Bir kez daha 'döküldü Su', ve dökülürken burnumda anlam veremediğim bir ahşap kokusu...
İçimde yanan bir özlem, nedensiz. Gelip de söylemek istedim. Bilmem ne zaman okursun ya da okur musun.. dert değil, hissedersin nasılsa, Köprü' yıkılmadıysa.. akıl, gönül, dua üçlüsündesin.
" Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: " Kim ki kardeşim Yûnus'un balığın karnında iken okuduğu bu duâyı okursa, Allah(c.c.) o kimsenin istediğini verir. Sıkıntılı, kederli ânında okuyanın sıkıntı ve kederini Allâhü Teâlâ hemen giderir."
Dost dedik.. tam ihtiyacimiz oldugu anda bir iki guzel kelamina pufff yok oldu. Herkes gibi. Her an gibi.. oyle ya, herkesin öncelikleri baskaydi.. mesguliyetleri, onemsedikleri... bir cumlede nokta bile olamazken, virgul de neyimize.. sadece artik coook yoruldum. Cok. Cok. Cok. Imtihan bitmiyor, bitmiyor imtihan. Allah seni cok seviyor da ondan, diyorlar. Onu da bilemiyoruz ki. Onu bilsem hepsi viz gelir. Ama bilmiyorum. Ve artik yoruldum.
Yazamasam da dua istegini gördüm:) ettim de, Allah kabul ederse.. merak ediyorum nasil geçti? Gerçi sen yaparsın gibi bi his var içimde ama:) bi de ne cabuk vize tarihi geldi ya hu..
oy oy oyy..bunca güzelliği hissetmişken öğleden sonraki vizem nasıl da güzel geçer ( inşâ'ALLAH),, duâ eder misin lütfen :) galiba sanırım kesinlikle çok ihtiyacım var.
kimin daha çok sevindiğini Kalbin sahibi bilir, evet.. emin ol, güzel bir habere çok ihtiyacım olduğu bir anda geldi. kutlu bi haber gibi... güzel dost, güzel insan, güzel Su', güzel nâ-gehân.
Kalbe kalbin yâr eden yâranı bulmaktır hüner Kalbe kalbden yol giden erkânı bulmaktır hüner Köşe taşı yerde kalmakla yerin bulmaz değil Kabil-i tamir olan virânı bulmaktır hüner
Karda gezse ârif-i billâh bildirmez izin Kûşe-i mihnette kalmazsam giryânı hazin Âşık oldur kim muhabbet atına binmeksizin Şânına lâyık olan meydânı bulmaktır hüner
Olmasa ölmezden evvel ölmenin bir sureti Diline almazdı sultan enbiya enbiya bu sohbeti Sen senin başındaki tâcı hümâyı devleti Başına koymuş olan Sultânı bulmaktır hüner
Sen senin kendinden olursan eğer agâh gibi Cânâ cânânı yakın bil mir-i mihr u mâh gibi Atılıp Seyranî İbrahim Halîlullah gibi Nâr-ı Nemrûd'a düşüp gülşeni bulmaktır hüner.
bugün kaç kitapçida arasam da bulamadiğim nazli kitap, ey! sayende uzuun zamandir aradiğim Karakoç'un toplu şiirlerinin olduğu kitabi buldum ya, ne diyeyim. her şey başka şeylere sebep.
bi gün bir kitap arıyorum, hiç bir yerde bulamadım. Sahaflar da dahil. 3 şehirde aradım düşün artık :) güzel olan aramak..bulmayı gâye edip o yolda olmak,,
Sen senin kendinden olursan eğer agâh gibi Cânâ cânânı yakın bil mir-i mihr u mâh gibi Atılıp Seyranî İbrahim Halîlullah gibi Nâr-ı Nemrûd'a düşüp gülşeni bulmaktır hüner.
Babamın kitaplığından aşırdıklarımdan. İnternette olmadığına ayrıca sevindim :) Olur ya bu kitap için yollara düşersin belki. Kim bilir bir kitapçı rafında bekliyordur Seni'.
Hasan Ali Kasır'ın kaleme aldığı " Seyranî " isimli eseri. Bendeki 1984 basımı..kalbinde tarih kokusu olanından,,
"Rastgele" sadece deniz emekcilerine denir bizim inandığımız. O da "işin rast gelsin" diye.. bunlara da Subhanallah denir ki, kalbimize bal süren dost. Kalbimizi titreten an'dır.
Kalbe kalbin yâr eden yâranı bulmaktır hüner Kalbe kalbden yol giden erkânı bulmaktır hüner Köşe taşı yerde kalmakla yerin bulmaz değil Kabil-i tamir olan virânı bulmaktır hüner
Tam 14 yılı geride birakmisken sen gideli, garip bir gündür ki seni ayıran sehirden kmlerce uzakta şimdi. Gonul bagimizla bizi bulusturan Mevlana diyârindan bir guzel huzur ki, Su'yun selamini da ilettik. Bilirim ki vardir güzel bir selami oralara ulastiracak..
Eklediğin videoları şimdi dinleyebildim..şiir için ayrıca teşekkür etmeli,çok güzeldi.
Diğer videodan biraz bahsetmem gerekirse Hz. Muhammed aleyhisselâmı pek de sindirememiş bir yüreği dinler gibiydim. Ve hatta, o, Muhammed dedikçe bir defa dahi salavat getirmediğimi farkettim video bittiğinde.
Hâlbuki Hz. Peygamberimin(s.av) ismi bir yerde geçse ve ben de işitsem yüreğim tirtir titrer ,,
Bir kuytu köşe bildik burayı, köprüaltı cocuklari gibi.. Emanet olsun bu şiir buraya; ki her dinledigimizde, her okudumuzda, her hatırladığımızda başka bir huzur,başka bir hüzün, başka bir yaşama arzusu,şükrü.. kar yağana değin.
