BENİ BİN KEZ VURMUŞLAR
BENİ BİN KEZ VURMUŞLAR. YAZIK VURULDUĞUMUN
FARKINDA BİLE DEĞİLİM.
Hayata başlarken başladığının farkında bile olmayan bir ruh, bir gün bu başlangıcın sonunun olduğunu düşünebilir miydi? Her gün sonla karşılaşan bedenleri görmesine rağmen yaşamamış olduğunu düşünerek zaman geçiren biriydi. Olaylara müdahale etmeyişi,olayların sinsine dönüp dolaşıp kendisini bulması ve çözümsüz kalması noktasında bile yaşamamışlığa sığınarak avutuyordu gönlünü. O bu avuntularla oynaştayken etrafında yalanlardan örülü bir dünya kuruluyordu. Farkında olmayışının olmayışlığıyla yaşamına devam ediyordu.
Yıllar son model bir arabanın düz yolda gitmesi gibi akıp gidiyordu ömründen. Arkada kalanlar artık sadece beyninde hatırlamak istediği zamanlarda ortaya çıkıyordu.bazen karanlıkları yara yara utana sıkıla geliyordu gözlerinin önüne veya karanlıkları aydınlatarak.
Yaşam devam ediyordu bütün sıradanlığıyla. Çaba harcamadan biz,doğan güneşe uyum sağlamaya çalışıyorduk, her gece yorgun düşen avare bedenlerimizle.
Oysaki hayat, bir bütünler çemberiydi. Düne ait ne varsa yaşanmamış yarınımıza mira kalarak geliyordu.
Her şeyi yarım bıraktığımı söylüyordun. Oysa benim başladığım hiç bir şey yoktu.
Anın getirdiklerini ya da gerçekleşmesi gereken görüntüye dönüşmesi gereken eylemler vardı önümde.
Kaç kere aşık olduğumun farkına varmadan aşık olmuştum. Her biri diğeriyle unutulan. Yaşanmış hiçbir gerçeklik yokken ortada.depremlerini sadece bedenim yaşadı. Kırıklarını, döküntülerini anılarımın çöpçüsü toplayarak aldı götürdü hatıralar bölümüne beynimin.
Sigarayı sevememiştim ama bana hep seni hatırlatırdı. Son nefesinde hep ağzım zehir olurdu. Aynen senle yaşadıklarımız gibi. Ne zaman seni özlesem ve yanımda olsan hep sonu hüzünle biterdi.
Oysa sen her şeyi biliyordun. Ben cesur değildim. Atalarımın o gözüpek cesaretini kanımda taşımıyordum. Bu bana bir acı vermiyordu. Belki de ben bencil biriydim. Bildiğim bir şey varsa o da hiç bencil olamayışımda. Yalanlarla çalınan bir sürü mutluluk kırıntısı vardı gözlerimde. Gözlerimin kızarıklığı uykusuz kalmamdan değildi belki de.
Hiç candan bir arkadaşım olmadı. Hep ben düştüm onlar için yola. Yollarda yalnız kaldım. Onlar için savaştığım meydanlarda. Sonu hep yalnızlığa çıktı. Hüsranların gölgesinde oturup düşünürken hayatı.
Ne şiir yazabiliyorum ne de öykü. Hiçbir şey yapamıyorum. Ne yazık bu hayat rüzgarında savrulup giderken kendimi bile bulamıyorum. Nerede hayat? Neresindeyim yaşamın?
Zarlar atılıyor hayatta ve kaç kaç geldiğini bile göremiyorum. Saçlarıma baktığımda kaybettiğim zamanın yansımasına şahit olurken, yaşanmamışlığın kaosunda kıvranıyorum.
Sona yaklaşan hayatın sorumsuzca geçirilmiş sayfalarını yırtmaya gücüm yetmiyor. Kahraman olarak ortaya çıkacak bir düşüm yok.
Düşsüz bir hayatın, ırmağında akıp gidiyorum geleceğe.
Ben, senin yokluğunu çekerken her saniye senin bir an bile aklına gelmediğimi bilerek zamanı oyalıyorum. Şartlara yenilmiş kırıklarım ve kaburgalarım var.
Güneşin uykusuz gözlerime selam vermesini bekliyorum.
Ve dostum!
Yalnızlığımı paylaşacak bir yalnızlık yok diyarımda. Her şey yarım…