GEL O ESKÝME
Yýllarýn aðýrlýðý çöker omuzlara kasýmlara inat
Her þey dökülür çökerken omuzlar vurur bulutlar
Yaðmalanan þehirlerin eski köylerinde kalýrdý adýn
Þiddetindeki rüzgar savrulur kýþ öncesi yapraklarla
Vurulur hatýralar can evindeki uykularda
Daha demincekti mevsim kýþ öncesiydi
Sonbahar baþlangýcý okul açýlýþý mavi önlüklü zamandý
Bir çocukluk düþerken bir okulun beton merdivenlerinden
Yürüdük zamanýn isyan þarkýlarýndaki kardeþlik türküleriyle
Belki Ankara’nýn uzak bir köyünde yaz günü kavrulur
Sarý saplý baþaklarýn uçunda geçmiþ acýlanýr
Matem düþer bir harman yerine dünkü oyunlarýmýz gibi
Zulamýzda masum duygular yufkamýzda keçi peyniri
Ve sevmeler çatlar kurak topraklý yüreðimizde…
Adý bilinmez þiirler fýþkýrýr ekinler baþaklarla boyun bükerken
Zaman kaybolur düþüncesiz yaradýlýþýn en derin yarasýyla
Devrimler olur sallanýrken rüzgarda söðüdün dallarý
Ben o bayýrlara koþarým dizlerim titrer hava soður
Ve ben vurulurum bir köy ortasýndaki tek çeþmenin yanýnda
Gel iþte o eskime
Býrakma beni bu yaramdaki irinli hasretle
Özlemse al sana karþý dünden gömülmüþlerin toprak kokusu
Ve sen toprak kokulu sevdamsýn içimdeki yaðmurlar sonrasý derin kokan
Az evvel düþlerin yanýmdan geçmeseydi söyleyemecektim
“Seni özlemek toprak kokusu kadar güzel olduðunu…”