"Kar temizler her şeyi. "
Kenan diyârına da binler selâm olsun. Iyi ki fısıldamış zamanında bu şiiri...
Trafikte en beter şey bir düğün alayının arasında kalmak derken, az kalsın bir köpeğe çarpmaya ramak kalmak... "beterin beteri de vardir", bu. O köpeğe çarpsam napardim vicdan azabindan.. sonra düşündüm de işte, insanlari bile isteye öldüren cinsleri.. bir kez daha şükür, bir kez daha "Rabbim Sen koru"
Kâlbimin üstüne konan gül gönlünle bizde öyle çoksun,, benim gül güzeli cânım küsss'üm. Linkler sabah duâları ile âlâkalı idi, merak da edersen diyeyim..dinlerken kâlbimizden geçti isminin de güzelliği,
Michelle Gurevich sesi o kadar hoşuma gitti ki, ayrilamiyorum. Amy'den sonra ilk defa bi ses bu kadar etkiledi beni. Sago dinleyesim vardi sabahtan bu yana, o bile kaçtı:) bildirene selâm...
kalabalık mı kalabalık bi mücevher kutusu var elimde. hani senin şu küpelerin kolyelerin olduğu kutu gibi. bir Elmasım var ki, o kutuda olmayınca çok bi boş geliyo kutu gözüme.
Alıntıladığın bölümü daha evvel okumuştum. Günde en en maksimum 5 saat uyuyan biri olarak, az mı uyuyoruz çok mu bilmiyorum.. Ve fakat buradaki uyku uyanıklık mevzuu da yalnızca uykudan ibaret değil elbet. Geceleri, uykusuz, ama ilim ve ibadetle geçirmek esas olan mevzu..âh keşke.
"İnsanın uykuya sırt çevirmesi lazım. Peygamber-i Ekber uyumazlardı. Eğer Türkiye’de insanlar, Türk insanı, Müslüman insan, Millet-i İslâmiyye’nin insanı, İslâm Milleti’nin insanı, yeniden bir “ba’sü ba’de’l-mevt” sırrını yaşamak istiyorsa, onu ihyâ etmek istiyorsa, yeniden bir ba’sü ba’de’l-mevt’e doğmak istiyorsa, uykuyu kaldırmalıdır. Uykuya düşman mı olalım? Hayır! Uykuya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, politikaya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, hırs-ı mâl ve hırs-ı câha dost olmayalım. Her şeye dost olalım ama paraya dost olmayalım.” F.Gemuhluoğlu
an. la ilk defa sarılmadım vedalaşırken. artık bana ait değil gibi geldi. hoş, hiçbir şey bize ait değil. zamanla daha iyi anlaşılıyor bu. alışmak lazım ama böyle böyle.
Bulanti bulanti diye icimizi bunalttigi kesin, akıcı ve bir o kadar da hastalıklı diliyle.. Ana dilinden okumayi cok isteyecegimiz Sartre. Bakalim H. Ali Toptas'ın derdi neymis..
Yeni yikanmis camasir kokusu, uzaklardan gelen köpeğin uluyan sesi, gözlerimizin taaa içini yakan güneş,yazıp yazıp yarim bıraktığımız onca karalamalar ve özlemiyle kalbimizi sizlatanlarin o güzel varoluşlari... Hepsi hayatin ta kendisi. Hepsi hayat bizi terkedince gidecek.
Ve Köprü'de bunca kendimizinmis gibi bizi guzel agarlayan sevdigim guzel dost.. rahatiz burda.
çok şükür ki, ne zaman birine derdimizi açmaya kalksak, boyumuzun ölçüsünü alıyoruz. böylelikle minnettar da olmuyoruz kimseye^^ ne güzel ne güzel. orman ne güzel.
Bazen unutuyoruz iste, bazen kalbimiz düğüm oluyor da hapsoluyoruz. Yeniden başa sararim korkusu. Ve o anlarda seni sarsan belki hatirlatan birinin varligi... hazine değil de ne?
Su ana dek hep içimden ne geldiyse onu yaptim. Geldiyse dedim, gelmediyse sustum. Icine onu getiren de Sesin sahibi iken, direnmek de n'olaki? Ama samimiyetsizlikten Rabbim korusun bizleri.
Her ne kadar gecesinde uzanamasak da, ki Rabbim en iyi bilendir..sabahına şükür ki nasip oldu gönlün dile gelişi., ve gönlüne ferahlık dilerim dili gönülden zenginim, gönlü dilinden. ki çok şükür ki içine gömmüyorsun sesleri. Cenab-ı Allah'ın güzellikleri gibi hep gözlere temaşa, elhamdülillah.
artık içimden geçenleri de mi okur oldun, be mübarek?:)
hakkaten de sabahtan itibaren çok şey söyledimdi içimden. mesela bu kadar kötü kalkmışken ve tam da dün bahsettiğimiz gibi geç kalmışken, paylaştığın güzellikleri dinleyerek başladım güne. dedim içimden defalarca, "Allah'ım, nasıl bir güzelliktir bu ya.."
:) demek başladın, haydi hayırlı uğurlu olsun, vatana millete ve sana :) mütevâziliğine selâmla:P
ve kesinlikle arada öğrenciliğe tekrar dönmek iyi hissettiriyor, diri tutuyor, düşünmeyi hatırlatıyor insana. iyi yani. geç kalmanın da kendince bir heyecanı yok değil:P
ve ve ve....ilk paparayı da yedim hocadan. Çok mu özlemişim ne üniversite yıllarını :) Derse yetiştiremeyen servis şoförünün sürüş ehliyeti var mı aceba..hayatında böyle başka başarılar da var mı ki merak da ettim.
