MENÃœLER

Anasayfa

Åžiirler

Yazılar

Forum

Nedir?

Kitap

Bi Cümle

Ä°letiÅŸim

Anzaklı Ömer
Aşık Alemi

Anzaklı Ömer




Çanakkale surlarý
Mehmet imiþ adlarý
Vatan diyen aþklarý
Gördü Anzaklý Ömer

Korku nedir bilmeyen
Insaný candan seven
Bir sevda görünmeyen
Gördü Anzaklý Ömer

Gece gündüzdü diyor
Yer gök ateþ inliyor
Bu da Türk’e yetmiyor
Gördü Anzaklý Ömer

Kolunda Türk bayraðý
Yüreðinde imaný
Dostu imiþ düþmaný
Gördü Anzaklý Ömer

& Aþýk Alemi &
(23/03/08 London)





Hikayesi

ANZAKLI ÖMER

1957 yilinda Istanbul Tip Fakültesi’nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD’ye giden doktor Ömer Musluoglu görev yaptigi hastahanede basindan geçen çok enteresan bir hadiseyi söyle anlatiyor:

’Amerika ’ya gittigim ilk yillar (1957) lisanim pek o kadar iyi degil.Newyork’da Medical Center Hospital adli bir hastahanede görev almistim. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak,elektrokardiyografi çekmek gibi isler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor. Diger zamanlarda da laboratuarda çalisiyorum. Bir hastaya gittim. Yaslica bir adam. Tahminen yetmis bes yaslarinda. Ingilizce konusuyorum. Kan verecegim kolunuzu acar misiniz? Çünkü adamcagiz kanser hastasi oldugu halde üstelik kansizdi. Elimde kan torbasi da var tabii ki.. pazusunu açtim. Baktim pazusunda dövme seklinde bir Türk bayragi var. Çok ilgimi çekti benim. Kendisine sormadan edemedim. Siz Türk müsünüz?

Kaslarini yukariya kaldirarak ’ Hayir ’ manasina isaret yapti. Ama ben hala merak ediyorum: Peki bu kolunuzdaki Türk bayragi nedir? ’Aldirma iste öylesine bir sey dedi. Ben yine israrla dedim ki: “Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Dikkatimi çekti. Çünkü bu benim milletimin bayragi, benim bayragim...”Bu söz üzerine gözlerini açti. Derin derin yüzüme bakti ve mirilti halinde sordu:

“Siz Türk müsünüz? ” “Evet Türk’üm....” Ihtiyar gözlerime bakarak tanidik bir göz ariyor gibiydi. Anlatmaya basladi:

“Yil 1915. Sen hatirlamazsin o yillari. Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de, orada savasmak üzere bütün Hiristiyan devletlerden asker topluyorlardi Ben Anzak’tim Avustralya Anzak’larindan... Ingilizler bizi toplayip dediler ki: Barbar Türkler Hiristiyan dünyasini yakip yikacaklar. Bütün dünya o barbarlara karsi cephe açmis durumda. Birlik olup üzerine gidecegiz. Bu savas çok önemlidir. Biz de inandik sözlerine vaadetlerine... Savasmak isteyenler arasina katildik.” Avustralyali Anzak ihtiyar anlatmaya devam ediyordu:“Bizim beynimizi yikayan ingilizler, Türklere karsi topladigi askerlerin tamamini Çanakkale’ye sevkediyorlarmis. Bizi gemilere doldurup Misir’a getirdiler o zaman. Misir’da söyle böyle birkaç ay talim gördük. Atis talimi. Ondan sonra da bizi alip Çanakkale’ye getirdiler. Savasin siddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düsen gülleler sulari metrelerce yukari fiskirtiyor, gökyüzünde havai fisekler, geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman... Her taaruzunda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatinin baharinda can veriyordu.

Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe sasiriyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün oldugumuz gibi sayi bakimindan da fazlaydik. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren sey neydi? Ilk baslarda zannediyordum ki Ingilizlerin bize anlattigi gibi, Türkler barbarliktan böyle saldiriyorlar. Meger barbarliktan degil, kalplerinde ki vatan sevgisinden kaynaklaniyormus.

Bunu nereden anladigimi söyleyeyim. Biz karaya çiktik. Taarruz edemiyoruz. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda basimdan yedigim bir dipcik darbesiyle kendimden geçmisim.”

