kendi þarkýsýný mýrýldanarak akýyordu ýrmak;
soðuk taþlara vuruyordu bedenini,
þelalelerden býrakarak ellerini
baþýný alýp diyar diyar gidiyordu...
sevda kokuyordu nefesi,
aldýrmadan toprak baðýrlý daðlara
bir yudum sümbül kokusu çekip,
menekþeyle dertleþip giderken.
gönlünün yamacýndaki aðaçlarýn
sevdasýyla akýp giderken ýrmak
boyun eðer çizilmiþ kaderine,
hayalleri içinde boðar, çakýl taþlarýný.
kumullar birikir yüreðine
aðaçsýz ovalarda...
düþünü kuruyordu ýrmak;
alýmlý bir kadýn gibi perçemini dökmüþ küçük dalgalara
derin bir uykuda bekliyordu,
suda yýkanýrken okþadý bir söðüdün saçaklarýný
çöktü yanýna sessizce
gövdesine dayadý sýrtýný,
sonra vatanýndan ayrýlan taþ parçasý gibi
kendini denizin kollarýna býraktý.
sessizce!!!
bir bilinmeze dönüþtü söðüdün gözündeki yaþ,
ýrmaklar hep akýp giderde
benzemez bir damlasý bir damlaya.
söðütte haklýydý;
aþka gitmeyen bir ýrmak neden çaðlaya?