Neyse ki hoca güzel fırçaladı, , hakettim, takdir de ettim.çok disiplinli, kuralcı ve düzenli...Ama henüz beni tanımıyor, bilmiyor ki beni çok sevecek :)
Ahh ah Beytepe'nin yolları taştan Sen çıkardın beni beni baştan.. diyerek bi türkü ile konuyu güzelleyeyim.
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır”
Amiin amin amin.. ihtimali bile oyle güzel, oyle yurek catlatici ki.. sevsin. Lutfen. Insallah. Cok sevsin. Yüzümüz yok ama istegimiz bu.. seni de cok sevsin guzeller guzelim. Ve bu sozler ki, bugun okudugum bir Hadis-i Şerif'i hatirlatti. Onu da paylasayim,oyle gideyim...
Benim de aklima hep hani "fareler ve insanlar"da bi karakter vardi ya,adını unuttum simdi. Fareyi eline aliyor ve sevecegim derken öldürüyor. Aklima o gelir. Ayarsiz ve tutarsiz sevmeler, asıl sevmeyi bilmemenin vücut bulmus hali. Ben gibi:( oysa sen ne de guzel seviyorsun, hep kararinda. Kim ne zaman ve nasil inandirdiysa sana bunu ve korkuttuysa bilemedim.. ama degil.
:) sesini de severiz sessizligini de (evet burada tek ayağımı kaldırmış olabilirim) Bugün dizimi bile dudak okuyarak izlemeye çalıştım. Sen düşün gerisini:) pek bi nazlı.
O hakka çağıran o güzel sesle kalkıp Rabbimizin verdiği sayısız nimetlere karşı kulluk vazifemizden bir tanesi olan O'na secde etmek,O'na tüm azalarımız ile ram olmak ne güzel bir duygu,ne kadar secde etsek acaba bir göz nimetinin şükrünü ödeyebilir miyiz. bilmiyorum,selam ve dua ile... Ömrünü geçirme boşa, İmanla irfanla yaşa, Bir göz at dağa taşa, Bunca nimet bizim için
kendimize kapanınca sesimizin yankısını işittirememek gibi bir yanım var. bu konuda eksiğim işte. buraya elle tutulur pek çok şey yazabilirim birşeyler yazmak gerekirse. kalple tutulanı tercih edip, pek çok şeye susar gibi, susup duâ etmek her zaman en iyisiydi.
Her şeyin en hayırlısını verenden en hayırlısını diledim. Rabb'im yardımcın olsun, gül güzelim.
Bazı insanlar konuşsa konuşsa, sabaha kadar; biz de dinlesek. Bazı insanlar sussa hep, biz de dinlensek. Bazıları da sussa da uzun uzun, dinlesek soluğunun huzurunu.
Cok bunaldigim bi gun bi kucuk melek göndermişti Duha Suresini.. ama nasil guzel bi ses. Nasil guzel bi Sure.. defalarca dinledim dinledim. Nasil iyi gelmisti.. Rabbim kullarinin eliyle kuluna hediyeler ve belki teselliler, rahmet gonderiyor ya hani.. ne desek eksik..
Yalan olmasin, simdi müsait degil ama eve geçince dinleyeceğim inşallah. Allah razi olsun yaa,ne diyeyim ki.. Elhamdülillah. Kulakları degil, ruhu dinlendirene selâm olsun.
"Vera halinin alameti insanın kendinde on farzın tatbikini görmüş bulunmasıdır ki,şunlardır:
1-Dilini gıybetten sakınmak.
2-Başkalarına karşı kötü zan beslememek.
3-İnsanlarla alay etmekten sakınmak.
4-Haramlara gözünü ve gönlünü kapamak.
5-Doğru konuşmak.
6-Nefsine Allah’ın nimetlerini itiraf ettirmek.
7-Malını hak yolda harcamak.
8-Kibirlenmemek.
9-Beş vakit namazını terk etmemek.
10-Ehl-i sünnet yolunda istikamet üzere olmak.
Ehlullah demiştir ki:
Dünyanın tüm işleri acayiptir.Amma,şu beş şeye aldanan ademoğluna şaşmak gerek:
1-Dünya malına sahip olan kişiye şaşılır.Neden muhtaç olacağı gün için bir şeyler ayırmıyor?(Not:Muhtaç olacağı günden kasıt,dünya değil ahirettir.)
2-Konuşan bir dile şaşılır.Nasıl nefsine itaat ediyor?Allah’ın zikrini ve Kuran okumayı bırakıyor?
3-Sıhhatli,işsiz bir bedene şaşılır.Hep yerken görüyorum.Acaba niçin her ay en az üç gün oruç tutmuyor?Hem gelecekte orucun faydasını niçin düşünmüyor?
4-Yatağını serip sabaha kadar uyuyana şaşılır.Gece kılınan iki rekat namazın faziletini hiç düşünmüyor,gece namazına kalkmıyor,nasıl olur?
5-Allah’a karşı cüret sahibine şaşılır.O’nun yasak ettiğini yapıyor,halbuki bu yaptığı kıyamet günü karşısına çıkacak,bunu da biliyor.Bu halinin sonunu niçin düşünüp de o kötü işten kendini alamıyor?"
Edilen duâları kabul eden Yâ Mücîb hangi ism-i şerîfine sığınsam bambaşka bir şifâsın. Kudretini kalbimizde hissettikçe aczimizin daha da idrâkındayız.
Her şeyi bilensin.. Bazen karşında susup oturuyorum. Tek kelime dahi edemeden. İki yanıma düşüyor duâya açtığım ellerim. Sussam da her şeyi gören ve işitensin. Gönül ferahlığıyla huzurundan ayrılırken bir âmîn düşüyor dilimden..sustuğum bütün duâlar kabul olmuşçasına öyle emin.
