DEDEMİN ŞİİRLERİ
Ayşe öldü herkes ilabadı’da ki yurtlarını yaptılar. Ayşe’nin yurdu boş kaldı. Hem Ayşe’nin gönlünü şad ve hem de O yurttan kalkıncaya kadar Ayşe’nin hatırına düğün olmaması için kızlara nasihat.
Davul çalıp düğün etmeyin kızlar
Yurdunu gördükçe yüreğim sızlar
Aklınıza geldikçe o ela gözler
Ayşe’nin yurdunda ağlaşın kızlar
Ayşe’nin yurdunun yerleri serin
Ayşe’nin yattığı yerler çok derin
Cennet-i Alâmı hey Ayşe yerin
Ayşe’nin yurdunda ağlaşın kızlar
Viran olmuş Ayşe yurdun sahipsiz
Çok genç iken öldün be hey talihsiz
El kaldırıp ruhuna fatiha verin siz
Ayşe’nin yurdunda ağlarken kızlar
Viran gördüm Ayşe kızım yurdunu
Arkadaşlar gelip hatırını sordu mu
Sorun Ayşe’den öleceğini rüyasında gördü mü
Ayşe’nin yurdunda ağlaşın kızlar
2
Daha Köy Enstitüsü açıldığı yıl Kazancı’dan 5 cevher koyulur İvriz Köy Enstitüsüne. Ermenek ve civar köylerden gelen öğrencilere Ermenekli diye hitap edilirken bunlara Kazancılı diye hitap edilir. Çalışkanlıkları ile saygıları ile dikkat çekerler. Her biri sınıf başkanı olur, Eğitsel kol başkanı olur.
Büyük ideallere kapılırlar
Her biri büyük ideallere yolcuydu
Boyundan büyük işe soyundular
Hiçbiri ezilmedi yükün altında
Anlatıla geldiler dünden bugüne
Bugünden Yarına
Bu gençlerden İbrahim Türker Eğitimin çeşitli kademelerinde ve Almanya eğitim Ateşeliği görevi yürütür. 40 yılı aşkın Avukatlık yapar. Aynı zamanda şair ve yazardır.
Sami Tunca Öğretmen olarak mesleğini sürdürür. Şairdir, yazardır.
Hasan Ali Güzel Sağlıkçı olarak görev yapar emekli olur.
Mustafa Zengin Müfettiş olarak emekli olur
Ali Oğuz sağlıkçı olarak emekli olur.
Dede Oğuz mesleğinin ilk yıllarında sıtma hastalığına yenik düşer.
Veli Kayacık mesleğinin yedinci yılı askere gitmek için Karaman’ın köyündeki görevinden ayrılır. Eşini çocuklarını köye yerleştirip askere gitmeyi planlar. O zamanki şartlarla eşyasını bir kamyona yükler, kamyona iki küçük çocuk ve eşi ile binerler.
Kamyon Ermenek Kireçlik mevkiinde kaza sonucu ters döner. Veli Hayatını kaybeder. (Ölüm Tarihi 15 Mayıs 1956) Büyük olan çocuğunun yüzünde kaza yaralanmasının izi kalır.
Ölüm acıdır. Tüm köyü yasa boğar.
Çolak Hasan yasa yazmış olduğu ağıt ile eşlik eder.
GENÇ BİR ÖLÜMÜN HATIRASI VE AĞITI
Yedi yıldır hasretliğin çekerken
Bir gonca gül gibi köy burnuma tüterken
Yolum yakın kaldı diye sevincimden uçarken
Felek kırdı kolumu kanadımı
Kadir Mevlam bu ne haldir bilinmez
Bu acı haberdir asla gülünmez
Çok uzak yolcuyum geri gelinmez
Vakitsiz ölüm var anam ağlasın duyan ağlasın
Kamyona bindim sırt üstü geldi
Azrail sanki arkadaş istikbal söndü
Ecel zalim geldi talihi yendi
Vakitsiz ölüm var anam ağlasın duyan ağlasın
ona bindim sırt üstü geldi
Ecel arkadaş istikbal söndü
Ecel zalim geldi talihi yendi
(Altı çizili yerler defterden okunamadığından ekleme yapılmıştır)
Oğlum kalk dedi kalkınamadım
Doğrulup etrafa bakınamadım
Ok doğru atılmış sakınamadım
Vakitsiz ölüm var anam ağlasın duyan ağlasın
Kadir Mevla’m böyle yazmış yazıyı
Öksüz koydu iki körpe kuzuyu
Eşim kaybetti en kıymetli uzviyi
Vakitsiz ölüm var eşim ağlasın anam ağlasın
Kadir Mevla’m böyle yazmış yazıyı
Göremedim kumru gözlü kızımı
Of dedim de duymadılar sözümü
Vakitsiz ölüm var kızım ağlasın anam ağlasın
Beklerim bir haber gelmez anadan
Ne çabuk usandım fani dünyadan
Unutmayın beni bari duadan
Vakitsiz ölüm var anam ağlasın
Çolak HASAN ( HASAN SONGUR)
Ağıt Veli Kayacık’ın 15 Mayıs 1956’da askere gitmek için öğretmenlik görevinden ayrılıp köyüne ( Kazancı) giderken bindiği kamyonun devrilmesi sonucu ölmesi üzerine yazılmıştır.
Kaynak:
Abdullah Tekin.
Dedesinden kalan şiirleri deftere küçükken not alabildiğini eklemiş, toplamda 20-30 şiiri ekleyebilmiş. Türkçeye çevrilmeyen ana kaynak eski yazı defter zamanla kaybolmuş. Bu kadarını da bizlerle paylaştığı için kendisine teşekkürler
(Yolda yörük göçüne rast geldim. Güzeller develeri çekmiş nazlı nazlı gidiyorlar. Görünce söz atmadan geçemedim.)
