’’Taþlarý zamanýn kumlarýna gömülmüþ, telaþlý bir yýlan gibi bayýr aþaðý kývrýlan
ve eteklerinde devedikenlerinin tam tekmil, boydan boya, sýra sýra dizildiði o tozlu yolda
selam duruyorum, çocukluðumun yalýn ayak izlerine...’’
Hey gidi koca devran...
Nasýl da sürgün ettin körpe bedenlerimizi
Beton yýðýný kentlerin, rutubet kokan habis ellerine
Biz ki, buram buram kekik kokan
Güneþ yüzlü çocuklarýydýk mor daðlarýn
Yamalýydý belki toprak kokan minik ceplerimiz
Yine de, yedi cennet sýðdýrýrdýk
Yedi cennet yaþatýrdýk böðürtlen yanýðý gamzelerimizde
Binbir renkle boyanýrken gülüþlerimiz
Her gece, her gündüz, dört mevsim...
Oysa talan ettin aþk müptelasý yüreklerimizi
Kaf daðýnýn ardýndaki ülkeden
Haramzadelerin gayr-i meþru saltanatýna...
Yedi kocalý hürmüz sevdalarýn þehvetinde
Bakir ruhlarýmýzý ziyan ettin...
Hey gidi koca devran
Ve hey gidi koca zaman
Sen nelere ahirsin...
’’Taþlarý zamanýn kumlarýna gömülmüþ o tozlu yolda, adýmlarým gittikçe aðýrlaþýyor
Uzayan gölgem süzülürken üstünde sararmýþ otlarýn, bir tepeli toygar havalanýyor guruba doðru...
Ardýndan bakarken dilimde kayýp bir ezgiyle,
bir veda busesidir, çocukluðumun yalýn ayak düþlerine kondurduðum...’’