Duâların kabul gördüğü en güzel günlerden birindeyiz Elhamdülillah. Ve ben yine huzurunda ağlaya ağlaya gönlümün nûru Peygamberimi düşünürken Hz.Muhammedime (s.a.v) selâmımı götüren, adımı o güzeller güzelime fısıldayan kulunu, o kalbi güzelini, o ALLAH dostunu susmadım da andım. O gül güzelini kazalardan belalardan şerlerden koru Yâ Rabb’im, âkibetini dâim hayırlı kıl, ona sonsuz mutluluklar nasip eyle, ona sağlık sıhhat eyle, sevdiklerine de iyilikler güzellikler nasip eyle, onu her ortamda şerefli ve saygı değer kıl, ona maddî ve manevî zenginlikler bahşet, onu her zarardan ve her kötülükten koru ve emin kıl. Ona hayırlı ve bereketli, uzun ve sağlıklı bir ömür nasip et. Senin yolundan ayrılmamıza müsaade etme Yâ RABB’im. Kalbimizi kıblemizi islâm dini üzeri sabit kıl ALLAH’Im.
ALLAH (c.c) dostlarının Kurban Bayramı'nı cân-ı gönülden kutluyorum. RABB'im müslüman âlemine her şeyin en hayırlısını nasip eylesin. Kalbimizin kıblesi Yüce Mevlâm.
“Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.”
Allah katında makbul teslimiyetlerin olsun.. ve daha nice güzel bayramların.. bayramlar ki, tadımız buruksa da bize Yüce katindan verilen birer hediye.. hiç reddedilir mi..
her ân varlıklarını yüreğimizde hissettiren duâlarıyla, dostların varlığına, nasıl teşekkür edilir inan olsun bilmiyorum. ..biz onlara şükredelim, biz onlara bağrımızdan bağıra bağıra duâ,,
Rabb'im iki cihan ömürlerini cennet âlâ cennet eylesin inşâ'Allah.
geçen sabah uyandığımda alakasızca dilimin ucuna takılan, "birileri yol alır, birileri yolda kalır, kaanun bu" şarkısının sözleri.... yine takıldı tüm gün dilimize. e ama öyle işte.
Bir insani güldürmek, dünyayı boyamak gibi yedi renge. Hele ki, o insan anneyse.. ki elbet ağlanacak günlerin ardi gülünecek, gülünecek günlerin ardi ağlanacak.. hayat hep böyle olmadı mı.
Lise yıllarında okuldan çıkar çıkmaz eve koşar adım gelirdim. Yollarda hiç düz yürüdüğümü bilmem. Kaldırımları hoplaya zıplaya hep başka bir ritimle, dilimde şarkılarla yürürdüm. Tanıdık esnaflara, ki çocukluğum bildiklerimdi her biri, selâmlar verir işlerinde bol hayırlı kazançlar dilerdim. Eve geldiğimde, annem kocaman bir gülümsemeyle açardı kapıyı. Hayatımda bana açılan en güzel kapıdır, annemin gülümseyen yüzü.
Okuldaki her şeyi anlatırdım; kızım yeter artık diyene kadar güldürürdüm onu. O güldükçe sanki dünya gülerdi gözüme. Şimdilerde ne anlatsam gülmüyor gözleri.
Biliyorum duâlarında olduğumu..bu yüzden içimin sızısını hisseden içine sığınışım...Allah (c.c) bin defa razı olsun Senden. Varlığın ki hep güç veriyor. söyleyim istedim..
'hoş görmediğini' düşündüren bi şey yok elbette gül güzelim..olur da ben farkında olmadan incitirsem kelimeleri diye yazdım.
Hoş görmediğimi düşündüren her sözcüğü sil; ki hatadır, yanlış anlamadir, yanlıştır. Iki gündür eskisine nazaran çok daha fazla duamda ve aklımdasın. "Sen iyi ol da..." cidden tatsız olan şu dünya, nasılsa ve cok şükür ki geçici.
Henüz akşamından çıkmış gecesine yolcu olan gün; illâki yorgundur. Keşke yorgunluk yalnızca bedende olsa, biraz dinlenir, biraz -belki birazdan fazla- çay içer, geçerdi.
Nasil bir gun oldugunu bilseydi, böylesi bir günde bu kadar karışık bir şey yazma ve hatta yazıp da 'ohh kurtuldum' rahatlığında olabilir miydi, bilemiyoruz ama içini içimizde hissedip icleniyorsak; anlamayi, en azından çalışmayı göze almışız demektir.
:) incelik otobüsüne binmiş gibiyim. ilk durak duraksamak, sonra düşünmek, üçüncü durak şaşırmak ve son durak da(saniyorum ayri) gülümsemek. Iste orda inmiş gibiyim:) ilahi!..
Gönle değmez olur mu, gönül dostlarının ettiği duâlar..Allah ( c.c) râzı olsun. Rabb'im, dostların ettiği duâ'nın misliyle iyiliğini ve afiyetini, duâya yolcu olan dostların ellerine ikrâm etsin inşâ'Allah.
Nedeninden nicininden gectik, iyiliğinden kötülüğünden de.. anımız anımıza uymuyorken.. biz asıl ne denli derdimize düştüysek, anlayamadık bile sevdiğim guzel gönlünü golgeleyenleri.. gözlerinden öperim senin. Bilinsin ki, Su'dan sebeplerle buralardayız. Her şey geçici. Baki Olansa zaten belli.
Yollara vurduk kendimizi ki, yolculnun duası gönlüne deger inşallah.
Öyle vurucu noktalar ki, hangisini yazsan bir eksiklik.. ama tabi son durak, ölüm üstüne, "Bütün dertlerin bittigi yere gidecegiz diye dertlenmek ne budalalık!"
Alışkanlık üstüne, "Gercekten alışkanlık pek yaman bir hocadır ve hiç şakası yoktur. Yavaş yavaş, sinsi sinsi içimize ilk adımını atar; başlangıçta kuzu gibi sevimli, alçak gönüllüdür; ama, zamanla, oraya yerleşip koklesti mi, öyle azılı, öyle apansız bir yüz takinir ki kendisine, gozlerimizi bile kaldirmaya izin vermez."
