haşr
alacakaranlıkta
yorgun düşlerim ölüme gebe pusatsız kabusların keskinliğinde ağrılı firak nöbetlerindeyim d ü ş m e üstüme heyelan gibi çöken gecenin tenine say ki! esrikliğinde ölüme teyellenen bir ömür benim ki yar’sız sokaklarda üşümüş kadınlar bilir ancak ; siyah karanfillerin incinmiş haysiyetini b i l m e güneşin kızılına soyunan kadınlar birer kar çiçeğidir gamzelerimde ayak bileklerinde halhal ellerinde def güneşten önce doğarlar güne ölümün nikahına girip recm’edilirler g ö r m e ateş üşür rüzgarın dağ kokusuyla ve atlar çılgın koşar kıştan bahara müfreze çiçekler açar Afrika teninde süt dişlerin umut öğütür acıyla ölme biz ölümün kasnağında yetim çiçekler büyüttük soluksuz kentin varoşlarında bulanık sulardan geçtik de b o ğ u l m a d ı k aşkta boğulduğumuz kadar g i t m e Kül Karası |