Ýlk göz aðrýsýný doðaya vurduðum,
Kanýmýn del’lendiði zamanlardý;
Gemen Tepesi’nde kambur ardýcýn
Dibindeki çalýlýkta yaþardý,
Sakallý, bozaç, çayýr kuþu...
Mazýlarýn en irisine konar,
Yüreðime bakardý,
Manar efsanelerinden dizeler þakýr,
Antik Miryo kadýnlarýnýn kem talihine
Sagular yakardý;
Hele bir kýzmaya görsün
Füze gibi gök dikine fýrlardý,
Sakallý, bozaç, çayýr kuþu...
Sultandaðlarý’na bulutlar aðsa,
Gözleri yaðmura durur,
Kanatlarý sitem vurur,
Çektiði âhlar içime otururdu...
Kendince verirken dosta teselli,
Eþini bir tufan yutmuþtu belli;
Ýþte böylesine varlýk eksenli,
O beni okurdu,
Ben O’nu...
Sakallý, bozaç, çayýr kuþu...
Bir defasýnda sipsi çalmýþtým,
Geliþi güzel, acemi harcý;
Gülmekten gagasý düþecek sandým !..?
Çok bilmiþ ötügen,
Pýr pýr dalgacý !...
Fareli köyün kavalcýsý deðildim elbet;
Elim soðudu da iþin doðrusu,
O gün bu gündür üflemem bir nesneye.
Alacaðýn olsundu,
Fýrsat düþkünü,
Sakallý, bozaç, çayýr kuþu !..
Kimden öðrenmiþti bunca öyküyü ?..!
Minnacýk beyninde on bin yýl ömür;
Göller yöresinin þaþmaz belleði;
Tarihçi olduðu kadar feylesof,
"Yâr fânî, sevdâ bâki" derken görmeliydiniz;
Aþkta bilge yorumcu,
Sakallý, bozaç, çayýr kuþu...
En son görüþmemizde
Tüy telek, kan revan avuçlarýma inmiþti;
Dili tutulmuþ öylece bakýyordu;
Sanki bir suçlu gibi ellerime sinmiþti;
Anladým çay özünde karadut yemiþ,
Gülüm Erenleri’nden selamlar getirmiþti;
Ören yerlerinde dolaþtýk gün boyu,
Ön-Türk izlerine takýldýk iki dost;
Ayçalar devþirdik taþlardan çiçek niyetine.
Ayrýlýrken yüzüme kanatlarýný germiþ,
Özgün sayramasýyla son nefesini vermiþti
Sakallý, bozaç, çayýr kuþu...
Ýsm-i haktý, "Turg’ay"dý,
Öyle çaðýrmamý beklerdi hep,
Tarla kuþu denmesinden hoþlanmazdý,
Toy-gardan da !...
Artýk Gemen Tepesi’nde
Ne kambur ardýç var,
Ne de dost avaz damar ...
Yalnýz bu öykü kaldý
Can dilinden yâdigar.
Dert ortaðým,
Pýr pýr alaycým,
Özden ötügenim !..
Aklýmdan çýkmýyor bir türlü inan,
Hâl hatýr soruþun,
Yaðmur duruþun,
Son kalp vuruþun !..
On bin yýlým,
Aksakalým,
Bozaç, çayýr kuþum !
YUSUF BÝLGE