- 306 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÜZÜN SEVGİ DUYGU AŞK ATEŞİNDE YANMALI İNSAN
Aynı gökyüzü altında yaşamıyor muyuz, nedir bu hepimizin üzerine bastığı yeri delme çabası… Sular aşka koşarken, sevgiler neden yok olur anlamıyor musun, gökkuşağı doğmamaya yemin etmiş gibi yağmurdan sonra berrak güneşin altında…
Yılkı atlar bozkırlarda birbirinin boynuna dayanmış birbirini koklarken, atlardan ders almayan bir insanlık mı gelecek günlere damga vuracak olan! İnsanlığın gözündeki ferler sönmeye yüz tutmuş, diller lal olmuş, kelimeler tükenmiş nutuklar kurumuş, sanki cenaze marşı gökyüzünde turnaları yasa boğan…
Bir ceylanın sekmesi gibi hafif, yeri incitmeden, yağmurlara basmadan yürüyüşün, doğayla yeni tanışmış çocuk gibi, hasretlerin arasından en güçlü olanı ararken, dalıp gidiyorsun buralardan… Gelincikler patlamış, her yanda salyangozlar yağmurdan sonra çayırlara dadanmış, tırtıllar çiriş yapraklarını öğütmeye başlamış ama senin gözlerin çok uzaklarda neyi ararsın benden uzaklarda, yoksa doğa seni bandırmadı da ben mi kaldım daldığın yerde…
Ben yalan sen yalan, yalan olmayan bir zaman vardı bizi bize yaklaştıran, zamanı elimizden kaçırdık biz, geride kalanları avuçlamak imkânsız olduğuna göre, dalıp dalıp gitme ne olur; hayallerin coşkuyla izdivaç çıksın, bozkırlarda çayır çimenler üzerinde halaya durmaya… Ne ben dervişim, ne sen rakkase, berduş ile ayyaş olmadık ki, şişeler elimizde kırılmış gibi herkes bizi sarhoş sansın… Aşkın sarhoşluğundan kafamız ayılmadı ki, gökyüzünde doğan güneşle aydınlık saçalım evrene…
At sürüleri içinde sığırcıklar ve sarı benekli kanaryaya benzeyen küçük kuşlar olurdu eskiden. Kimisi atların sırtına kimisi kafasına kimisi öterken, atlar kişnemeye başlar, biz ise kendimize gelirdik onların sevinciyle… Şimdi hüzünlerimiz onları dağıtmış gibi, kendilerinden habersiz hiç oralı olmuyorlar, sanki peşlerine takılmış onları uyutmaya çalışan hipnotizanlar etrafı kuşatmış gibi…
Ne günler savurduk yelle, yaba elimizde samanla buğdayı ayırır gibi nefes nefese, duygularımızla hıncımızı birbirinden ayırmaya çalışırken, hüzünlerimizle aklımızı aynı kalburda elemeye koyulduk… Hüzünlü akıl, nadasa bırakılmış toprak gibi üzerinde bitki yetiştirmezken, bizler de bu hüzün ve akılla, duygularımızdan çağlayan sevgi ve aşkın kaynağından, bir damla buseyi beklerken, bahtımıza ne çıkar onu kestiremedik. Oysa ağıtlı gözlerden akan, renkleri aynı gözyaşlarını avuçlamakmış bahtımıza yazılan…
Kısmetin, elinde olduğunu söylerdi büyüklerimiz, biz ise elimizi avucumuzu yoklarken, çabalarımızı unutup hayallere gark olup, sonucu bekleyenler arasındaydık. Hareket saati geçmiş treni bekleyen kısmetsiz gibi… Kalk sevdiğim, bu kısmeti yakalamak için, gönlünde yanan çıranın aydınlığını kendine yol edin, gönlünden gelmeyen hislerin esiri olanlardan uzaklaş ve bozkırlarda koklaşan atlar gibi uzaktan sana hayranlıkla bakan sevdiğine yaklaş…
Bir gün olur sular durulur, gözyaşlarının aktığı topraktan inci gibi parlayan yeni filizler göverir, onları sakın ola ki incitmeyesin, onların tümü aşkımızın ve sevgimizin çimlenme zamanının geldiğinin habercisidir. Nadi mi olmak gerek yoksa münadi mi, hangisi sana yakınsa o yanda dur, âmâ asla sükût ederek hayal kuran kanatta kendine bir yatak edinme…
