Aşağıda 1,500,000'dan fazla şiir başlıkları arasından "Örnek" terimini içeren şiirler listelenmektedir. Örnek ile ilgili şiirler "kayıt tarihine" göre listelenmektedir.
Şiirlerin "Örnek" ile ilgili alakalı olup olmadıkları sistem tarafından otomatik belirlenip içinde aradığından konu dışı bazı şiirler listelenebilir.
Örnek ile ilgili "
146
" şiir aşağıdadır.
Müslümanlar Allah’ın evi olan Kâbe’nin bulunduğu Mekke şehrini fethetmiş. Ardından Taiflilerle savaşarak onları Medine devletine dâhil etmişti. Her ne kadar Taiflilerden Sakif oğulları Müslüman olmamışlarsa da artık Müslümanların kontrolü altındaydılar. Arabistan’ın tamamı Müslümanların elindeydi. Arabistan’ın yukarı kısmı olan, Şam (Dımeşk) Romalıların egemenliğindeydi. Müslümanların gelişmesinden en çok rahatsız olan Şam bölgesiydi. Mekke’nin fethinden önce gerçekleşen Mute savaşının henüz şokunu atlatamamışlar. Mute savaşında şimdiye kadar karşılaştıkları ordulardan çok farklı bir orduyla karşılaştıklarının bilincindeydiler. Müslümanlar kararlı, net tutumlarıyla insanları etkiliyordu. Özellikle Bizanslıların Mute başarısızlığı, Mute’de 100.000 kişilik orduyla 3.000 kişilik Müslüman ordularını yenemeyişleri. Arkalarından takip edemeyişleri bölgede yaşayanları etkilemişti. Toplumlar her fırsatta bu olayı konuşuyorlardı. Daha yeni İranlıları yene Bizanslıların forsu bölgede yerle bir olmuştu. Şam bölgesinde yaşayan Arap kökenli kabileler gizliden gizliye Medine’ye haber gönderip İslam’larını, biatlerini bildiriyorlardı. Bir bakıma Bizanslıların egemen bölgesinde yaşayan Araplar, soy bilincinin de uzantısıyla Müslüman olup Muhammed’e katılmayı. Medine devletinin koruması altına girmeyi canı gönülden istiyorlardı. Şimdiye kadar Arapların şanını bu kadar yükselten, İran’a, Bizans’a kafa tutan bir lider, bir komutan olmamıştı. Mute savaşındaki hayalet ordunun yankıları bölgeye hâkim olmuştu. Yemen’e gidip gelen kervanlardan, Müslümanlar hakkında aldıkları haberler onları daha da ateşliyor. Kendilerini bütün dünyaya taşıyacak Medine devletinin bir parçası olmak için İslam’a koşuyorlardı. Şam bölgesinin Arap olmayanları, Bizanslılar gidişattan hiç memnun değillerdi. Hicretin 8 ve 9. Yılları, yani hicri -629 ve 630 yılları Müslümanlar için önemli yıllardı. Müslümanların Arabistan’a hâkimiyetlerinin tamamlanıp dünyaya açıldığı yıllar. Medine merkezli kurulan devletin imparatorluğa dönüştüğü yıllardı. Muhammed İslam’a giren veya Müslümanlara İslam’a girmeden biat eden bütün şehirlere valiler gönderiyordu. Bazen valiler yörelerin eski liderlerinden seçiliyor. Özellikle bu uygulama bütün dünyanın dikkatini çekiyordu. Adeta Muhammed; Medine devletine bağlılığınızı verdiğiniz, devletin korumasına girdiğiniz zaman, kendi yerel yönetimlerinizle devam edebilirsiniz diyordu. Böylece toplumlar sevdikleri, saydıkları liderlerinden olmuyor. Eski düzenlerinin devamında, kendilerinden daha güçlü bir imparatorluk tarafından koruma altına alınıyordu. Eskiden kendi imkânlarıyla yaşamlarını sürdüren, kendi kendilerini koruyan bu toplumlar, daha