Meraktan agzim açik yasli Avustralyaliyi dinliyorum. Savasin dehsetli anilarini anlatirken hastaligina ragmen tir tir titremeye baslamisti. Devam etti:

“Gözlerimi açtigimda kendimin yabanci insanlarin arasinda gördüm. Nasil korktugumu anlatamam. Çünkü Ingilizler bize Türkleri barbar, vahsi kimseler olarak tanitti ya... Ama dikkat ettim. Yaralarimi sarmislar. Bana hiçte öfkeli bakmiyorlar. Kendime geldim iyice bu defa çantalarinda bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. iyi biliyorum ki onlarin yiyecekleri çok çok azdi. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardi. Soke oldum dogrusu. Dedim ki; kendi kendime: Bu adamlar isteseler su anda beni öldürürler. Ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davraniyorlardi. Bu duygularla ’Yaziklar olsun bana’ dedim.’ Böyle asil insanlarla niye ben savasiyorum. Niye savasmaya gelmisim.

Bu ingiliz milleti ne yalanciymis ne kadar Türk düsmaniymis’ diyerek pisman oldum. Ama bu pismanligim fayda etmiyor ki... Bu iyilige karsi ne yapsam düsündüm durdum günlerce..... Nihayet bize serbest biraktilar. Memleketime döndüm. iste memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayragini yaptirdim. Bu bayragin esrari bu iste”

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: “Talihin cilvesine bakin ki o zaman ölmek üzere iken yaralarimi iyilestirerek, sihhate kavusmama çaba sarfeden Türkler idi. Simdi de Amerika gibi bir yerde yillar sonra yine iyilestirmeye çaba sarfeden bir Türk... Ne garip degil mi? Avustralya ’dan Amerika’ya gelirken bir Türkle karsilasacagimi hiç tahmin etmezdim. Size minnettarim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsiniz. Bizi hep kandirmislar... Buna bütün kalbimle inaniyorum. Pesinden nemli gözlerle ’Bana adinizi söyler misiniz? Dedi. ’Ömer’ cevabini verdim. Gayet merakla tekrar sordu: Peki niçin Ömer ismini, vermisler sana? Babam müslümanlarin ikinci halifesi isminden ilham alarak bana Ömer adi vermis. Yahu senin adin müslüman adi mi?

Ben ’Evet, Müslüman adi’ deyince yüzüme bakti bakti, birden dogrulmak istedi. Ben mani olmak istedim. Israr etti. Ama niye israr ediyordu? Ihtiyarin israrina dayanamayip yatakta oturmasina yardim ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki: “Senin adin güzelmis. Benim adim simdiye kadar Mr. Josef Miller idi.

Simdiden sonra ’Anzakli Ömer’ olsun.

’Olsun. Peki doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu? ’ Sasirdim. Nasil da birdenbire Müslüman olmaya karar vermisti. Meger o yasa gelinceye kadar içten içe hep düsünüyormus da kimseyle konusamadigi için, soramadigi için konusamiyormus.

Tabii dedim Müslüman olmak çok kolay.

Sonra kendisine imanin ve islamin sartlarini anlattim. Kabul etti. Hem kelime-i Sahadet getiriliyor, hem de çocuklar gibi agliyordu. Yaslilik bir yandan,hastalik bir yandan bir de yillardan beri içinde kavusmak isteyip de bilemedigi için kavusamadigi Islamiyet olan hasretin sona ermesi bir yandan bu yasli gönlü duygulanmisti....Mirildandi: Siz Müslümanlar tesbih çekersiniz bana da bir tesbih bulsan da ben de yattigim yerden tesbih çekerek Allah’imi ansam olur mu?

Bu sözden de anladim ki dedelerimiz savas esnasinda Hakk’i zikretmeyi ihmal etmiyormus. Neyse uzatmayayim hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim. Hasta yataginda tesbih çekiyor,biz de gerektiginde tedavisiyle ilgileniyorduk. Fakat benim için o daha bir baskalasmisti. Müslüman olmustu. Bir gün yanina gittigimde samimi bir sekilde rica etti. Beni yalniz birakma olur mu? Ne gibi Ömer amca? Ara sira gel de bana islamiyeti anlat! sen çok güzel seylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahliyor. O günden sonra her gün yanina gittim. Bildigim kadariyla dinimizi anlattim.

Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatirlamiyorum. Hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum. ’Doktor Ömer! Lütfen 217 numarali odaya gelin! ’ Dedim ki içimden ’Bizim Ömer amca galiba yolcu? ’ hemen yukari çiktim.

Odasina vardigimda gördügüm manzara aynen söyleydi: Sag elinde tesbih açik duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayragi,gögsünde imani ile,koskoca Anzakli Ömer son anlarini yasiyordu. Hemen basucuna oturdum. Kendisine kelime-i sahadet söylettirdim. O sekilde kucagimda teslim-i ruh etti....

Bir Çanakkale gazisi görmüstüm. Yillar sonra da olsa Müslüman Türk milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmustu.

’Ne yalan söyleyeyim, agladim.’

Alinti
Sosyal Medyada Paylaşın:



(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.