YÖRÜK GÜZELİ
Devesinde ala kilim sallanır
Söyledikçe şirin diller ballanır
Bu güzeller nerden olsa yollanır
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Al yeşildir yanağının tartısı
Kızıl çizme Ak topuğun örtüsü
Uzun boylu yolcuların topusu
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Ak mercana inci mercan takınır
Görenlerden kendisini sakınır
Döner döner arkasına bakınır
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Katarında deve gibi mayası
Nazlı nazlı gider yörük nenesi
Gel âşık hangisini sevesi
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Gömlek giyer yakaları kırmalı
Rastık çekmiş ela gözler sürmeli
Bu güzelin hangisini sevmeli
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Uykudan uyandım gece yarısı
Dahey çekip gider yörük karısı
Bir birine karışmış koyun kuzusu
Sürüp gider tozlu yoldan ileri
Hasan SONGUR ( ÇOLAK HASAN-KAZANCI)
Köyün yazları köyde kışları gurbette geçirenler vardır. Gurbete çıkanlar genelde Mersin, İzmir illerinde çalışmaya gider. Mersin’e gidenler narinciye bahçelerinde çalışır, İzmir’e gidenler kireç ocaklarında.
Gurbete çıkanlar, gurbete ilk ayak bastıklarında ilk mektubu yazarlar. ‘’ Başıma bir iş gelmeden geldim, çalışmaya başladım. Ben iyiyim.’’
Sözde iyidir. Barındığı yer bir tahta baraka. Üç öyün yediği kuru ekmek. Akşama kadar salladığı balyoz. Yüz ayaz yanığı, el nasır yarası…
Mektubu alan ananın keyfine diyecek yoktur. Sanırsın oğlu sarayda.
Ya mektup alamamışsa bir kurt düşer içine ‘’ Ya oğlumun başına bir şey gelmişse?..’’ Hesap beyinden sorulur. Sanki beyinin elinde çare var?
İşte bizim Çolak Hasan da oğlundan mektup alamamış. Teselliyi şiirlerde aramış.
Oğlum İzmir’e gitti üç ay mektubu gelmedi. O sıralarda yolda bir kamyon devrildi. İçimizi bir şüphe aldı. Ben de oğlumdan sebebini sordum.
Dayanamam kör ananın nazına
Hasret kaldım iki satır yazına
Vakit bulsam geleceğim yanına
Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul
Anan şeytan oldu küplere bindi
Yollarda bir kamyon devrildi dendi
Haberin aldıkta şüphemiz dindi.
Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul
Seni çok mu üzdü gurbetin zoru
Sırtından gitmiyor inlerin tozu
Ağlarken çıkacak ananın gözü
Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul
Çok bekleme oğul vakitler geldi
Haberin aldıkta yüzümüz güldü
Yal gibi suları buz gibi oldu
Orada haberin alınca oğul
Kışın ektin kaldırmadın harmanı
Bulunmaz mı fakirliğin dermanı
Dört senedir göremedin kurbanı
Mektubun gelmiyor dargın mısın oğul
Oğlumu everdim. Kardeşim hasta olduğu için düğün alayının içinde bulunamadı.
Çok aradım kardaş bulamadım seni elin içinde
Sağ olaydın kardaş sen giderdin bizimle
Gafile gelipte düğün alayı geçince
sabredelim kardeş sonu hayırdır
El yapıştı kardaş gelin atının başına
Kim karışır kardaş bu Allah’ın işine
Bakma Allah’ım bakma kullarının suçuna
Sabredelim kardaş sonu hayırdır
Böyle şeyde sağa sola bakılmaz
Bu Allah’tan geldi başa kakılmaz
Yükün çok ağırdır kardaş altından kalkılmaz
Sabredelim kardeş sonu hayırdır
Oğlumu biri ile nişanladım bir muzibin fesatlığı yüzünden iş bozuldu. Kabahati olmayan gelinliğime teselli
Bu ayrılık bize ölümden berbat
Bendeni sorarsan her şeyden inat
Sebep olanların ceddine nalet
Serseri şerrine uğradın Eşşe
Bu ayrılık bizi yaktı yandırdı
Zalim emmin geldi sizi kandırdı
Gideceğimiz yoldan bizi döndürdü
Serseri şerrine uğradın Eşşe
Ağan ile baban altun istedi
Artık bu fakırlık bize pes dedi
Gideceğimiz yoldan bizi köstedi
Serseri şerrine uğradın Eşşe
Kadir Mevla’m böyle yazmış yazını
Duyamadım senin bir çift sözünü
Sen bize gönderdin ama teyzeni
Biz senin kıymetin bilmedik Eşşe
Her akşam her sabah yatsam ağlasam
Coşkun sular gibi aksam çağlasam
Ölünceye kadar dua eylesem
Ben senden iyisin bulamam Eşşe
Dostlarım ağlayıp düşmanım gülse
Bize düşman olan sararsa solsa
Köylünün kızları iştima olsa
Ben senden iyisini bulamam Eşşe
Kalem alır şu destanı yazarsam
Seyyah olur diyar diyar gezersem
Gece gündüz Allah’ıma yalvarsam
Ben senden iyisini bulamam Eşşe
Yüce dağ başında karlar yağarsa
Sular akar düz ovada yürürse
Anan ilen baban seni verirse
Çoban Mehmedime alıyım Eşşe
Ağanla Emmin karışmasalardı
Nüsbet edip benimle yarışmasalardı
Beni kendi halime bıraksalardı
Sana da beş altın takardım Eşşe
KIZIM KISMETİN ŞİİRİ
Versin kızıma halası
Kızım gelin olası
Her gün böyle gülesi
Minik kızım kısmetim
Üç ilen dört dayısı
Altı yedi sayısı
Kısmet kızdan kayrısı
Minik kızım kısmetim
Kısmet kız ilen sekiz
Bir daha olursa tekiz
Annesi doğursun ekiz
Biri oğlan biri kız
Dört ile beş ebesi
Beşik kızın yaylası
Hayırlı olsun gecesi
Minik kızım Kısmetim
Karışılmaz Hikmete
Seyredin siz Kısmete
Kızım beşikte yatar
Minik Kızım Kısmetim
Uğrak yeridir genç kızların pınar başları. Nöbetçi dikilir bıyığı terlemiş gençler.
