- 584 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
RAHMET İKLİMİNDE KUTLU BİR KORUNAK (ORUÇ)
RAHMET İKLİMİNDE KUTLU BİR KORUNAK
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki; korunasınız.” (Bakara: 183)
İlk insandan itibaren devam eden dünya serüveni gizemlerle dolu bir yolculuktur. Hayatın insanın kapısını hangi güzergahta, hangi zaman diliminde ve ne gibi sürprizlerle çalacağı hiç bilinmez. Bu sürprizler bazen tatlı bir huzur iklimiyle kucaklar insanı, bazen de tonları kabus rengine kadar ulaşan farklı yelpazelerde etkileyerek çetin bir endişe kıskacında kıvranmasına sebep olur.
Bundandır ki; korunma duygusu tüm varlıklarda olduğu gibi insan da da var olan fıtrî bir ihtiyaçtır. Her varlık kendince tehlike olarak hissetmiş olduğu, gördüğü ya da var saydığı şeylere karşı bir savunma refleksi geliştirir doğal olarak. Bu durum hayat akışında ki dalgalanmaların şiddetine göre kimi zaman önceliklerimiz içinde en yüksek düzeyde yer aldığı gibi, kimi zaman da oldukça pasif bir konumda bulunur.
İnsan yüce yaratıcı tarafından diğer varlıklarda bulunmayan bir takım özelliklerle tasvir ve tezyin edilerek seçkin ve şerefli varlık konumuna oturtulmuştur. Bu itibarla o ilâhi mesajlarla hem iç aleminde ki yönelişlere karşı uyarılmış, hem de kendi irade ve girişimleri sonucu bunların dış alem de hayat bulmalarından da sorumlu tutulmuştur. Dolayısıyla insan hayat yolculuğuna iki cepheli bir savaşın tam ortasında devam etmektedir. Bu mücadele de başarılı olabilmesi iç âleminde ki nefs, hevâ, heves vb. gibi kimi etkenlerin istek ve işlevlerinde dengeyi sağlayabilmesine bağlıdır.. (Bak: Naziat: 40-41)
Aslında bu unsurlar enerji olarak insanlık bahçesinin gelişmesi, güzelleşmesi, insanın sağlıklı ve doygun bir hayat yaşayabilmesi, hayattan zevk alabilmesi, huzur duyabilmesi için gerekli ve kaçınılmaz değerlerdir. Bununla birlikte karakter itibariyle sırnaşık, kışkırtıcı, meylettirici ve azmettirici (Bak:Yusuf: 53) bir ruh da taşırlar özlerinde. Bu durum kontrolden çıktığı takdirde ise hayat güzergahı hoyratlık, bencillik, zulüm ve kargaşa kasırgalarıyla talan edilmiş bir harabeye dönüşür.
Öyle ki; bu unsurların etkisiyle gelip dağlar gibi irademizin üzerine oturan sırnaşık taleplerden, göğsümüzü yumruklayan arzulara ulaşamamaktan doğan hicranların can yakan etkisinden kurtulabilme ihtimalimiz kalmaz kimi zaman. Burası bir anlamda umudun bittiği, tedbirin karaya vurduğu yerdir.Yani insanın dayanma gücünün tükendiğini zannettiği kritik an…
İşte; dış alemde ki korunma girişimlerimizde bile savunma duvarlarımızı içten saldırıları ile kırmaya çalışan bu nesnelere karşı iman ve teslimiyet ruhu ile korunma amaçlı olarak verilebilecek dengeli, hikmetli mücadele hem ruh iklimimiz de, hem de amelî hasadımızda başarılı bir sonuç almaya, kendimize güven kazanmaya imkan ve zeminler hazırlayacaktır.
------------------ O --------------------
Korunma mücadelesinde başarılı olabilmek için sağlıklı bir iradeye ihtiyaç vardır. İradenin sağlamlaşması için ise bir takım alıştırmalar, egzersizler yapmak gerekir. İşte oruç ibadeti bu hususta çok büyük öneme haizdir. Korunma ile irade, irade ile oruç arasında ki ilişkinin mesajını doğru okuyabilmek ve kavrayabilmek için oruç gerçeğinin insan hayatı üzerinde meydana getirmiş ya da getirecek olduğu etkileri keşfetmeye veya anlamaya çalışmak da yararlı olacaktır.
Oruç; en genel anlamıyla nefsin hoşuna giden ve yaşamını sürdürebilmek için hayati önem taşıyan bazı şeylerden belli bir süre için insanın.faydalanamaması halidir. Bunlar; yeme, içme, cinsi arzuların tatmini vb. gibi insanın doğal olarak ve sürekli ihtiyaç hissettiği şeylerdir.
