dört heceli iki dizeli bir þiirdi üstelik ünlüde deðildi þairi aþk diyordu þiir birde özlem ikiz çocuklar gibi ayný göbek baðýnýn tuttuðu birbirinin sancýsýný hisseden
ilk okuduðumda haybeden yazýlmýþ diyordum nedir ki; iki cümle birde kafiye
sonra sonra öðrendim,bildim aðlamayý þiirlerde bazen de güldüm çoðu zaman hüzün bastý kimi zaman efkar ama hep buðulandý gözlerim
yazmayý öðrendim sonra harf harf giydirdim þiiri kýfayetsiz kaldým bazen kýyafetsiz çýrýlçýplak tümcelerim
’yýlmadým yazdým,yorumladým yazdým býkmadým,usanmadým yazdým yerildim daha çok yazdým ne kadar çok yazarsam yazayým biliyordum,azdým.’
...ve bir gün sen bana gelmek için gittin gitme dedim sana sevgilim gittin. þiirsiz kaldým þimdi martýlarýn kanatlarýna tak i mgelerimi mantar týpalý þiþelerle at denizlere Kýz Kulesi’nin eteðinden toplarým gönderdiklerini as bir bulutun kuyruðuna þehrimde çiselesin ben þemsiyesiz kalayým ipsiz uçurtmalara baðla,yaldýzlý olmasýn kaðýdý ama ya da en iyisi sen gel sevgilim þiirlerde birlikte aðlayalým
yokluðunda karýn tokluðuna þiirler okuyorum katýk olup sensizliðe daha bir batýyorlar içime mezesiz kalmýþ meyhane gibi loþlaþýyor ýþýklar Ýstiklal bile daha az kalabalýk sanki yada benim tüm kalabalýðým sen olduðun için mi bu ýssýzlýk,bilmiyorum.