İşte bizim Karacoğlan da Barcın yaylasında çeşme başında otururken birden yeni yetme bir kız çıkar karşısına. Kız Karacaoğlan’ın daha önceden gördüğü bir kız değil. Karacaoğlan şaşkınlığını:
‘’Geçen geldiğimde yok idin
Ne tez büyüdün a gavurun kızı’’
Dizeleri ile dile getirir.
Karacoğlan’nın izinden yürüyen yöremiz halk ozanı Çolak Hasan ( Songur) da yayla yolunda obacı kızlarla karşılaşır. Olayın devamını kendi kaleminden dinleyelim:
İlkbahar gelir bütün davar sürüleri yaylaya göçer. Kızlar giyinir kuşanırlar yollarda ellerinde helke bellerinde öncek bacaklarda şalvar görenlerin ağzı durmaz aklına ne gelirse söyler.
Koyun kuzu meleşirler yatakta
Yavru kuşlar ötüşürler saçakta
Sarıçiçek alaca don bacakta
Giysin kızlar biz gidelim yaylaya
Yola çıkmış helkeleri ellerde
Ğök öncekler seyran eder bellerde
Oğlak kuzu meleşirler yollarda
Sürün kızlar biz gidelim yaylaya
Ak gerdanda beyaz gömlek yakası
Acı gelir orda zalim elin şakası
Sekirdanda göğ önceğin tokası
Sallan kızlar biz gidelim yaylaya
Şair olan kalem alır destine
Şiir yazar yarenine dostuna
Mor menekşe Al yanağın üstüne
Sokun kızlar biz gidelim yaylaya
Kimi gelin kimisi de ihtiyar
Kimisinin ak gerdanda gülü var
Kimi kütnu giyer kiminde şalvar
Giysin kızlar biz gidelim yaylaya
Bir gün İlabadı’ya ters yükletmeye gidiyordum. Yolda bir alay kız gördüm. Kimi al giyinmiş kimi kırmızı. Kimisi el ele vermişler birbirileriyle şakalaşırlar bunları gören ağız susar mı?
Yayla yollarında menekşe açar
Boynunu bükerde kokusun saçar
Hep köylü kızları bu yoldan geçer
Obadan gelirken köylü kızları
Yayla yollarında çalılar biter
Çalının dibinde keklikler öter
Kızların ettiği zulümden beter
Obadan gelirken köylü kızları
Eğri büğrü giden yaylanın yolu
Bülbül gibi şakır kızların dili
Taramış zülfünü sıvamış kolu
Yayladan gelirken köylü kızları
Başına örtünmüş alaca yazma
El ele veripte yollarda gezme
Bacağında şalvar ayakta çizme
Obadan gelirken köylü kızları
İçlerinde var birtek hacı ana
Yannık heybesini almış sırtına
On beşinde kız süsü verir kendine
Obadan gelirken köylü kızları
OBALARIMIZIN AĞITI
Köylü cemrenin düşmesini dört gözle bekler.
Cemre düşecek çayır çimen uç verecek
Yaylalara göç edecek
Her tepede bir yurt yeri vardır. Obacılar o yurt yerlerine göçer. Her oba bölgesi bir mahalledir. Ateşler yanar, dumanlar tüter. Köpekler havlar, horozlar öter...
Obalar genç kızların bir araya geldiği tek yerdir. Sabahtan akşama helke çalıp oynarlar. Parmakları arasına ince uzun say taş parçalarını sıkıştırırlar kaşık olarak şıkırtatırlar.
Uzunca bir dönem Nisan ayından Kasım ayı başına sonuna kadar obalarda geçer hayat. Geri kalan dört ay köyde. Köyde geçen dört ay sürgündür, hapistir.
Aile büyüklerinin yok olması ailenin dağılması ile her oba terk edilmeye başlar bir bir…
Obadan son ayrılış son direği söküş yürek burkar. Son kez bakılır tepelere, ardıç ağacına, ardıç ağacının dalına. Ayrılmak evlat acısı…
İşte bizim çolak Hasan acısını şiirlerine döker.
( Bozdağ’da obamız vardı. Baktığın zaman orası da bir şehirdi. Bir gün davar göçtü. Orası melül kaldı aksi gibi evimizdi. Kesik ardıcın dibinde idi Kesik ardıçla vedalaşma zamanı geldi.)
