Durgunluðundaki zamanda dingin olurduk ikimiz
içimizdeki çukurlarda içmeden biriktirirdik
kimi zaman göz yaþý olurdu akardýk
kimi zaman kýrmýzý kan olurdu damarda dolaþýrdýk
büyüsündeki özlem sancýlarýný büyütürdük biz
üzülürdük sevinirdik anýmýz anýmýzý tutmadan
bazen üstümüze bir martý konar þarkýsýný söyler
Ay’sa sadece dinlerdi, þavký vururdu yüzümüze
yüzen yunuslarýmýz olurdu hep düþlerimiz...
sýcaklýðýndaki çýðlýklarýmýz olduðunda çaðlayan olurduk
vuslatlarda sel gibi taþsakta
seslenirdik sevdiðimiz kadýnlarýn dudaklarýna
damla olurduk
oluk oluk akardýk...
gözlerimiz gri bulut gibi süzülürdü yükseklerde
düþerdik birlikte kurumuþ sevmelerin topraklarýna
an gelir bir karanfilin kökünü beslerdik
an gelir bir çýnara dokunurduk aþk kazýnan gövdesine...
akardý akýþkanlýðýndaki hayat ellerimizden
su gibi aziz su gibi gururlu yaþardýk yaþatýrdýk
yaþanmamýþlýklarý yeþertir sevgi büyütürdük küçük saksýlarda
anlatamadýklarýmýz yeþil renkli okyanus olurdu
söyleyebildiklerimiz ise cýlýz bir pýnar,
akarken sarýlýrdý tüm damlalarýmýz derelerde
giderken bir mechule...
nacar anlarda buhar olup ucsakta nemli bir havada
martýlarýn kanatlarýna dokunurduk
kavuþurken gökteki buluttaki yerimize
saðnak saðnak konuþarak düþerdik...
baþlangýcýmýzdaki topraða...