Kalabalýk bir pazar yerinin köþesinde;
Üç beþ kafes içinde,
Keklikler duruyordu.
Sýcak temmuz gününün, yakýcý güneþinde;
Belli ki,
Yaþlý adam, bunlarý satýyordu.
………
Ýnsanlar;
Gelip geçer; bakarlar tutsaklara;
Kekliklere azat yok; para, para,
Ah para!
Bir genç,
Müþteri olup, yöneldi ihtiyara;
Adama, kekliklerin fiyatlarýný sordu:
Ýhtiyar, göstererek kekliklerden birini:
" Bunun deðeri yüzdür;
Diðerlerinin yirmi."
Gencin meraký arttý;
"Hepsi keklik deðil mi? "
Ýhtiyar,
Oturduðu iskemleden doðruldu; Dedi ki:
" Bak evladým; bu keklik ötücüdür,
Þayet onu alýrsan,
Avcý kadar iþ görür.
Sesiyle keklikleri tuzaðýna düþürür."
Genç baþýný salladý;
Mevzuyu anlýyordu...
……
Genç,
Cebine elini atarak, ihtiyara;
Kafesin bedelini uzattý;
Tam yüz lira.
Aldý, yüzlük kafesin kulpunu avucuna;
Baþýný eðdi öne; bir an,
Ruhu tutuldu!
Sözüm ona;
Almýþtý kekliklerin hasýný,
Sonra açtý aniden, kafesin kapýsýný;
Bir hýþýmla
Kopardý kekliðin kafasýný!
" Bu, ýrka ihanetin cezasýdýr !"
Diyordu!
Halil GÜLÞEN