Bir zamanlar şehir gibi şendin
Bir zamanlar cennet gibi yer idin
Şimdi ise viran oldun bozuldun
Veda sana kesik ardıcın dibi
Bir zamanlar koyun kuzu meleşti
Bir zamanlar kedi köpek dalaştı
Bir zamanlar kadın kızlar buluştu
Veda sana kesik ardıcın dibi
Kıymet yetmez dibindeki sayına
Sarkıntılık olmaz yiğit payına
Çabuk gitte ulaş elin çoğuna
Veda sana kesik ardıcın dibi
Sabah olur güneş vurur dağına
Yükünü yükleten gider yolun sağına
Gelinlik kızları gelmiş çağına
Veda sana kesik ardıcın dibi
Çok ağlamış nemli durur gözleri
Şimdi burdan göçtü köylü kızları
Toprağında belli durur izleri
Veda sana kesik ardıcın dibi
Yenicesu’da ekin biçerdik yörük güzelinin biri deve güder. Çocuklar o kişinin gelin mi, kız mı olduğunu bilemediler. Ben de onlara cevap verdim.
Devesine atmış ala kilimi
Kuşağa sıktırmış ince belini
Bilemedim kız mı yoksa gelin mi
Uğrunup gidiyor yörük güzeli
Devesini çekmiş almış eline
Pembe baskı takmış zülfün teline
Boynunda altun var benzer geline
Burda deve güden yörük güzeli
Kaşları kurulmuş yaya benziyor
Boynunda altun var geline benziyor
Yanaklar çok beyaz aya benziyor
Şurda deve güden yörük güzeli
Yeşil ceket giymiş belde şalı var
Ak gerdan üstünde gonca gülü var
Taramış zülfünü ince beli var
Şurda deve güden yörük güzeli
HIRSIZLARA BEDDUA
Kazan çalıp çamaşırı yuyanlar
Sini çalıp yemeğini yiyenler
Yörük malı ganimettir diyenler
Allah’ın kahrına uğrasın bir gün
Yağını balını keşini yiyenler
Çulunu çuvalını eve serenler
Hep hırsız mı oldunuz be hey erenler
Allah’ın kahrına uğrayın bir gün
Keçi eti azdır diye deve kesenler
Etini kemiğini deliğe basanlar
Deve kaçar diye kurşun atanlar
Allah’ın kahrına uğrasın bir gün
Ormanın içinde koyun kesenler
Et zayi olmasın diye ciğer yiyenler
Sahibi gelince bühtan edenler
Allah’ın kahrına uğrasın bir gün
Yörüğün malına ganimet dedi
Sabanı demiri yerine verdi
Kuzum iğnenin ucu kendine değdi
Gözün çıkıncaya kadar ağlarsın şimdi
Namussuz alçaktır hırsız kabine
Nankörlük vicdansızlık yer tutmuş kalbine
Lokman hekim gelse de baksa sülbüne
Var mı acaba imkân kanını tahlile
Nasihat olsun arkadaş girme içine
Kavağın elmanın çubuğun suçu ne
Yapacaksan yap bir iş kendine
Yiğit desinler sana o zaman herkes
Kümesten tavuğu kuyudan patatesi alırsan
Tarladan kavağı bahçeden elmayı kesersen
Yaptığın işi beğenir de intikam aldım dersen
Alçak desinler o zaman sana herkes
Çolak Hasan ( Songur-KAZANCI)
Kaynak Abdullah TEKİN/İZMIR
DERLEYEN: İbrahim ŞAHİN
OĞLUM KIZ GÖTÜRDÜ
Jandarmalar kovaladı köye gelemedi aramaya gittim. Dağlarda gezerken kendi kendim konuştum.
Güneş doğar kuşlar uçar rüzgâr eserken
Tabiat şen arılar şikâr alıp uçarken
Kalp masum içerim sızlar ruhum ağlarken
Ararım oğlumu haber alamam
Taşından ağacından haber sorarım
Geçtiğim yollardan izin ararım
Kendime teselli gönlümü yorarım
Ararım oğlumu haber alamam
Bakınca yüzüne ses verir dağlar
Aklıma gelirde içerim ağlar
Çiçekten çiçeğe uçan arılar
Sorarım oğlumu haber alamam
BİR RAKI MASASINDA KONUŞULDU
Şişede durduğu gibi midede durmaz
Söyletir insanı yorgunluk vermez
Metelik mühlis iken züğürtlük görmez
İçelim rakıyı şen olsun gönül
Bir iki kadeh içince sohbete bakın
Biraz fazla geçince ayağa kalkın
Şen olsun gönüller okuyun şakın
İçelim rakıyı şen olsun gönül
Rakı masasında adet böyledir
Yorgunluk vermez de hemen söyletir
Rakı kadehte meze eldedir
İçelim rakıyı şen olsun gönül
İnsan şıh değildir rakı içilir
Ahir bir gün gelir dünyadan göçülür
iyi ilen kötü burda seçilir
İçelim rakıyı şen olsun gönül
Yolda yörük göçüne rast geldim. Güzeller develeri çekmiş nazlı nazlı gidiyorlar. Görünce söz atmadan geçemedim.
