- 747 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KOYUNA ÇOBAN TARLAYA SABAN GEREK
Türkler, tarih boyunca sisteme ve yönetime neden kuzu kuzu itaat ederlerdi? Bu soruya uzun zaman yanıt bulamayışımızın nedenini 40-100-1000 yıl da düşünsek yanıt bulamayız. Bizler senelerce içte ve dışta etiketlendik. Ne diye?
Ya barbar,
Ya hasta adam,
Ya da koyun ruhlu,
Diye sıfatlandırıldık, değil mi?
Oysa Atatürk’e göre Türk Milleti HASTA ADAM değildi. 500 yıldır Türk’ü asli varlığı ile bir kenara atan, gayrimüslüm, dönme ve devşirmelere kucak açan, Türk’e de “ Etrak- Biidrak” Türkçesi, “Akılsız Türk” diye tanımlayan, üstelik de bunu açık açık söyleyebilme cesareti gösteren imparatorluk rejimi olduğunu çok iyi biliyordu. Çünkü o Türk Milletinin bağrından çıkmıştı.
Oysa Türk, sürekli sultan ve yönetici sınıfların kullandıkları, “Kutsal Peygamber ve Allah adına “ ezdikleri tek güçlü silahla bugüne kadar yönetilmiştir. (-Thomas Ath Vaidis-Sayfa:10/Kumsaati Yayınları-)
Yunanlı gazeteci ve yazar Thomas Ath Vaidis’in “Atatürk” adlı 1936 senesinde yazdığı kitapta Türklerin koşulsuz baş-eğmelerini şöyle değerlendirmektedir.
“Türkler ekonomik zekâya sahip olmayan bir millettir.”
“İslamiyet’in Peygamberi Muhammed der ki, bakın gökyüzüne orada sayılamayacak kadar çok kuş uçmaktadır. Ama hiç biri aç değildir. Onların yaratıcısı olan Allah, onların rızıklarını vermektedir. Sabredin sizlerinde mutlak sahibi olan yüce Allah rızıklarınızı verecektir. Allah sabredenlerin yanındadır. “
Ve Türkler Kuran’a koşulsuz inanmış, onun tercümelerine körü körüne inanmıştır.
Kuran’da, “Allah bir kafiri öldürecek olan müminin bin günahını affedecektir; elinizden geldiği kadar çok kafiri ortadan kaldırırsanız, Allah’ın Cennetine kavuşursunuz!..” (-Thomas Ath.Vaidis Atatük, Sayfa 39-Kumsaati Yayınları-)
Şimdi bu yazılanlara inanıp sürekli savaşarak fetihler yapan Türkler aynı zamanda koskoca bir ortaçağı kapatıp yeniçağın başlamasıyla Fatih Mehmed’in rüyasının da gerçekleşmesini sağlamıştır.
“Türkler, iliğine kadar kaderci, savaş dışında hiçbir üretici davranışı beceremeyen, hatta hiçbir ekonomik bilinç ve bağımsızlığı sağlayacak güçte olmamıştır. Devrimci ve ilerici ruha sahip değildirler. Onlar ancak aç kaldıklarında hırçınlaşıp, saldırgan olurlar.”
“İşte Atatürk, Türklerin bu kişilik yapısını bildiğinden devrimlerini daha ılımlı-daha felsefi uygulamış ve uzun sürece yayarak halkından yana olmayı tercih etmiştir. O gücünü aldığı Türk halkını fakirlikten kurtaracak reformlara imza atmıştır. Tüm toprakları yabancılardan geri almış, Türklere ait olduklarını açıkça vurgulamıştır.”-Thomas Ath. Vaidis-
Her meslekten insan, kendisine ait eseriyle yaşam boyu gurur duyar, değil mi?
Öğretmenin, öğrencisinin başarısıdır,
Doktorun, hastasının iyileşmesidir,
Ressamın, tablosudur.
Mustafa Kemal’in Türk milletine olan sevgisi de, tıpkı bir ebebeyin çocuğuna olan tutkusu gibidir.
Daha çok örnek sayabiliriz.
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sonrası küllerinden bir ülke yarattığı Türkiye için söylediği şu sözleri, tarihin sayfalarına altınla kazınmıştır:
“Benim en büyük eserim Cumhuriyettir.”
Türkler, peki neden körü körüne tam bir teslimiyet içinde sadıktırlar Mustafa kemal Atatürk’e?
Gelin buna yanıtı yine Yunanlı Gazeteci Vaidis’in kaleminden alıntıyla yanıt verelim:
Atatürk’e duydukları bu aşırı sevgi ve sadakati öğrenmek isteyen Ankara İngiliz büyük elçisi Ankara pazarında dolaşırken genç bir sebze satıcısının yanına yaklaşır, bir tercüman vasıtasıyla sorar:
-”Siz neden körü körüne M.K. Atatürk’e bu kadar bağlısınız?” diye.
Genç sebze satıcısı hiç düşünmeden yanıt verir:
-”Çünkü O, bizi bizden daha iyi biliyor. Nelere muhtaç olduğumuzu bizden iyi takdir ediyor,” yanıtını verir.
Bir başka hikâyesini de şöyle anlatır Yunanlı Gazeteci T.A.Vaidis:
Bir keresinde İngiliz Lordu Balfour kendisine “haydut” diye nitelemesine aldırmamış, ama Türk milletini aşağılayan bu söze karşı o gururunu şöyle haykırmıştır!
“ İngilizlere bizi daha iyi öğrenmelerini öğreteceğiz. Onları bizlerle eşit kimseler gibi konuşmaya mecbur edeceğiz. Onların önünde başımızı hiçbir zaman eğmeyeceğiz.
Son ferdimiz kalıncaya, son kanımız akıncaya kadar onlara karşı koyacağız! Ve onların lanetli medeniyetleri başlarında parçalanıncaya kadar onlara direneceğiz!” (-Thomas Ath Vaidis -Atatürk Sayfa 10-Kumsaati Yayınları)
Bu sözleri gururla haykıran Mustafa Kemal’in tek güvendiği Türk insanının imanlı göğsü ve bükülmez bileğidir.
Biz ona vefa borçluyuz. Bize düşen en önemli vazifemiz de;
Gerçekten bize armağan ettiği Cumhuriyeti korumalı ve 89 yıldır yanmakta olan Cumhuriyet ateşinin sönmesine asla izin vermemeliyiz.
Aksi halde hep başımızda elinde sopasıyla bir çoban ve kurbanlık-sağılmalık koyun olmaktan öteye gidemeyeceğiz.
Ne demiş atalarımız:
“Koyuna çoban, tarlaya saban gerek”
Cumhuriyetimizin 89.yılını kutlarken de tek bir yürek olup haykırmalıyız gururla:
“Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!” diye.
Sevgi ve saygıyla
Emine Pişiren/2012