Yaşamak sanatı üstüne, "Kendinden dışarı çıkmak, insanliktan kaçmak çılgınlıktir; buna gayret edenler melek olacaklarına büsbütün hayvanlasir, yukselecek yerde alcalirlar. Insan bilimlerinin en aşağıligi da bence en yukarılarda dolaşanidir. Iskender'in en küçük, en bayağı yanı tanrilasmak, goklere cikmak hevesine kapilmasidir."
Hayati boyunca tek bir kitap yazıyor. Yani aslinda kendini buluyor ve yaziyor. Bu kadar değeri belki de bu yüzden. Elbette ki bu kişi Montaigne. Okunup birakilmayacak,hele hele ki küçük yaşta okuyup da tam olarak anlasilamayacak bir kitap kendileri. Her satırı bir ayri kıymet.
Kırmızıya boyanmış ahşap masa... Boyası kurumadan kaldırılmaya çalışılmış olmalı ki, kenarlarında parmak izleri. Baskı gibi. İç içe labirentler. Insan karmaşık bir varlık, çöz çözebilirsen. Parmak izlerimizle bile kanitsal.
Her şeyin ve herkesin iyi tarafını görmeye çalışmanın en büyük eksisi, körü körüne yanılgıya düşmek oluyor çok zaman. Oysa bizler gözü açık da olmalı değil miyiz? Zihnim allak bullak. Biz insanlar neden orta yolu tutmayiz?..
Söz çok güçlüdür, evet..ve şu yazdıklarının hepsi de apayrı tesirlidir. Ama hiçbir söz hisler kadar tesirli değildir, bunu da biliriz. Bazı şeyleri dile getirdiğimizde sanırız ki, sözlerimiz de bizim kontrolümüzde. Hâlbuki O, sesin de sahibi, O lütfetmezse, çıkar çıkarabilirsen tek bir nefesi.
‘kabalık’ diye nitelendirmişsin ya, yüzüme tuttuğun aynada bana tecelli edeni bilseydin ‘ kalbinin inceliğinden’ benim gibi kendin de öperdin. Bilseydin hangi perdeleri araladığını...hem bütünü görmeye çalışmak yerine, ufak şeylerde mi kırılıp dağılalım.
Gönlüne serpilecek su benim elimde değildi ki yazabileydim o esnâ. Ne yazsam yavandı. Ve ben, kalbimin ırmağında yıkamadan kelimeleri, nasıl sana sunabilirdim. Sen bunu hissetmez miydin? Öylesi bi yavanlığı. Ne yazsam boştu, duâ etmek tek çare iken yazmaya lüzum da yoktu. O ruh hâlinde yazdığım her şey yalandan bi teselliden ibâret olacaktı. Senin teselliye ihtiyacın yoktu ki; senin ‘inanmaya’ ihtiyacın vardı. Rabb’imin merhametine ve rahmetine.
ve işte... Rabb’imin merhametiyle nurlanan o çocuklar mı, yoksa şarkılardan düğünlerden bahseden biz mi acınacak hâldeydik derken içimden, ekranı kapatıp bir duâya yol aldık. En güzeli ne biliyor musun?, Ben henüz duâyı ederken ve henüz âmîn dahi demeden bin lütufla kâbul edilmiş.Kimim ki ben.
Allah (c.c) Senden râzı olsun. Sen zati eksik değilsin ki bizden,,
Dün Ahmet Kaya dinlerken, nerden çıktı önüme bilmiyorum. Artık boş hüzne izin vermeyen Allah'a şükürler olsun.. İzledim izledim izledim, senin girip onları yazdığının farkında değildim. O ruh haliyle yazdıktan sonra fark ettim, sana karşı kabaligimi, affet:(
Aslinda bakarsan bir cesit medetti, ki o anda beynimde dolanan akrepler sokuyordu her yanımı,istedim ki bir iki gönle su serpen bir seyler yaz. Hani yazarsın ya sen, birkac cümle dua, şimdi olduğu gibi ümit yeşertici şeyler. Ama yok, çıktın.. Hüznün yaninda bir de acaba "yine bu bencilligimle gereksiz yere kalbimini mi sıktım" sorulari kesti beynimi. Hani sonucta simdi napabilirdin, sadece izleyip içine alemler otururdu senin de, ben gibi. Üstelik ne de güzel bir halin vardı. Benim de utancım arttı da arttı. İçim büyüdükçe büyüdü. O anlarda beden dunyaya sığmaz oluyor ya hani..
Kimseye medet ettirmeyen Allah-azze ve celle- kendi başının çaresine bak der gibi, bir de ezanlarla göğü yıkayınca dağıldı tüm bulutlar. Birden bir ferahlik geldi yüreğime, ezanlar okunurken bunlara sebep olanlara da bir guzel kallavi dua.. Dedim, "evet, bunlar var ama hep olmadi mi.. bu dünyanın bir de öte tarafı yok mu? Bu çocuklar şimdiden orada türlü ikramlarla ve gülen yüzleriyle bu zalimlere acıyarak bakmiyorlar mi? Asıl kaybeden onlar degil mi?" Hangi acı olursa olsun, içine gömülüp de çırpınmak aslında dunyaya ne kadar fazla değer verdigimizin bir kanıtı gibi sanki. Sanki hic ölmeyecekmişiz, herkesin yaptığı yanına kâr kalacak gibi.. Iste insan çocuklara ayrı bir üzülüyor, bir de elinden bir şey gelmeyişine. Sonra ablamın bir cümlesi geldi aklıma. Annesi, babası trafik kazasinda ölen bir cocugun haberi vardı yillaaar önce. Kahroldum. Dedim," ne yapacak bundan sonra? Nasil dayanacak", ablamın cevabını hic unutmam,"Sen Allah'tan daha fazla mı merhametlisin ve onu daha fazla mi düşünüyorsun Ayşegül? Elbette bunu veren Allah" Evet, hâşâ ne Allah'tan-azze ve celle- daha fazla biliyoruz,ne de Allah'tan daha merhametliyiz. Allah izin vermese, hangimiz bir adım atabiliriz? Hepsinin sırrı, elbette O'nun katinda saklı. Ama bunlari veriyorsa Allah, bir degil cok nedeni var ki,simdi uzulen iki dakika sonra unutan bizler kalkip da merhametlilerin en merhametlisine, "tanrım, neden buna izin veriyorsun,artık dayanamiyoruz" gibi cümlelerle sadece iki yuzlulugumuzu arttırıyoruz.