Devesinde ala kilim sallanır
Söyledikçe şirin diller ballanır
Bu güzeller nerden olsa yollanır
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Al yeşildir yanağının tartısı
Kızıl çizme Ak topuğun örtüsü
Uzun boylu yolcuların topusu
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Ak mercana inci mercan takınır
Görenlerden kendisini sakınır
Döner döner arkasına bakınır
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Katarında deve gibi mayası
Nazlı nazlı gider yörük nenesi
Gel âşık hangisini sevesi
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Gömlek giyer yakaları kırmalı
Rastık çekmiş ela gözler sürmeli
Bu güzelin hangisini sevmeli
Nazlı nazlı giden yörük güzeli
Uykudan uyandım gece yarısı
Dahey çekip gider yörük karısı
Bir birine karışmış koyun kuzusu
Sürüp gider tozlu yoldan ileri
BİR YOLCULUK HALİ
Dik yokuştur şahanların yakası
Kırk yaşında zora gitti şakası
Gün doğunca misten tüter kokusu
Ararım ararım yolu bulamam,
Her dağlardan evvel doğar güneşi
Yalnızca gezer dağda bir kişi
Bilmem nedir o serserinin işi
Ararım ararım yolu bulamam
Gün doğunca vardım taşın dibine
Ekmek yemek düştü benim kalbime
Bir nedamet geldi kendi kendime
Ararım ararım yolu bulamam
Şiir yazsam yitirmişim kalemi
Kimse bilmez çekticeğim elemi
Kabahat mı bilmem yoksa çilemi
Ararım ararım yolu bulamam
YILBAŞINDA EĞLENCE GECESİ
Kahveye toplaştık yılbaşı diye
Piliç tavuk getirdik yenecek diye
Bir birlerine poz yaptılar rakı içeriz diye
Yakıştı mı burada böyle küstahlık
Masaya bakınca her şey var idi
Tavşan pilakisi oradan yürüdü
Bu işe teşebbüs kimin karı idi
Yakıştı mı burada böyle hırsızlık
Salim ağa bu işte muvaffak oldu
Tavuğun çalınacağını nereden bildi
Onbaşıyı yanına muhafız aldı
Yakıştı mı burda böyle korkaklık
Kimi tokmak dövdü kimi he dedi
Tavuğu götürdü başkası yedi
Salim ağa sana zırnık veremem dedi
Yakışır mı sana orda arsızlık
Tavuğun çalınacak yolunu aradım
Yolunu bulamayınca çoktan sarardım
Yapamayacağım işin yanında narardım
Bir halt etmeden ordan ayrıldık.
KIŞ
Mübarek kışın geldiği nerden sezilir
Bembeyaz bir tül arza yazılır
Avcılar tüfekle yola dizilir
Kıyılmaz bu günde cana kıyılmaz
Kahvelerde soba başı toplaşır
Herkes bir biri ile güler oynaşır
Bir bakarsın bir sohbet nerden nereye dolaşır
Doyulmaz bu günde lafa doyulmaz
Her taraf kapalı kaldık avara
Bilmem ki ne için toplaştık bura
İsteyelim sonunu Allah’tan hayra
Yorulmaz Allah’tan isteyen yorulmaz
BİR İLKBAHAR SABAHI
Ağaçlar açılmış çiçekler kokar
Kuşlar cıvıldaşır Hüt Hütler öter
Yeter gayrı evde kaldığı yeter
Açıl deli gönül dağlara doğru
Sabah erken olup güneş doğarken
Hava bulutlanıp yağmur yağarken
Tanrının rahmeti yere inerken
Açıl deli gönül dağlara doğru
Tan ağarıp sabah günü doğunca
Kekliği tüfeği ele alınca
Gocuğu çizmeyi ayağa geyince
Açıl deli gönül dağlara doğru
Tanrının ışığı göklerde yandı
Dumanlı yamaçlar nura boyandı
Çiçekler açıldı kuşlar uyandı
Yürü çiftçi tarlan seni gözlüyor
Alnının akında akşamki keder
Sabaha erişince dağılır gider
Hak çalışanları bahtiyar eder
Yürü çiftçi tarlan seni gözlüyor.
KENDİNİ BEĞENEN BİR KÜSTAHA DERS
Müslümanlık riyakârlık değildir
Müslümanlık Allah’ını bilmektir
Dinin emri bilmediğini öğrenmek
Gururlanıp öğrenmemek günahtır
Bakarsın ki ibadet bir eğlence
Yanlış okursan sen kalırsın gülünce
Bire arkadaş hatanı düzelt deyince
Kibir edip öfkelenmek günahtır
Bir zamanlar zilli davul çalardın
Fistan giyer orta yerde oynardın
O zamanlar kendini neden sayardın
O günleri inkâr edip riyakarlık günahtır
Nene gerek senin elin kumarı
Ters konuştun ağzın yedi şamarı
Böyle şeye karışamazsın bir daha
Riyakârca konuşması günahtır
Bu sözlerim nasihattir bilirsen sana
El kaldır da yalvar bari Hüda’ya
Allah büyük bakmaz senin hatana
Gaflet edip yalvarmazsan günahtır
NAZLI GELİN YAKTI YANDIRDI BENİ
Ağır ağır merdivenden enişin
Üste mavi alta kızıl giyişin