büyük bir güvenin, barışın içine girerek rahatça yaşıyorlardı. Medine devletinin Arabistan’da sağladığı barış, barışın getirdiği haklar, Arabistan dışındaki imparatorlukların, krallıkların işine gelmiyordu. Zira onların toplumları, Medine devletinin sağladığı barıştan, haklardan uzaktılar. Sömürgecilik anlayışı ile yönetilen toplumlar, bütün üretimlerinin sömüren güçlerce ellerinden alınmasından rahatsızdılar. Muhammed gayri Müslimlerden cizye alacağını söyleyince şaşırdılar. Ancak cizyenin ne olduğunu öğrendiklerinde hayran kaldılar. Çünkü gayri Müslimlerden cizye isteyen Muhammed, cizyeyi her gayri Müslim’den istemiyordu. Cizye sadece savaşabilecek erkeklerden alınıyordu. Kadınlardan, çocuklardan, yaşlılardan, hastalardan, sakatlardan alınmıyordu. Yani savaşa katılamayacaklardan, savaşa katılmayanlardan alınmıyordu. Müslümanlar onlara cizyenin mantığını anlattıklarında dünden razı oldular. Cizye kendilerini korumak için erleri savaşa gitmeyen toplumlar tarafından, koruma karşılığında Müslümanların aldığı bir vergiydi. Bir bakıma savaş için askere alınmayan savaşa gidebilecek gayri Müslimler, parasını vererek savaştan kurtuluyorlardı. Bunu anlayan gayrimüslimler severek cizye vermeye başladılar. Zaten önceki imparatorlar, krallıklar da birçok vergi alıyorlardı. Üstelik vergi alırken, savaş için erkeklerini alıyorlar. Savaşta onları en ön saflarda savaştırarak, öldürülmelerine neden oluyorlardı. Medine devletine cizye vererek katılan gayrimüslimlerin kadınları, çocukları, büyükleri memnundu. Delikanlıları savaşlara gidip ölmeyecekler. Hep yanlarında kalacaklardı. Aslında bu durum Müslümanların aleyhineydi. Gayrimüslimler cizye vererek savaştan kurtulurlarken, savaşların bütün yükünü, bütün acısını Müslümanlar üstleniyordu. Müslümanların aleyhine, gayrimüslimlerin lehine olan bu durum elbette gayri Müslimleri sevindirecekti. Hal böyleyken, tarihi süreçte, bazen Müslümanların yanlış uygulamaları, bazen de düşmanların kasıtlı çarpıtmaları nedeniyle cizye konusu gerektiğince anlaşılamamıştır. Hala bugün bile, Müslümanlar arasında cizye konusunu anlamayanlar vardır. Tövbe suresinin 29. Ayetindeki “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, (bazı meallerde) küçülerek, (bazı meallerde) boyun eğerek kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın” ifadesinin uygulanışını, ne yazık ki yanlış değerlendirmişlerdir. Küçülerek ifadesi aslında Müslümanların iktidarını kabul etmektir. Boyun eğmekte aynı şekildedir. Ayet şu anlamdadır. Müslümanlara savaş açanlar varsa onlarla, Müslümanların üstünlüğünü kabul edinceye kadar savaşın. Üstünlüğünüzü kabul ettiklerinde de, onları savaşlardan uzaklaştırın. Savaşlardan uzaklaşmalarının karşılığında onları koruyun ve korumanın karşılığında da cizye alın. Ne yazık ki bu anlayışı birçok Müslüman komutan veya liderler anlayamamış. Zulmedercesine toplumları baskı altına alarak cizye almışlar. Tarihte öyle rivayetler vardır ki dehşet verici. Bazı komutanlar savaşta esir aldıkları gayrimüslimleri yerlere yatırmışlar. Boyunlarının