Yunus Emre + Karacaoğlan +Dadaloğlu= TÜRK
Türk Milletinin en büyük halk şairlerini rahmetle anıyor, ve kendini Türk hisseden tüm şairlerimiz adına bu şairlerimizi selamlıyorum.
Bir Yunus Emre vardı bizim, Miskin Yunus derlerdi, kendinden geçmiş Allah`a ermiş, var olma ya da olmama felsefesi denen şeyin kendisi olmuş. Ölümsüzlüğü aramış ve bulmuş ölümde. Ne bir eşi ne de bir benzeri dünyaya gelmiş, Anadolu ne böyle bir yüreğe, ne de böyle bir ruha şahit olmuş. Bir mahi idi enginlerde ummanlardan habersiz. Dövene elsizdi sövene dilsiz..O`nun yediği zehirle pişmiş aşı yemeği kim yiyebilir? İki dünyayı kop koyu siyah ve kop koyu beyaz halinde kim farkedebilir ondan başka, Yunus bir aşk adamı idi, yunus bir derviş idi yunus bir mümin idi. Anadolu denen en meşhur toprakları sözleri ile yoğurdu, Yunus zamanın ve mekanın ötesinde kah insan aşkıyla kah Allah aşkıyla divane olmuş dünyanın yakılmasına yıkılmasına neden olan o çok bilmiş büyük filozofların çok öncesinde çok ötesinde insan üstü büyük fikri buluşların insanı olmuştu. Onu anlayanlar anlamını bilmese de sözlerinin lisan-ı haline bakarlar yine ona benzemeğe çalışırlar bu şekilde ulaşılması gereken mertebelere kanat açarlardı. Allah`a aşık olmuş kendinden geçmiş bu derviş bize Allah`a aşık olmanın ne demek olduğunu sistemetik bir fikir bütünü olarak sunmuş, bundan daha büyük bir hediye insanoğluna hediye edilebir mi? Bu aşk dünyanın zulmüne ölümün meçhulüne acı çektirmez güldürür insanı. Bu Allah dostunun hikayesini İslam`ın nasıl insanlar yetiştirdiğini bilmek her aklı başında olan insana bir ödevdir.
Seriat, tarikat yoldur varana
Hakikat mârifet andan içeri..
Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman`dan içeri..
.............................................................
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak`kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir tuz değil
Yunus insan felsefesinin kurucusudur. Dili, arı mı arı, öz Türkçe, Türk gibi yürüyüp Türk gibi yatıp Türk gibi kalkardı. Türk gibi konuşur Türk gibi susar Türk gibi davranırdı hülasa... Yunus Emre Anadolu`nun zamanın sonsuzluğuna kayan sesi oldu. Yapılması gerekeni yaptı, Allah ve insan sevgisi ile Türk insanının kıvamını buldurdu, var mı onun üstüne onu haksız çıkaracak bir Allah`ın kulu...
Ve bir de Karacaoğlan vardı, Mecnun mu Mecnun Kerem mi Kerem Ferhat mı Ferhat... Bugün dinlediğimiz şarkı geçinen şarkılarda sevgilere lanet okunur, sevgiliye lanet okunur. Gençlerin kalplerine sevgisizlik aşılanır, kavgalar, huzursuzluk, mutsuzluk nakşedilir sözüm ona sanatçıların o çok meşhur seslerinden. Renkli ışıklı stüdyolarlarda bizim misyonumuz sevgisizlik ve acı misyonudur diye bağırılıyor sanki. Oysa Karacaoğlan öyle mi? Nerede bir güzel görmüşse saçlarına, döşlerine, duduklarına, boyuna posuna, huyuna suyuna en güzel nameleri döktürmüş, ya yün dokuyan ya kovasını bir pınardan dolduran ya da bir düğünde gelin olan kıza yüreği coşmuş... Diyar diyar gezmiş bu büyük halk şairimiz, gördüğü tüm güzellikleri anlatıvermiş. Ya da bir manzara mı görmüş bir yol üzerinde duygulanıp Allah`a hamd ederken gördüğü o doğa güzelliği karşısında elindeki sazı ile destanlar yazmış, bilmem kaç asır sonra doğaya lanet okuyanlara inat belki de.
Karacaoğlanın da dili öz mü öz Türkçe`dir. Halk ne konuşuyorsa şivesi neyse lehçesi neyse Türkçe odur. Ama Karacaoğlan işte bu dilden tamemen gerçek bir Türkçe`den sesleniyordu. Adeta ortalığa sevgi saçıp insanların doğanın güzelliklerini dile getirip herkesin kalbinde güzel duygular uyandırıyordu. Bugüne kadar bilinen 500 şiiri bulunan Karacaoğlan belki de yaklaşık 500 kıza bel bağlamıştır. Şairlerimiz içinde cinselliği açıklığı ilk defa bu kadar dışa vuran şarimiz olarak orjinalliği ile de ün salmıştır. Karacaoğlan dünyayı yaşamayı çok severdi, korkuları yüzünden Anadolu`da hemen her yeri gezip dolaşmış. Herkes ile tanışmış. Elif, Anşa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice isimlerini ilk defa şiirlerinde kullanan odur. Karacaoğlan dilimize ne kattı derseniz, şiirlerini okuduğunuz zaman kullandığımız pek çok deyimi ilk defa Karacaoğlan`ın kullandığını görürsünüz. İnsana insan ve doğa sevgisi aşılar. Türklerin göçebe yaşam tarzı şiirlerinin konusunu ve çerçevesini belirlemiştir. O yüzden Karacaoğlan`da Türk kültür hayatı önemli şekilde yer tutar. Bugün dinlediğimiz en güzel türkülerin kaynağı da Karacaoğlanındır
Ela Gözlüm Ben Bu Elden Gidersem,
Zülfü Perişanım Kal Melül Melül.