Sallanı sallanı yolda gidişin
Nazlı gelin yaktı yandırdı beni
Kumru gibi subaşında duruşun
Göz atıp etrafa gevrek gülüşün
Bulunur mu acep senin bir eşin
Nazlı gelin yaktın yandırdın beni
Yanarın yanarım sana yanarım
Nerde güzel görsem seni sanırım
Aklımdan çıkmazsın her gün anarım
Nazlı gelin yaktın yandırdın beni
KUZ YAMAÇTAN İNEN SÜRMELİ GELİN
Pirinç halka takmış ince koluna
Naylon kayış geçirmişsin beline
Nice canlar gidecekti yoluna
Kuz yamaçtan inen sürmeli gelin
Elinde helkesi omuzda heybe
Yeşil fistan giymiş etekler yerde
Top zülüf dökülmüş gözünde perde
Kuz yamaçtan inen sürmeli gelin
Karadır kaşların yanaklar esmer
Kurban olam gelin yüzünü göster
Seni alan yiğit daha ne ister
Kuz yamaçtan inen sürmeli gelin
ULU MABET
Ey ulu mabet hesap etseydik daha çok geçti yaşın
Ahiri akıbet kalmadı taş üstünde taşın
Şimdi kıymetin bilmeyen insanlar elinde kaldı naşın
Azmi sebatla başlayacağız arşa kadar çıkarsın yakın
Arkadaşlar çok vesveseye düşmeyin sakın
Hayrı kısmet etmeyecektir sizlere şeytan-ı lain
Sıtkı cesaretle söylerim sizlerde Allah’a olunuz mumin
Hayrı sevenlere yardımcıdır o rabbül alemin
Mektepte bir çay ziyareti verirken çocuklara gösterilen şevkat
Çocuklar hoşa gitti çayınız
İstikbalde açık olsun yolunuz
Neşeli olun sevinçli olun gülünüz
Biliniz ki meftun kaldık size biz
Bu yürüyüş ilerinin hatvesi
Böyle olacak istikbalin cilvesi
El ele verirse talebe ile hocası
Belki sonra iyi günler görürüz
YENİCE SU YAYLASININ İLKBAHAR VE YAZ MEVSİMLERİNE AİT
İlkbaharda her tarafın yeşildi
Türlü çiçeklerin vardı çeşitli
Her bir kuşun vardı ayrı bir dili
Baktığında on beşinde genç idin
Ot kurmuş toprakların kararmış
Vakit gelmiş ekinlerin sararmış
Her varlığın sonu meğer ölümmüş
Şimdi ise yetmişinde ihtiyar
Tarlalarda yıldız gibi destesi
Baktım kaçmış tabiatın neşesi
Koyun kuzu dolmuş her bir köşesi
Yiyecek yok bucak bucak ot arar
Mektepte bir çay ziyareti verirken çocuklara gösterilen şevket
Çocuklar hoşa gitti çayınız
İstikbalde açık olsun yolunuz
Neşeli olun sevinçli olun gülünüz
Biliniz ki meftun kaldık size biz
Bu yürüyüş ilerinin hatvesi
Böyle olacak istikbalin cilvesi
El ele verirse talebe ile hocası
Belki sonra iyi günler görürüz
MEHMET ASKERE GİDERKEN
Hoca geldi el kaldırdı duaya
Sizi emanet eylemiştir Hüdaya
Kara tiren çekip gider sahraya
Gelen ağlar giden ağlar bu ne iş
Hısım Kavun askerini yollarken
Askerliğin kutsi olduğunu bilirken
Bu vazife çok mukaddes sevinmesi lazımken
Ciğer durmaz gözden akar bu ne iş
Yürü kara tren yürü yolun yakındır
Merak etme oğlum bu vazife hakkındır
Askerliğe merak eden şaşkındır
Gören ağlar duyan ağlar bu ne iş
Kara tren acı acı bağırıp ta ağlama
Ciğerleri püryan edip iliz iliz dağlama
Haydi yürü kıvrak gitte bizi yolda eyleme
Ana ağlar kardaş ağlar bu ne iş
KIZLARA NASİHAT
Hanım kızım ağır otur uslu dur sonra seni kaparlar
Tatlı dille aldatır da okka altı yaparlar
Biraz şarap içirir de bir odaya kaparlar
Uyanınca görürsün ki kızlık gider elinden
Ben karışmam kurtulamazsın el âlemin dilinden
Şimdi herkes anafardan piliç tavuk arıyor
Ne sersemler senin gibi piliçleri sarıyor
Muhabbetler en nihayet dargınlığa varıyor
Çünki aşkın ateşi ile maf oluyor bekaret
İşte kızlar göstermeli bu noktada rekabet
Zamanenin gençlerine yüreğini verirsen
Gülen yüzle tatlı sözle odasına girersen
Hoş sohbetler arasında muradına erersen
Ertesi gün başcağınızın çaresine bakmalı
Bu lafları küpe edip kulağına takmalı
Konuş görüş fakat gözüm kızlığını sakın ha!
İş oraya varır varmaz o ciddiyeti takın ha!
El şakası diş peşrevi oralara yakın ha!
Tatlı elma yemeyiniz daha nikâh olmadan
Zevk etmeyin resmi memur aranızı bulmadan
Kimse sizi kız oğlu kız fakat gebe sanmasın
El herifi göğsünüzde oğuşlata kanmasın
Sizi gören peşinizden sinsi sinsi gülmesin
Dile düşer gazeteler adınızı yazar ha!
Ben karışmam el herifi barınızı bozar ha!