Hem baktık, cocuk multecilerle ilgili ne de guzel calismalar var. Al sana tepside sunulmus şans.. duamız ve gayretimiz inşallah bol olsun. Yoksa onlara soruldugu kadar, bize de sorulacaktir bunun hesabı.
Tabi son olarak.. icimizde birden bu rahatlığa sebep olan bir şey daha var ki, sanki "bir dostun habersiz edilen duası" gibi geldi.. Yoksa birden bu duygu geçişi görülmüş şey degildir hani bizde.. bilmem, öyle bir his doğdu işte içime.. ki, secdeye değen o güzel alından insallah biz de nasibimizi almışızdir. Bana kırılmadıgin ve gece yazıp da sabah bunları okuttugun içinse, bil ki yüreğime yine güzel güzel sular serptin ellerinle. Eksik olma^^
Şâyet bir müminin ezilen bedeninde ezilmiyorsa yüreğimiz, onun kalbinin atışında çarpmıyorsa kalbimiz, onun korkularına sarılmıyorsa kollarımız, onun eksik lokmaları, düğümlenmiyorsa boğazımızda, o vakit bizdeki ümmet kavramını bi sigaya çekmemiz gerekir.
Sen bu hüznünü yazarken şu esna, bugünkü yazdıklarımın utancına bulandı yüzüm. Düğünden davuldan bahseden yüzümde bir tebessüm ile aymaz aymaz bir iki cümleye değerken harflerim bundan da apayrı utandım. Kapatıp ekranı değince alnımız secdeye; hüzün kıskanılır mı, kıskandım da hüznünü. Hüznünün mutluluğunu hissetim yüreğimde.. Acıyan ve bir acıya sancı duyan bir yürek kadar asil bir başka yürek daha yoktur nazarımda.
Birbirine aşina duygular, birbirine aşina sınavlardan geçirir de insanı. İyilik iyiliği tanır; kötülük kötülüğü, tanır bir yerlerde birbirlerini. Biz ihlâsla kendimizi mazlumun âhının yanında bulalım. İnşâ’ALLAH elimizin uzanamadığı yerde yüreğimizin mesafesinden duâlarla yakınlaşırız. Duâ’nın öyle bir gücü vardır ki… Hiçbir zalim bunun önünde duramaz.
İnanç, bir zerre dahi olsun ye’se düşmeyi kâbul etmiyor. Rabb’im var; var mı bundan ötesi. Her şeyi Yaradan, her şeyin tek sahibi.
Ve evet, bize bu hayatı lütfeden Yaradan'a şükürdür; zalimin karşısında inadına yaşamak, inadına dimdik ayakta imânla , inançla durmak. Zalimin karşısında bunu kalbinden geçirmek dahi zulme atılan bir ok gibidir.
Rabb’e kulluk için 'varım' demek; zalime atılan, hedefe tam isabet ok.
Yok yok yok, ALLAH azze ve celle varsa; ümitsizlik asla yok.
Böyle bir dünyada yaşayıp da napacaz? Bunlara nasıl dayanacagiz, nasıl verecegiz hesabını? Boğuluyorum. Bunlara tanıklık ettiğimden dolayı da utaniyorum.
Mahalle düğünleri davul zurna olursa bir yere kadar katlanılabiliniyor, gürültüsü itibarıyla. ve lâkin bugün sabahtan beridir bir hüzünlü ezgiler ki düğün yerinde, bir ara gidip " bi ölen mi var " diyesim geldi. hani demem o ki Ahmet Kaya iyi geldi. Her ne kadar sen de hüzünden açmışsan da balkonun kapısı, olsun...
"Ne güzeldir, aşk bu değilse, nedir.." diyerek paylaştığın filmi izledim dün gece, daha önce açmamıştı linki. yeniden denemek gerek demek ki bazı şeylerin vakti için.,
ve dün gece tam vaktiydi :) Yalnız ben söyleyim o çocuk Afganistan'a da gider :) Aşk böyle bir şey miydi; adımımızın toprakta bıraktığı bi iz..işte o son sahne bi Şiirdi.
film için teşekkür ederim, bu gönül fakirini zenginlediniz yine gül güzeli...
Çok sıcak bir seherdir, birden yağmur ciselemesi sesi duyarsin. "ama nasıl olur bu havada" dersin, etrafa bakarsin, hiçbir ıslaklık da yoktur. Ama o anda o guzel saatte nasibini aramaya çıkmış bir köpek görürsün. Ince tirnaklarini asfalta vurarak yürür, incecik sesi sanki yagmur ciselemesi.. o anda o kopegin ayaginin altinda yağar yağmur, gittigi yerde bulur bereketi..