Oruç ibadetiyle manevi anlamda olgunlaşmanın gerçekleşmesinde zor zamanların önemi çok büyüktür. Oruç vesilesiyle yaz aylarında, özellikle de ağır yada yorucu işlerde çalışırken yeme ve içmeden mahrum kalmak insanın kendisinin farkına varmasına; ihtiyaçlarını ve acizliğini idrak etmesine vesile olduğu çok önemli bir tecrübedir.
Belli bir noktadan sonra ne kadar güçsüz olduğunu çok derinden hissetmektedir insan. Bu durum onu halin dilinden neşet eden vicdani bir çağrı ile çevresinde ya da uzağında bulunan açların, susuzların, ihtiyaç sahiplerinin farkında olmaya yönlendirir.
İnsan oruç vesilesiyle; her gün hiç hissetmeden ve umursamadan tükettiği nimetlerin ne kadar önemli değerler olduğunun farkına varır. Bunlardan mahrum kalmanın ise ne kadar korkunç sonuçlar doğuracağı sezisinin kılavuzluğunda hayat gerçekleri bilincini kuşanır.
Oruç yapısı gereği iradenin test edilmesi niteliğini de taşımaktadır aynı zamanda. İrade ve korunma arasındaki hayati ilişki burada daha belirgin bir şekilde ortaya koyar kendisini. Oruçlu olan insan başka zaman dilimlerinde kesinlikle dayanamayacağını zannettiği yeme, içme, sigara vb. gibi kimi alışkanlık ve tutkularını terk etmekte, belirlenen süreye kadar onlara dönmemek için iradesine yaslanmakta, direnebilmek için büyük çabalar harcamaktadır.
Oruç bu anlamda manevî bir korunma kalkanı görevi yapmaktadır insan için. İnsan bu süreçte kötü söz ve davranışlar bir tarafa, bu tür düşüncelere düşmemek için bile daha çok özen göstermekte, dikkat etmektedir.
Daha sabırlı ve anlayışlı olabilmek için diğer zamanlara göre daha fazla gayret sarf etmekte daha fazla direnmektedir. Bir anlamda çok önemli bir iç revizyona tabi tutmaktadır insan kendisini oruç vesilesiyle.
İnsan dünya hayatında bir çeşit imtihan sürecinden geçmek te oluşundan ve imtihan esprisinin hikmetinden dolayı yaratılışı itibariyle cimridir, (Bak: İsra: 100) bencil ve hırslıdır. (Bak: Meariç: 19-21) bundan dolayıdır ki; iyilik ve infak etmekten kaçınarak yada da bu hususta pasif davranmak suretiyle kendisini uhrevi alemdeki hesap konusunda tehlikeye atar çoğu zaman.( Bak: Bakara: 195)
Oruç ibadeti neticesinde ulaşılan manevi iklim den doğan bilinç ve ruh ile insan “ben” lik, “bencil” lik ve “benimci” lik anlayışından biraz olsun sıyrılır. Elinde ki nimetlerin gerçek sahibini ve kaynağını (Bak: Hadid: 10) anlamaya başlar. Böylece nefsini kınayarak(Bak: Kıyame:1-2) ihtiyaç sahiplerine karşı bir sorumluluk hissetmeye de başlar ki; Bu durum onda yardım etme ruhunu harekete geçirir.
Böylece; İslami inanç literatüründe insan olmanın, kardeş olmanın, bir vücudun organları gibi olmanın anlamı biraz daha belirginleşir. Böylesi bir ruhun toplumsal hayata getirdiği sevgi, saygı, barış ve huzur nimetlerinin toplumsal hayat için ne kadar önemli unsurlar olduğu Ramazan ikliminin manevi atmosferinde daha derinden fark edilir.
---------- O --------------
Aslında insanı irade ve ruh planında etkili bir düzenlemeye tabi tutan oruç ve namaz ibadetini mevsimlik bir nimet sofrası olan Ramazan ile sınırlı sanmak ve tutmak bir çok insanı mevsimlik tatminlerin rehavetine teslim edebilmektedir. Böylesi bir anlayış İslam inanç ve düşüncesinde yeri olmayan bir anlayıştır.