MİLLETE SESLENİŞ
Kulak asma boş laflara yorma artık kafanı
İnsan oğlu her gün ölür bulursa dışından kefeni
Bazı ahmaklar var himaye ederler anasını kardaşını maf edeni
Bir taraf kal karışma kimseye kurtarırsın kendini
Ölürsem görmeden milletim de kardeş maişesi
Ta kıyamete kadar gidecektir içimdeki tasası
Ta ezelden beridir bahtı kara imiş
Daha hala bahtı kara mı bu milletin
Şu menhoş hastalıktan kurtulamıyacak mı
Yok mu acaba tedavisi bu milletin
VATANI HAKİR GÖRMİYELİM
Öküz gezer keçi otlar at kişneşir dağında
Çiçek kokar gül açılır Yemiş veren bağında
Nice şehit Gazilerin mezarı var bağrında
Ey türk oğlu şu gördüğün cennet gibi vatanın
Yaz gelince bakarsın ki gümüş akar deresi
Gün vurunca zümrüt saçar altun başak ovası
Bir zamanlar dağ başında kervan çeker devesi
Ey türk oğlu şu gördüğün cennet gibi vatanın
Vatan bize Fatihlerden Yavuzlardan Atatürk’ten hediye
Hep beraber el kaldırıp yalvaralım hüdaya
Şimden sonra göndermesin artık bizi geriye
Fabrikalar duman saçsın ağlar gibi yollar çıksın sinesinde vatanın
İÇTEN GELEN BİR SESLENİŞ
Nerede adalet
Nerede musavat
Nerede huzur
Nerede rahat
Devri demokrat
Andırdı mutlakiyet
Duymaz mı kulağı
Yok mu hükümet
Koca Türkiye’mi
Bürüdü zülmet
Meğer ki ola
Allahtan bir imdat
O ZAMANIN HÜKÜMETİNE İÇTEN GELEN BİR SESLENİŞ
Bakanlar var mebuslardan ileri
Doğru söyleyen gidiyor kudüslerden içeri
Bu gidişte matem tuttu Türkiye’nin her yeri
Acele etmen çabuk göçer demokratın binası
Ey vatandaş çalışsan da malın sana mülk olmaz
Hakemler var mahkemeda kanatın kullanmaz
Vicdan olup kullananlar o beldede yer bulmaz
Çünki şimdi zalim öter demokratın borusu
Söylesene Çolak hasan söylemez de durusun
Hak adalet Türkiye’yi bürüsün
Acele etme zaman gelir iyi günler görürsün
Yalvaralım Allah’ımıza kabul olsun kulların duası
İNÖNÜYE İÇERDEN YÜKSELEN BİR SES
Haykır İnönü haykır da sesin inlesin
Arslan yatağındasın çakal seni dinlesin
Şad olsun Atanın ruhu da kulakları çınlasın
Kargalara mesken olmaz kartalların yuvası
Ata ile İnönü vatan için boğuştu
Ondan sonra gelenler ekmek için koğuştu
Keseleri dolanlar kiriş haneyi dolaştı
Hiç korkmayın bozulmaz Arslanların yuvası
İsterler Ağalar dışından isterler
Doğru söylersen sana intikam beslerler
Kıvrak gidersen topuğundan zincirle kösterler
Çünkü şimdi böyle çalar zamanenin tamburun havası
Toprak vermez toprak alır türkün Anayasası
Versinler Kıbrısıda gitsin içlerinden tasası
Düşünsünler de hatırlarına gelsin
Lozandaki yumrukların gür sesi
İNGİLİZLERE KARŞI İKİ NCİ DEFA İÇERDEN YÜSELEN SES
Ey İngiliz!
Emanete hıyanet sizde görünür
Verilecekse Kıbrıs Türk’e verilir
Yaptığın hileler senden sorulur
Komayız yanında sorarız bir gün
Kahpesin İngiliz söylerim sana
Kavuşmak isteriz anavatana
Bayrağın rengi de boyansa kana
Rüzgâr gibi uçar da varırız bir gün
Üç beş senedir size arkadaş dedik
Kıbrıs’ı biz sana emanet verdik
Kahpesin İngiliz hileni gördük
Seninle hesabı görürüz bir gün
Türkü’n öz malıdır Akdeniz ve adalar
Duyar ise lanet eder bizlere dedeler
Yeter artık yeter yaptığın hileler
Gözünü parmakla oyarız bir gün
Bozulur zannetme Türkü’n fermanı
Ölen şehitlerimiz Kıbrıs kurbanı
Hak teala eder de bize yardımı
Bayramı Kıbrıs’ta yaparız bir gün
Dağlar dayanmaz Türkü’n azmine
Bırakırsa atını doludizgine
Git söyle Makaryos hınzırına
Onun kafasını da kırarız bir gün
Dağlar dayanmaz gücümüz vardır
Unutma İngiliz sende öcümüz vardır
Senin kanadın varsa bizim de kolumuz vardır
Yararız Denizi de varırız bir gün
Ulubatlı Hasan surlara çıktı
Türklüğün kıymeti dünyayı yıktı
Dedelerimizin kanı bu yolda aktı
Kıbrıs’ın kurbanı oluruz bir gün
Sana derim sana İngiliz
Haçlılar seferinde sizi mağlup eden biziz
Alırız Kıbrıs’ı da size vermeyiz
Çıkar Selahattin Eyyubi karşına bir gün
Sabah namazını kılsak evimizde
Öğle namazını da kılarız denizde
Coşun kükreyin Türk ordusu İsmet önünüzde
Akşamı Kıbrıs’ta kılarız bir gün
Git söyle Yunan’ına Rum’una
Alırız öcümüzü kalmaz yarına
Baykuş tüneyemez şahin yerine
Kırarız kanadını onun da bir gün
Bir mecburi dinlettiniz yalanı
Kıbrıs’ta yürüyemez İngiliz’in planı
Çok konuşma Yunan’a bulacaksın belanı
Türk’ün kanı coşacaktır yine damarda bir gün
Kabuğuna sığmaz Yunan köpeği
İştiği yalı da Arpa kepeği
Çağır da duysun sağır kulağı
Çanağı kafasında kırarız bir gün
Fatihler, Kanuniler, Beyazıtlar mazimiz
Ana yurttan başka yerde yoktur gözümüz