üzerine basarak teslim almışlar. Sonra cizyelerini almışlardır. Hâlbuki ayet böyle yapanları haktan, adaletten ayrılanlar olarak nitelemektedir. Ali bin Ebu talip tövbe suresinin ilk kırk ayetini okuyunca, ayetin bildirisi dalgalar halinde bütün Arabistan’a yayıldı. Kervanlar yoluyla İran’a, Bizans’a, Habeşistan’a, Yemen’e, Mısır’a kadar gitti. Bu durumdan en çok Bizanslılar etkilendi. Çünkü Bizanslıların egemenliği altında, Araplar, Yahudiler, Filistinliler, Kürtler, Ezidiler, Yezidiler, Rumlar, Mısırlılar vardı. Sayılan topluluklar, Muhammed’in Müslüman olmayan topluluklara verdiği haklara sahip değildiler. Muhammed Müslüman olmayan bu toplumlara daha çok hak tanıyordu. Bölgede yaşayan topluluklar olayları kendi açılarından değerlendirmeye başlayınca ortalık karıştı. Bölgede yaşayan bazı toplulukların Bizans’a bağlılığı daha fazlaydı. Bizans’a bağlılıkta ısrarcı olan toplumların liderleri, hem kendi toplumlarında, hem de diğer toplumlarda meydana gelen bu kargaşalıklardan rahatsızdılar. Kim bilir belki de, günümüz liderleri gibi haklarına rağmen, Bizans’la ikili ilişkiler kurmuşlardı. Hani Müslümanların yaşadığı yerlerdeki bazı siyasetçilerin, ülke yöneticilerin, Amerika ve Avrupa devletleriyle gizli ilişkiler kurup halklarını sattıkları gibi, onlarda halklarını Bizans’a satıyor. Böylece şahısları adına ciddi çıkarlar sağlıyorlardı. İşte bunlardan Suriyeliler veya Şamlılar, iki hareket başlattı. Birinci hareket, çevrelerinde Müslüman olan topluluklara baskınlar yapmaya başladılar. Arkalarında onları destekleyen Bizanslılara güveniyorlardı. Resule gelen haberler, kervanlardan topladığı bilgiler hiç iç açıcı değildi. Müslüman olan topluluklara ağır darbeler vuruyorlar. Mallarına el koyuyorlar. Kadınlarını, çocuklarını esir alıyorlardı. Onlar Müslümanlara yaptıkları şeyleri henüz Müslüman olmamış ama, Medine’den yana olmayı düşünenlere de yapmaya başladılar. Böylece korkutma, sindirme hareketine başladılar. Medine’de yana olursanız başınıza bunlar gelir, gelecektir anlayışını bölgede hakim kılmak için şiddetli saldırılar yapıyorlardı. Tarihlerde bazı Müslüman toplulukların baskılardan dolayı, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa döndüğünden bile söz edilir. Gerçi bu tür haberlerin doğruluğu tartışılır. Ama her ne olursa olsun, bölgenin durumu gittikçe kötüleşiyordu. Arabistan’da Medine devletinin varlığı gittikçe artarken, Şam bölgesinde etki kaybolmaya yüz tutmuştu. Suriyelilerin baskınları Tebük bölgesine kadar iniyordu.
lakin haya ar utanmak öğretilmiyorsa Asalet yoksa bide kötü niyet saygısızlık cirit atıyorsa Hele bide eğitim buysa Yok biz daha fazla almayalım bundan sonrası fazla gelir bize Cem garip oğlu; sanki dingonun ahırında yatıyordu
İşde bütün doğalların canavarları çıkdı" Tuttular" beklediler" beklediler" avlarını Vakdi zamanında" Doğallarların hiç sahipleri çıkmadı Hele çobanların haberleri bile olmadı Peki" bu kendinden bi haber çobanların Gelecekden haberleri nasıl olsun Yavrular gittiler artık gelecekleri yok" son nesiller var