Böylesi bir anlayış; sabrın ve paylaşmanın ruhunu kavrayamamış, secdenin kanatlarında onurlu bir yükselişi tadamamış, beşeri bir çok bağ ve bağımlılıklardan kurtulamamış, sadece ezeli ve ebedi olan yegane ilaha kullukla gerçek özgürlüğü tatmanın lezzetine erememiş bir anlayıştır. Ama bir başka açıdan bakıldığında böylesi tatmin arayışlarının; tüm ayartıcı tuzaklara, baş döndürücü kışkırtmalara rağmen ruhun ilahi kaynaktan koparılamayışının bariz bir ifadesi olarak anlaşılması da mümkündür.
Bu durum sanki; iradenin gaflet vadisinde maruz kaldığı efsunlu fiskelerin etkisinden kurtulamayışı sonucu aldığı ruhi travmaların içsel sancısının yansımasıdır. Bu yöneliş; imanını gerekli olan teslimiyete yeşertememenin ezikliği içindeki ruhların bir bakıma iç çalkantılarını bu iklimde dindirebilme telaşına, manevi kirlenmelerini bu sağanakta yıkama gayretine düşmelerinden kaynaklanmakta olan olumlu bir yöneliştir.
Ancak İslam başıboşluğu yakıştırmamaktadır, istikrarsızlığı çok görmektedir seçkin varlık olan insana. Hep bir ibadet bilinci içerisinde olmasını istemektedir ondan. İbadetin çok ama saman alevi gibi gelip geçici heveslerle olanından ziyade, az da olsa devamlılık arz edenini önemsemektedir. Çünkü araya giren boşluk unutmaktır, gaflettir. Çünkü kulluk ömür boyu sürecek bir iman, bilinç ve muhabbet seferini kuşanmanın adıdır.
Bundan dolayıdır ki Ramazan iklimi insanlık için; iman ile izzet bulmuş tüm ruhların daha derûni bir korunma ve teslimiyet projesiyle kulluğun yaralarını sarma da gösterecekleri inançlı, ilkeli ve istikrarlı kulluk anlayışıyla hayat bulacak ve hayat bahşedecektir.
-------------- O ------------
Oruç ibadeti insanlığı manevi kanatlarla yükselten mümbit bir iklimin meyvesidir. Bu ibadetin yerine getirildiği ay olan Ramazan başlı başına özel bir ay’dır. Çünkü varlığıyla o ay’ı bin aydan daha hayırlı bir konuma oturtan Kadir gecesi vardır o ay’ın içinde. Kadir gecesi ki;. Tâ fecre kadar meleklerin nimet ve Rahmet buketleriyle fevç fevç indiği bir selamet ve esenlik gecesidir. (Bak: Kadir:1) O gece bir muştudur, çünkü; o gece insanlığı vahiy nimetiyle yeniden muhatap almıştır Mevla. Bütün insanlık için dünyevi ve uhrevi anlamda saadet yollarını gösteren ve yegane ilahi kılavuz olan Kur’an o iklimin bereketinde, o gecenin âğuşunda lütfedilmiştir insanlığa. (Bak: Bakara: 185)
Çok özel anlamıyla oruç ibadeti Ramazan ile, Ramazan ise oruçla birlikte anlam kazanmaktadırlar. Sayılı günler de (Ramazan ayında) oruç tutmanın Allah (cc) katında insanlar için yazılmış (farz kılınmış) olması o’na apayrı bir özellik ve değer yükler. Bu ibadet gerek Rahmet gerek’se hayat bereketi anlamında insanlık için bir nimetler sofrası niteliğindedir.
Yüce yaratıcı sayılı günler de emretmiş olduğu oruç ibadetini insanlara zorluk olsun diye emretmemiştir hiç şüphesiz. Çünkü Allah (cc) hiçbir zaman için zorluk dilemez. Mazereti olanların; hasta ve yolcuların ilerde tutabileceklerini, tutamayacak kadar ihtiyar veya şifasız bir hastalığa yakalanmış olanlar ve benzeri gibi devamlılık arz eden mazeretleri olan kimselerin ise fidye vermek suretiyle bu yükümlülüklerinden kurtulabileceklerini de vurgular buyruklarında. Fidye’nin en azı bir fakir doyumu kadardır, dileyen daha fazlasını da verebilir. O İnsanlardan doğru yola eriştikleri için kendisine tâzim göstermelerini diler.( Bak: Bakara: 184-185)
Oruçlu iken itikaf ta olmanın dışında iftar ve sahur vakitleri arasında ki zaman diliminde eşlerin birbirlerine cinsi anlamda yaklaşmalarının da hiçbir sakıncasının olmadığını beyan edilir Vahy-i İlâhi’de. Çünkü insan zayıftır. Nefsin savurucu rüzgarlarına karşı mukavemetsizdir. Erkek ve kadın birbirleri için birer korunaktır, birer elbisedirler. Arzu ve heveslerin fırtınalarında üşüyüp ahlâki hastalıklara yakalanmamak için birbirlerini giyineceklerdir. Bu onların bir diğeri ile ilgili hem en vazgeçilmez hakları, hem de en önemli sorumluluklarından birisidir.(Bak. Bakara: 187)
------------------- O -----------------
Oruç tüm zamanlarımızı kuşatan yönüyle de zayıflıklarımızdan dolayı almış olduğumuz yaraların, nefsimizin elinden yemiş olduğumuz vurgunların bir diyeti, onların tahribatını tedavi edecek bir şifa reçetesi gibi sunulur adeta.
