Ben Büyüğünce Pencereden Bakacağım...
Büyük gündür o gün. Ayakkabılar temizlenir, giysilerin ütülüsü giyilir ve saçlar istenmeye istenmeye taranır. 7 yaşında ilk defa babanızın ofisine gidilir bugün. Önce yedi kere beşler, iki kere üçler bilinmek suretiyle çarpım tablosunun gayet ezberlenmiş olduğu ofisteki amca ve teyzelere gösterilir. Hemen ardından amcalar ile bu sene fenerbahçenin şampiyonluğu konusu derinlemesine tartışılırken, bir yandan da olarak teyzelere en sevdiğimiz dersin beden eğitimi dersi söylenmek suretiyle sempati toplanır. Sonrasında, at ali at, tut ayşe tut’ların üzerinden şöyle hızlıca bir geçilir. Veee en nihayetinde, Murat amca herkesin merakla beklediği ve cevabının neredeyse nüfus cüzdalarında anne ve baba adların hemen altına yazılmasını gerektirecek kadar önemli olan soruyu sorar: “büyüğünce ne olacaksın sen bakim?”
Büyüğünce ne olacakmışım! “Sana ne?” diye cevap verilmez tabii daha o yaşda. Uygun, edepli bir cevap vermek gerekir. Şimdi “amcacım, ben daha söylemesi ayıp, 7 yaşındayım. Mesleğimi seçeceğim üniversite eğitimine gelinceye kadar önümde uzun bir eğitim hayatı var. Kişiliğimi tanımlayacak bir mesleği bu dönemde seçeceğimi umuyorum. Ayrıca Türkiye koşulları çercevesinde her mesleğin yapılamayacağınında gayet bilincindeyim. Bu sebebden dolayı, hayatın beni doktor, mühendis ve ekonomi uzmanı gibi bazı alanları seçmeye iteceğini düşünüyorum” gibi bir cevabı vermekte na-mümkün o yaşlarda. O yüzden en çevredekiler ne yapıyorsa, bizde büyüyünce o işleri yapmayı istemekle başlarız hayata. Mesela, üst komşu avukat ise büyüyünce avukat olunur. Yan komşu basket oyuncusu ise, büyüyünce NBA’de oynanır. Hatta televizyonda yıldız savaşları izlendiyse iki hafta önce, büyüyünce jedi şövalyesi bile olunur....
Büyüğünce ne olacaksın sorusuna verdiğim cevap ile “ben büyüyünce pencereden bakacağım” diyen Ferhan Şensoy kadar ilgi çekmiştim. Ben de büyüğünce araba kullanacaktım. Çocukken oyuncak arabaları alır, vın vın diyerek saatlerce yerde sürermişim. Hatta annemin anlattığına göre, işi bir derece daha ileriye götürüp, elimdeki tabaktan direksiyonla, kanepenin arasına sıkıştırdığım cetvelden vitesle saatlerce hayal alemlerinde gezinirmişim....
Hayatımın “ben büyüğünce muhendis olacağım” dönemini ise ortaokul zamanlarında yaşadım. Sanırım o zamanlarda üst komşumuz Engin amcadan etkilendiğim için, tüm hayalim inşaat mühendisi olmak idi. Hatta legolardan binalar yapar, içlerine mekanik asansör sistemlerı bile kurardım. Ama Engin amcanın bana “Onur, oğlum, inşaat mühendisi olup da ne yapacaksın? Şaşkın mısın?” demesi tüm hayallerimı yıktı. Bende o günden sonra yedek hayallerimin peşinde koşmaya başladım...
Liseye geçtiğim dönemde hala büyüğünce bunu olmak istiyorum diyebileceğim bir mesleğim yoktu aklımda. Netekim, seçtiğim meslek günlük psikolojime uygun olarak her gün değişmekteydi. Kimilerine göre bunun nedeni benim ne istediğimi bilmemem idi. Bana göre ise sorun, tamamen koç burcu olmam idi. Çünkü koç burçları, birbirinden ilgisiz milyonlarca değişik şeyle ilgilenmeyi “başarabilirler”. Keza, lisedeki son senemde hem tıp, hem de mühendislik yazmayı düşünen tanıdığım yegane kişi gene bendim.
Sonuçda birazda kaderin cilvesi ile kimyager oldum. Ama herkesin kimyagerliğin sadece boya yapmak veya idrar analizi etmekten ibaret olduğunu sandığı bir ülkede kimyager olmak ne kadar iyi bir seçim, orası bilinmez. Daha önemlisi, bu meslekde evlenmek de zor. Ne de olsa anneler, kızlarını hep ne doktorların, ne mühendislerin istemesini arzular...