Saat 21 civarı, Kurtuluş parkı.. önümdeki adamın yürüyüşü benziyor muydu sana, ben mi benzetmek istedim... Boğazım düğüm düğüm. Allah'im bu nasıl bir sürgün..
sabahları hep o enerjik ve güleç yüzüyle odaya girip, suya sıkıp da içmem için yarım limon veren güzel insanlar da var. hâlâ var, böyle inceliklerle günümüzün güzel geçmesini sağlayan insanlar. Çook şükr. yarım limon, gönül aman:)
ah benim güzelim, güzel dostum, sevincim... böyle boğulduğumuz anlarda bir iki kelâmı bile sayfalar dolusu anlam taşıyanım ah... koşturmacalar arasında nefesim..
o kavak ağacını, domatislerini, kolyelerini, küpelerini ayrı ayrı severim. kavak ağacı olmazsa belki bir Samsun yolundaki Kutlu Düğüm kavşağında benzinlik istasyonunun hemen arka tarafındaki arazide vücut bulan kayısı ağaçlarının gölgesinde, belki ümit dualarımızla yeşerttiğimiz bir Çınar ağacının gölgesinde, düşüncesi bile güzel dileğinin... sağ omzuna bolca hürmet ederim, meleği çok olsun. bi de her daim hatırda tutsun oraya konup yaşayanı,,, ^^
bir de bugün adın birkaç kez geçti dilimin gönlünden. Kavak ağacı gölgesinde yudumlarken çayın demini, şiirindeki gibi iki kavak olmasa da; bir kavak ağacı gölgesinde iki kişi olmayı diledik..bir diğer ânı sağ omuza verdiğimiz bi selâmdı..daha derin daha mânalıydı,,
Dostun tavrının net olduğu yerde şüphe nasıl edilir ki... ve kalben teşekkür ettimdi., İncitmek yâhut incinmek mevzu dahi olmaz böylesi durumlarda.
...biraz geç yanıtladık, okumamıza rağmen. bi takı kutusuna bir sürü kolye küpe doldurup ağzını kapatmışım. O kutuyu elime alıp takılara bakarken gördüm ki hepsinin zinciri birbirine dolaşmış. Kolyeler küpelere karışmış, küpeler zincirlerine kolyelerin... Anlayacağın onları çözmekle uğraşıyordum, ondan hemen yazamayışım.
Bahsi geçen gruba tavrım net,kanalda çıksa değiştiririm. Dinlemedim ama oyle diyerek de senin guzel gönlünü incitmek istemedim. Madem artik senin de tavrin bu, soyliyim de için rahat etsin:)
hiç bilmediğim bir şarkısıydı..ân itibarıyla duman benim için duman olmuştur. daha da dinlemem. Sen de dinleme, var işte herşeyde bi hayr var. Canımın içisin sen var ya...ALLAH râzı olsun senden.Gönlünün cenneti hep ne güzel, şu karşımıza çıkardığın güzelliğe bak...
dün nasıldı bi yağmur sellere karıştı, insanın bulutlara özenesi gelmiyor mu, geliyor elbet..Bütün sevgisini, bütün saklısını, bütün öfkesini aktı.. daha da yetmemiş olmalı ki bir saat yağan şiddetli yağmur sonrası doluya döndü öfkesi..şu esna öylesi bi güneş açmış göğe, gözlerince parladı işte...
hepsi b.uydu, akıp gidicek herşey. güzellikler, güneşler kalsın geriye,,
sürekli eleştiren, bu ülkeyi beğenmeyen, şu şöyle bu böyle deyip de çözüm üretmeyen tüm tiplere başka bir ülke bulmalarını tavsiye edesi geliyor insanın. aynı yemeği yemekten bıkmadınız mı yıllardır acaba?
Özlemin en en koyu hali neyse, O mübarek yerlere duyulan da o'dur. Akla düşürür de bir duru dost, belki bir koku, belki bir ses; birden zaman durur. Öyle.
Yalnız ne yalan söyleyeyim Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün açılış günü üzerine ezoterik bazı göndermeler yapılırken babamın " Malazgirt Savaşı'nın kazanılması da 26 Ağustos' du " demesi yüzümün kızarmasına yetti...zira benim hatırladığım 1071 den ibaretti :(
İzlediğime son derece memnunum. Derin Analiz'in konuğu Ertan Özyiğit bunca daralan yüreğimize su serper gibi ümitvari konuştu ya... Öyle görünüyor ki bu aralar biraz da olsa olumlu cümleler duymaya ihtiyacı var yüreğimizin.
"Madem her yer kapalı, kapatmayın bari balkonları" diyoruz, dinlemiyorlar.. yüze fondoten sürüp gozenekleri kapatir gibi, balkonlari camlarla siviyorlar. E nasil nefes alsin evler?? Halbuki bir Sezai Karakoç az şey değildir.
Türlü acılarla evcillestirilmeye calisiliyorsun ama hicbiri yalnızlık kadar ehil değil bu konuda. Öyle bir yalnızlık ki, kalabalıkla ilgisi yok bunun. Tamamen içsel. Tamamen başka boyut.
Insan değişiyor. Önceden tat verenler artık anlamsız bir çöp yığınına dönüşüyor. Sorguluyorsun, düşünüyorsun, bilmem belki de büyüyorsun. Bunun kederi dayanılmaz. Eski vurdumduymaz günlerini, düşünmeden gülebildiğin anlarını özlüyorsun ama yine de bu sancının tadına doyum olmaz.
Çocuk düşerse ölür çünkü balkon Ölümün cesur körfezidir evlerde Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların Anneler anneler elleri balkonların demirinde
İçimde ve evlerde balkon Bir tabut kadar yer tutar Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen Şezlongunuza uzanır ölü
Gelecek zamanlarda Ölüleri balkonlara gömecekler İnsan rahat etmeyecek Öldükten sonra da
Bana sormayın böyle nereye Koşa koşa gidiyorum Alnından öpmeye gidiyorum Evleri balkonsuz yapan mimarların
Küçücük bir bebek, masum bakışları ve şaşkın halleriyle hâlâ irtibatta semavattakilerle, belli ki.. bebeğin hüznü içimizde saklı. Anne babasına olan öfkemiz de.. dünya daha iyi bir yer olabilir miydi bilmiyorum ama biz kötüyüz. Bazen, ne çok benciliz. Biliyorum. Mümkün olsa da yutsak o bebekleri, içimizde güvenle kalsalar mesela.
