nasýl saygý duymam sana
cümle güzellikler hayranýn iken
ebedi ferahlýða adanmýþken varlýðýn
nasýl hürmet etmem sana
fecirden baþlayarak ta güneþ batýncaya kadar
sevda seherinden aþk pazarlarýna düþelim
çiçeksiz ballarýn arýsý gibi
güzeller zülfünün perçem tellerinde açalým
gönül nergislerinin sarýsý gibi
ayný dakikada düðümlenen zamaný paylaþtýr aramýzda
ayný düðümde baðlanalým irem denklemlerine
süzülmüþ benizlerle söylesin son þarkýsýný
özlemle nefesi gül kokan çocuklar okusun
son medhiyesini hasretle bayramlarýn
dökülsün ellere cedlerin bereketi
Var Eden’e ulaþsýn ýtýrlar iklim iklim, kuþak kuþak
muradým, mutluluðum hoþ geldin
iyileþtir içimizdeki yarayý gel
*
alemlerin efendisi otuz sekiz yaþýnda
gaipten bazý sesler duyuyor
bir takým ýþýklar görüyordu
bazen de kendilerine gaipten
ya muhammed diye sesleniliyordu
efendimiz bu garip seslerin
parlayýp geçen ýþýklarýn
ne demek istediklerine
tam manasýyla vakýf deðildi henüz
boþu boþuna cereyan etmediklerini de biliyordu
onlarý düþünmekle geçiriyordu günlerini
zaman zaman da sadece muhtereme zevcesi
hatice-i kübraya anlatýyordu bu sýrlarýný
o anda
yeryüzünde maddi hayatta
tek teselli kaynaðý
hazret-i hatice validemizdi
resul-i ekrem efendimizi
bir muhafýz meleði gibi koruyor
konuþmalarý ve sohbetleriyle onu
teselliye çalýþýyordu
tam bir sene devam etti bu hali
alemlerin efendisi otuz dokuz yaþýnda
sadýk rüyalar görmeye baþladý
gündüzün meydana gelecek olaylar
kendilerine geceden
uyku ile uyanýklýk arasýnda
bir hal içinde gösteriliyor
ve bildiriliyordu
öyle ki
geceden gördüðü rüya
o gecenin sabahýnda
þafak aydýnlýðý gibi
çýkýyordu berrak ve apaçýk ortaya
efendimizi vahy almaya
bir nevi hazýrlama maksadýna mebni
bu durum altý ay devam etti
onun mübarek ruhu
tamamýyla yalnýzlýk arýyordu
cemiyetten uzak durmak
düþünceleriyle baþ baþa kalmak
en büyük arzusuydu
çünkü ruhu sýkýlýyordu
içinde bulunduðu cemiyetin ahlaksýzlýðýndan
zulüm ve zulmetinden
ona yalnýzlýk sevdirilmiþti adeta
öyle ki
her þeyinden vazgeçebilir
kainatla ve kendi tefekkür alemiyle
baþ baþa kalmaktan asla vazgeçemezdi
bu sebeple
onun mekke içinde pek durmadýðý
hep insanlardan uzak ýssýz yerleri seçtiði
buralarda hususi tefekküre
daldýðý görülüyordu
bu yalnýzlýk sýrasýnda
adeta daðdan, taþtan, yerden gökten
dünyanýn niçin yaratýldýðýný
insanlarýn bu dünyaya niçin gönderildiklerini
gaye ve maksatlarýný sorguluyordu
ne var ki bu suallerine
ne hiranýn kayalarý
ne uçsuz bucaksýz çöller
ne gündüz aleminin lambasý güneþ
ne karanlýk gecenin kandili ay
ne pýrýl pýrýl parlayan yýldýzlar
ne de gelip geçen bulutlarýn hiç biri
cevap veremiyordu
ve o
bu suallerine cevap bulamayýþýn hayreti içinde
gün ve gecelerini geçiriyordu
fahr-i kainatýn mübarek ruhu