Ramazan orucunun dışında da oruç ibadeti kulluk yürüyüşümüzde her an manevi güç kazanmak ve yanılgı kirlenmelerimizden arınmak için başvurabileceğimiz engin bir rahmet okyanusu gibidir.
İnsanın üzerinde bıraktığı fiziki ve ruhi etkileri itibariyle her derde deva olacak niteliklere sahiptir. Evlenecek yaş olgunluğuna gelip te evlenme imkanı olmayanlar için nefsin baştan çıkarıcı fısıltılarına, arzuların fütursuz kışkırtmalarına karşı sığınılacak muhkem bir liman, bir sekinet aracı olarak tavsiye edilmektedir resûlü kibriya (as) tarafından.
Yanlışlıkla vermiş olduğumuz ama sonraları içimize sindiremediğimiz yeminlerimizde ısrar etmemenin, dönmenin kefareti olarak da oruç önerilir öncelikle. (Bak: Maide: 89)
Yanlışlıkla bir adam öldürmemiz halinde ve maktulün ailesinin diyet talebi olmaması durumunda vicdânî kıvranışlarımızın biraz olsun hafifleyebilmesi için yine oruç önerilir, hem de iki ay süreyle ve kesintisiz olmak kaydıyla. (Bak: Nisa: 92)
Hac da kurban görevini her hangi bir sebepten dolayı yerine getirmeyen mükellefe bunun karşılığında on gün oruç tutmayı önermek suretiyle ( Bak: Bakara:196) sanki o’nu bir düşünme ve arınma sürecine tabi tutar yüce yaratan.
Yine bir akıl tutulması esnasında hanımına zıhar yapıp -sen bana annem gibisin demek suretiyle kendisine haram kılmaya kalkışıp- da daha sonra hatasının farkına vararak geri dönmek isteyenlere de bu yanlışları iyice hissettirilmek istenircesine iki ay oruç tutmaları önerilir. Bunu yapmaya güçleri yetmeyecek derece de mazeretli olanlardan ise altmış fakiri doyurmaları istenir ki;. (Bak: Mücadele: 4) bu da bir anlamda sosyal bir yarayı tedavi etmek amacı gütmektedir.
Hülasa: oruç ibadeti hayatımızın tüm alanlarında baş vurmamız gereken ilahi bir rahmettir. En sonunda idrak edilen Bayram sevinci ise oruçtan kurtulmanın değil; bilakis Ramazan ayını en verimli bir şekilde değerlendirmiş olmanın şükranının ifadesidir. Bu günlerde de dostluk ve kardeşlik, yardım ve dayanışma, muhabbet ve mutluluk paylaşımı en doruk noktaya ulaşarak insanlığa zengin bir huzur iklimi sunar. İşte Ramazan ay’ı insanlığa taşıdığı kazanımlarla böylesi güzide bir ihsan kapısıdır.
“Nice Ramazan ve Bayramların sıcak ve efsunlu ikliminde “anlatılmaz yaşanır” cinsinden yürek coşkularıyla sarmalanmak dileğimle Ramazan-ı Şerif’inizi, Kadir Gecenizi ve Bayramınızı tebrik eder, en içten muhabbetlerimi sunarım efendim…” İbrahim ŞAHİN
YORUMLAR
Değerli Üstadım
Ne güzel bir konuyla başlamışsınız yazı serinize ...
Oruç...Kadir gecesi...
Arınma ve Nurlanma...
Kur'an ı Kerimin inişi gibi siz de böyle iniş yapmışsınız bu siteye ...Gönül pınarlarından bizler de hayat bulduk sayenizde ...Kutlarım ....Sevgiler...Saygılar...Selâmlar...
SABİHA KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 12/2/2007 4:29:52 PM zamanında düzenlenmiştir.