Taşı ile toprağında belli durur izimiz
Soğuk nedir kar bilmeyiz yola çıkarız bir gün
Atamızdan sonra gelir Menderes
Kıbrıs bizim öz malımız iyilikle isteriz
Çok konuşma yunan topuğundan zincirle kösteriz
Kar yağmadan coşacaktır Türk’ün tufanı bir gün
Yazın bir mektup Fazıl Küçük’e
Türklerin eli de vardı dipçiğe
İngiliz dayansan kapıya eşiğe
Söfeyi kırar da gireriz bir gün
Biz ne desek Allah dediğin işler
Değmez mi Fazıl Küçük’e olan alkışlar
Müteessir olman Türk din kardeşler
Elde al bayrakla varırız bir gün
Her akşam her sabah budur penahım
Her bayraktan üstün etsin Allah’ım
Sana derim sana şanlı bayrağım
Lefkoşe’de şerefle dalgalan her gün
Kıbrıs kimden kalmıştır taşı ile toprağından sor
Dünyada ün almıştır bir Türk on yunana karşı kor
Dışından hap var yutarmın İngiliz onuna da birimiz bedeliz
Bırakın Türk’ü dursun yerinde vallahi kafanızı yumrukla ezeriz
KIBRIS KONUŞMASI İÇİN İNGİLTEREYE GİDEN UÇAK KAZASINA UĞRAYAN ŞEHİTLERE
Yatsanız da o karanlık makberde
Yaşayacaksınız ilelebet kalplerde
Siz öldünüz millet sağdır geride
Ne mutlu size aziz şehitler
Milletin kalbidir kabriniz sizin
Cenneti Aladır yeriniz sizin
Hasanla Hüseyin periniz sizin
Ne mutlu sizlere aziz şehitler
Bozulmazmış alna yazılan yazı
Kimi şehit oldu kimi de gazi
Ana vatan için kestiniz sözü
Ne mutlu sizlere aziz şehitler
Yaşa sen çok yaşa Menderes
Yaratandan sağlığını isteriz
On beş aziz şehit için matem tutarız
Ne mutlu size aziz şehitler
Bu kurtuluş çok büyük bir mucize
Yollar uzak hasret kaldık biz size
Türklük seninle çıkacak düze
Ne mutlu size aziz şehitler
Kıbrıs için yazdım İngiliz’e fermanı
Millet sizin için kesti kurbanı
On beş şehit için matem tutar Türkiye’nin he yanı
Ne mutlu size aziz şehitler
Bütün camilerde mevlüt okundu
Karşı çıktı millet yola döküldü
On beş şehit için matem tutuldu
Ne mutlu size aziz şehitler
23 NİSAN
İstanbul’dan kaçan
Anadolu’ya geçen
Yurdun kurtuluşu için and içen
Atamızın düğünü 23 Nisan günü
Cumhuriyeti kuran
Hürriyete yer veren
Türklüğe armağan eden
Atamızın düğünü 23 Nisan günü
Yurt içinde sevilen
Her tarafta sayılan
Önünde baş eğilen
Atamızın düğünü 23 Nisan günü
Yurttan düşmanı kovan
Milleti candan seven
Köylüye efendi diyen
Atamızın düğünü 23 Nisan günü
Al bayrak dalgalanırken
Kalpler çalkalanırken
Yaşasın Türklük diye haykıralım
Atanın düğünü olan 23 Nisan günü
Türklüğümüzü bilelim
Vatan için ölelim
Ruhuna Fatiha verelim
Atamızın düğünü olan 23 Nisan günü
Atam yerin nur olsun
Al bayrak gölgen olsun
Her taraf sevinçle dolsun
Atamızın düğünü olan 23 Nisan günü
Kahpe felek bilmem ki sana neyledim
Öksü kaldım yoksul kaldım ağladım
Çocuklar gibi coştum bende söyledim
Atamızın düğünü olan 23 Nisan günü
DİKDATÖRLÜĞE
Atamızın armağanı olan hürriyeti
Ayaklar altında çiğnetmez necip Türk milleti
Tarihler boyunca görünmeyen zilleti
Şimden sana hiç çekemez bu millet
Allah kahretsin Menderesle Bayar’ı
Düşünsünler Uşak ilen İzmir’i
Boynumuza vurmak için yaptırdıkları zinciri
Artık şimdi kendilerine layık gördü bu millet
Allah bize daim kılsın orduyu
Lanetle anacağız gedik ile zurnuyu
Yeter kalan sakitlerin memleketi soyduğu
Şimden sonra fırsat verip soyduramaz bu millet
Ne kabahat işlemiştir matbuat
Doğru yazmak hür konuşmak Atamızdan emanet
Zaman gelirde yapılırsa emanete hıyanet
Şimden sonra fırsat verip soyduramaz bu millet
Ne desen yakışmaz o Menderes Etem’e
Nasıl kıydırdı şehit olan teğmene
Ya der misin ki mektepli genç fidana
Şehitlerin intikamını almalıdır bu millet
Adımız türk üstünüz her milletten
Hür yaşadık hoşlanmayız zilletten
Öç almasını biliriz Menderes’le Bayar’dan
Hür doğmuştur hür olarak ölecektir bu millet
Hariçten göz dikilmeyince bu yurda
Kardaşı kardaşa kırdırmaktan ne fayda
Görecekmiş sorulmalı hayduda
Yurt uğrunda bayrak için ölmelidir bu millet
Allah bize iki muciz göndermiştir
Biri Kemal ikinci Cemal
Hürriyet güneşi doğmuştur
Ey Türkoğlu aç gözünü hisse al
Eğer asil Türk’sen dönme sözünde muti kal
Değilse palas pantalas al aşağı ederler
Ey caniler canisi Menderesle Bayar
İnsandan başka her şeye benzermişsiniz meğer
Bu millet başında asil ruhlu Türkleri sever
Çerkezini merkesini alaşağı ederler
Ey Ankara valisi Dilaver!
Harbiyeyi mahvedip orduyuda lağv etmek var
Lakin işin sonunda Yassı adeda caniler gibi yatıp düşünmekte var
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.