zahiren yalnýzlýk istiyordu
hakikatte ise kainatýn yaratýcýsý
Cenab-ý Hakk’a muhatap olmak arzusunu
ruhunun derinliklerinde taþýyordu
yalnýzlýk içinde
sonsuz varlýða kavuþmak arzusuydu bu
bu hal, az veya çok
hemen hemen bütün peygamberlerin
vahiy almadan az önceki hayatlarýnda görülmüþtü
hz. musa, peygamberliðinden önce
kýrk gün kadar tur daðýnda dünyadan uzak
oruç tutmakla vakit geçirmiþti
yine hz. isa sakin bir ormanda
kýrk gün kadar her þeyden uzak
ibadetle meþgul olmuþtu
alemlerin efendisi kýrk yaþýnda
yýllardan beri devam edip gelen bir adet vardý
her senenin ramazan ayýný
hira daðýnýn tepesindeki maðarada
tefekkür, ibadet ve dua ile geçirirdi
burasý sesiz ve sakindi
tefekkürüyle baþ baþa kalmasý için
en müsait yerdi
cemiyetin bozuk havasýndan sýkýlan mübarek ruhlarý
burada adeta teneffüs ediyor
ve huzur buluyordu
resul-i ekrem efendimiz
hira maðarasýnda rastgele deðil
ceddi hazret-i ibrahim’in
hanif dini üzere
ibadet ve taatta bulunuyordu
ömr-ü saadetlerinin bu kýrkýncý senesinin
ramazan ayýný da
ayný þekilde hira’da
ibadet ve taatla geçirecekti
hanýmý hatice-i kübra’nýn hazýrladýðý azýðýyla
hira daðýna doðru ilerliyordu
kainat o anda adeta
efendisinin attýðý her adýmý
hürmetle takip ediyor
derin bir sükunete gömülü duruyordu
bu sükut ve sükunet manasýz deðildi
ibret ve hikmetle doluydu
dünyanýn bu manalý sessizliðine
peygamberimiz (s.a.v.) de
katýlýyordu derin düþüncesiyle
sanki kainat
onun muazzam ruhuna
derinden derine fýsýldýyordu
sebeb-i vücudum sensin
manamý da en güzel izah edecek sensin
hikmetle, ibretle dolu olduðumu bildirecek sensin
onun için sana minnettarým
sana hürmetkarým...
alemlerin efendisi, artýk sesiz
ilahi tecelli mazhariyetine erecekmiþ gibi sakin
hira daðýnýn tepesindeki maðarada
burada ibadet ve taatla
dua ve tefekkürle meþguldü
*
aydýnlat kara düþüncelerimizi
barýþ getir, esenlik serp dünyamýza
çýðlýklar feryada karýþmasýn
mazluma imdat eriþsin hem
gülümse bize
sen bastýðý yerde çiçekler büyüten kutlu dost
ne söylendiyse güzellik üstüne hep sana adandý
ne biliniyorsa erdem adýna
hep seni besteledi çaðlarca
ufku olmayan sahralara
utangaç merhametleri savuranlar
aðu kokan ayrýlýklarý senin için yüklendiler
ve senin içindi
yüzlerdeki kufi çizgilerin
erguvanlar misali pul pul dökülüþü
kendi yolunda kaybolan kervanlar
seni bulmak için aradýlar kendilerini
buðday çuvalýna senin için sakladý
bünyaminin tasýný yusuflar
yeniden bulmak için
seni gerdanlýk diye takarak süslendi züleyhalar
melalini kör kuyularda gizlediler
sensiz yaþadýlar ölümcül bozgunlarý
sensiz, yörüngesinde fýsýltýyla can çekiþen renkler
akýyor bulanýk sellerce
sensiz ilerleyen zamanda efsaneler
esrarlý havzalarda yollarýný yitirmekteler
redfer