Kerem Et, Aklından Çıkarma Beni,
Ağla Göz Yaşını, Sil Melül Melül.
Elvan Çiçekleri Takma Başına,
Kudret Kalemini Çekme Kaşına,
Beni Ağlatırsan Doyma Yaşına,
Ağla Göz Yaşını, Sil Melül Melül
Yeter Ey Sevdiğim Sen Seni Düzet
Karaları Bağla, Beyazı Çöz At
O Nazik Ellerin Bir Daha Uzat
Ayrılık Şerbetin Ver Melül Melül
Karac’oğlan Der Ki Ölüp Ölünce
Bende Güzel Sevdim Kendi Halimce
Varıp Gurbet Ele Vasıl Olunca
Dostlardan Haberim Al Melül Melül
.............................................................
Güzel Ne Güzel Olmuşsun,
Görülmeyi Görülmeyi,
Siyah Zülfün Halkalanmış...Aman Aman
Örülmeyi Örülmeyi.
Mendilim Yuğdum Arıttım,
Gülün Dalında Kuruttum,
Adin Ne İdi Unuttum...Aman Aman
Sorulmayı Sorulmayı..
Seğirttim Ardından Yettim,
Eğildim Yüzünden Öptüm,
Adın Bilirdim Unuttum...Aman Aman
Çağırmayı Çağırmayı.
Benim Yarim Bana Küsmüş,
Zülfünü Gerdana Dökmüş,
Muhabbeti Benden Kesmiş...Aman Aman
Sevilmeyi Sevilmeyi.
Çağır Karacaoğlan Çağır,
Taş Düştüğü Yerde Ağır,
Yiğit Sevdiğinden Soğur...Aman Aman
Sarılmayı Sarılmayı
Ferman padişahın dağlar bizimdir diyen yiğit sevdalısı bir yiğit Dadaoğlu... 19. yüzyıl aşıkları içinde konar-göçer Türkmen aşiretlerinin geleneksel dünyasını, törelerini yansıtan şiirleriyle etkinleşir. Dadaloğlu “yiğitlik, soyluluk, dayanışma” gibi göçebe toplumun değer sistemlerinin değişmeye yüz tuttuğu bir çağda bu değerleri savunan bir aşiret şairi olarak öne çıkar. Dadaloğlu’nun şiirlerinde zorunlu iskanı kabullenmeme ve toprağa bağlı yaşama uyum göstermeme iki önemli olgu olark yaşananları duygusallaştırdığı kadar her Türkmeni düşünmeye sevk eder. Nice türkülerde insanı coşkuya davet eden bir sel gibidir. Kendine güvenin ve inancın şairidir aynı zamanda. Daddaloğlu, eğer bu günleri yaşasaydı kahrından bin kez ölecek çapta millet ve vatan sevdalısıdır. Türk`ün öz hamurundan bir avuç sudur ve bir avuç un... Her şeyin iki yüzlülüğe ve ahlaksızlığa kaydığı zamanlarda mertliği ön plana alır. Toplumun değişmez yasalarının yılmaz bir savunucusudur. Bugün işlenen günahın ve suçun önceden önleyici planına sahip bu kahraman ve sanatkar insan bir sosyologtan önce toplumcu bir edebiyatçıdan çok edebiyatın kendisidir. O yaptığı işin kendisidir...
Avşar Elleri
Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Ölürüz De Kömür Gözlüm Ölürüz
Ölürüz De Kömür Gözlüm Ölürüz
Dost Ağlasın Zalim Felek Utansın
Kıyamette Kavuşmak Var Biliriz
Dost Ağlasın Kahpe Felek Utansın
Bir Çıkmaza Girdi Bugün Yolumuz
Geçit Vermez Sağımızla Solumuz
Kalır Gayri Bizim Burda Olumuz
Mert Ağlasın Namert Olan Utansın
Avşar İli Yaylasına Göçmedik
Aşın Yeyip Sularını İçmedik
Tenhalarda Kendimizden Geçmedik
Can Ağlasın Hain Felek Utansın
Dadaloğluyum Yine Coştu Çağladı
Ak Üstüne Karaları Bağladı
Fırkat Odu Yüreciğim Dağladı
Ben Ölende Çapanoğlu Utansın