Tırtılların kelebek olacağı günleri mi beklesek, yoksa onlar bizim hayallerimizi bize arkadan mı getirecekler. Kalk sevdiğim duygu dolu ahenkli bir yaşamı, doğanın muhteşemliği içinde eriterek, aşkın zirvesinde sevginin sarhoşluğu içinde sokak serserilerinin bağırtılarından uzak, sükûnet içinde gecenin içine katalım. Sabah aydınlanmadan çiğle birlikte tüm kâinatın içindeki bitki börtü böcek ne varsa hepsinin üstüne bir damla olarak inelim ki, güneşle birlikte gördüğümüz her yerde sevgi tomurcuklanıp çiçek açsın…
Susuzluktan yanan yüreklere, suyun serinliğinden önce sevgi serinliğini uçuralım ki, suya hasret kalanlar sevgi seliyle susuzluklarını unutsunlar. Günlerimiz dakikalar gibi geçsin, zamanın peşinden biz koşmayalım, zaman bizim arkamızdan gelsin, dillerin içeriğinden anlamasak ta yüreklerin duyularının tercümanı olduğumuzu, herkes bize bakışından anlasın…
Yolların ucunda bir umut kıvılcımının, yolun sonuna yaklaşanlara Süreyya yıldızı gibi parlayacağını gece rüyamda görsem inanmazdım. Rüyalarımın gerçek olduğunu seninle oturup bir yılkı atın gölgesinde gölgelenirken diğer atların bizim sevgimize ortak olduğunu görünce anladım. At, bizim dostumuz yoldaşımız, üzerine binip rüzgâra karşı dörtnala giderken yelelerinin dalgalanmasıyla aşkımızı satır satır uzaktan bakan herkese destan gibi okuyan sırdaşımız… Biz atları çok severiz, aşkımızın sevgiyi hasretle çağırdığı geceler, atlar kişnerken çimlenmişti, gelincikler tomurcuğa bürünüp çimenlere çiğ düştüğünde, uzaklardan şafağı haber veren turaç sesleri içimize sıcaklık getirdiğinde, aşkın zirvesinde sevgi bahçesinden soğuk sular yudumlamıştık… O sular hatırına söyle, neden solar gidersin bir yaprak gibi, biz her mevsimde tomurcukken açıp solmayan çiçekler gibi, aşkımızın anısına, bozkırın ortasına el değmemiş ustaların yürek işçiliğiyle yapılmış, özenle ihtimam gösterilerek ekilmiş, bir gövdede iki farklı çiçek olarak ölümsüzlüğe yelken açacaktık… Yelkenlerimiz, karada bayırda suda havada her yerde yaşamaya yemin etmiş ellerle, kızdırılarak suyu tam verilmiş, örste çekiçle dövülerek çelik gibi dayanıklı hale getirilmiş umut zırhına bürünmüş iken, nedir bu hüzün ve keder!
Kalk sevdiğim, kaldığımız yerden başlayalım ve yeniden deneyelim, biz sevgi taşıyan gönül erleriyiz, sevginin yeryüzünde çimlenmesi için aşkımızı gerekirse sevgimize yatak eyleyelim, âmâ sevgimizi bir şafak vakti sabahyıldızı doğmadan uyuyanların üzerine serperek uyandıralım! Biz uyuyanları sevgiyle uyandırmak için, yeryüzünde bozkırların şahini, vahşi ormanların ürkek ve sessizce toprağa dokunan ceylanı gibi, yemek ve öldürmek isteyenler arasından korkusuzca yola çıkmış neferiz. Biz ancak sevgi bahçesinde ömrümüzü noktalamak isteriz. Umutlarını bırakma gerilere, zaman bizden sonra geliyor, umutlarımız karşı ufukta bir gedik açmış, bizi oraya çağırıyor, hazır mısın sevdiğim kucaklaşalım ve oraya koşalım kimseler bizi görmeden…
Hüzünlü umut ve aşkı yudumlayarak büyümeye yemin etmiş sevgi için yazılan bir deneme; selam saygı muhabbet ve dualarımla…
Erol KEKEÇ/17.03.2022/01.04
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.