kaçmakta
kimbilir hangi beladan kimbilir hangi avcýdan kimbilir hangi uðursuzluktan bir baykuþ, karanlýkta kaybolmakta çýðlýk-çýðlýða
“sefil baykuþ ne yatarsýn burada yok mudur vatanýn illerin hani küsmüþ müsün selamýmý almazsýn þeyda bülbül gibi dillerin hani dilllerin hani
bir kuzu koyundan ayrý ki durdu yemez mi daðlarýn kuþiyle kurdu katardan m(ý) ayrýldýn, þahin mi vurdu turnam teleklerin tellerin hani tellerin hani”
… kýrlangýçlar tünemiþ elektrik tellerine elektrik direkleri güç-bela yer açmýþ kendine çelen diplerinde birbirlerini göremeyecekler neredeyse
telefon direkleri köyden yangýn kulesine uzanmakta bir hat üzerinde belli aralýklarla teller bel veriyor iki direk arasýnda küçüldükçe, küçülüyor uzaklaþtýkça kaybolup gidiyor bir tepe arkasýnda
ne sokaklar düm-düz böyle, ne aðaçlar hizalý ne göz alabildiðine uzar köyde ne bir þey diðerinin ayný telefon bize yabancý
ne telefonun aðacý bizden ne teli bizim köyden sesini duyduðun aradýðýn deðildir ne güzel bir haber verir ne hasreti dindirir