Odanın içinden balkona açılan kapının hemen yanında bir berjer..yine bu berjerin bej renginden deri kolluklarına salınıveren ve rüzgârın esişiyle sarılıveren perdelerin tülü.ruhun en gülümsediği köşelerden biri işte... an itibarıyla, rüzgârla perdelerin dansını izlemek.
Biz küçükken bu ufacık kutunun açılmasına annem müsaade etmezdi. Kendisine ait sırları saklarmış gibi anahtarını da saklardı. Kimi geceler, -her nedense hep bir kış gecesini anımsatır da bana- elinde bu ufacık kutu, ikili koltuğun bir köşesine oturur, ayaklarını koltuk boyu uzatırdı. Yorgun ellerine aldırış etmeden, kutudan çıkardığı iğne ipliği ve bir sürü düğmeyi döker ortalığa, babamın gömleklerini bir bir elden geçirirdi. Hangisinin düğmesi eksik yahut gevşemiş ilmeği,hemencecik dikerdi..ara ara babamın ela gözlerle onu süzdüğünü yakalar, tebessüm ederdim.
Gece gece aynanın önünde duran kutuya ilişiyor gözüm. Ahşap oyma kutu, küçük bir çeyiz sandığını andırıyor âdeta. Sandığın dibine düşmek istermiş gibi açıyorum kapağını yavaştan. Efsûnlu bir açılış olsun istiyorum her nedense. Ne bileyim kapağı açınca meselâ içinden bir ışık huzmesi gözlerimi kamaştırsın, gibisinden…
"Maviyi soruyordun,gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi Bir renk değildir mavi huydur bende Ve benim yetinmezliğimdir Ve herkesin yetinmezliğidir belki Denecektir ki bir süre Ve denecektir Bir akşam üstünü düşünmek bir akşam üstünü düşünmekten Başka nedir ki"
Sessizlikle suskunluk arasındaki uçurum... Sessizlik bir yanı eksik çocuk gibi, yitik. Suskunluk asil ve âsi, "biliyorum fakat susuyorum" der gibi, inadına.
"Dönüyor jant, kaymak yolların üzeri aşınmış Evlerine üçer beşer, çoluk çocuk Sokak lambasının altında mavi duran eflâtun hırkam, Ah hatırlar mı anneme sorsam Bir de aklımda çınar olma ihtimali
"Duvar dibimde iki kavak Zincirleri kırıp kaçmış iki kaçak gibi salınıyorlar Özgür Hayat size rüzgar, bize kurutulmuş domates konserveleri Çocukluğumun bacakları hala babamın boynunda asılı Babamın boynu on dört dal kayısı "
"Hep biraz daha uzak, az biraz Serin avurt cumhuriyeti Gölgemi saklarım kayıp ormanlara Bir köpek gibi garantici Güneşli günler için, kaybedip teslimiyeti "
Savunmasizsindir, ağır gelir hayat, bunca yükün altında ya vakitsiz' , sonra o sesi duyarsin; müşfik, sevgi dolu, en güven, en karib. Graham Bell'e hürmetler.. annedir, candır, cok şükürdür, hep sükürdür.
Ah terzi amcam ah.. ne sen beni tanırsın, ne ben seni.. onun için "aslında şu kadar ama, sana bu kadara olur" lafına ne sen inanırsın, ne ben. Dümdüz söylesen ya:)
"Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı Bakıp kapatıyorlar Geceye giriyor türküler ve ince şeyler"
Şaşırmak sevgi sebebi sanırım, ki sevgi bitince insanın hiçbir şeye şaşırası da gelmiyor. Ondandır dileğim ki, -iyi anlamda- şaşıracak şeyler bitmesin. Mesela paylaştığın bu türkü biricik annemin en sevdiği iki türküden biridir ki, "anneee, bir sürü iç açıcı türkü var bak" diyerek kaç kere CD hazırlasak da asla vazgeçemediği, günde kaç defa dinleyerek bizim de içimizi şisirdigi türkü:))
Bir de "özlemiş miyiz" diye sormuş ki, ne kadar 'çok' özlendiğini bilmeden. Olsun. Değil mi ki gül diyarında gezdirdik adını dilimizde, ondan bunca huzur ismini anınca.. şükür.
<<İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).>>
Al-i İmran,3/160
"Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler."
şimdi ben buna da şaşırmak istemiyorum ya artık, şaşırmayacağım..hani şu yoldayım diye dinleyemediğim, eklediğin linki açtım, dinliyorum şimdi Kıvırcık Ali'den..sonrasında dinlerim deyip de dinleyemediğim o esnâda arabanın radyosundan Kıvırcık Ali dinlemedeydim :) sen şimdi "erdim " deme yine :)
bak hem de şunu: https://www.youtube.com/watch?v=iSUAioTBevg
Şöyylee dip köşe temizlik yaparken her tarafı iyice dağılmıyor mu evin, kaçıp gidesim geliyor kendi evimden:/ uzun atlama, engelli koşu, ne ararsan var.. olimpiyat oyunları izlemiyor, adeta yaşıyorum.
Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim "Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil Nasıl yürür özsu dal uçlarına Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü Yitik ceren arayı arayı anasını buldu Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı Ağustos dindi Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar Ve onların yoğun boyunlu kadınları Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz Senet senet satılmadan önce Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp Tanrı parsellenip kapatılmadan önce Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin.
Be hey benim cânım, cancağızım.. memleket yollarında arkandan su döküyorum ki, su gibi açılsın Su'yun yolu.. hem selâmetle gidip cabucak dönesin ki şehrim eksik kalmasın, zaten alacak nefes de azaldı. Daha da azaltmayasin dost yokluğuyla. Balkonun özler seni sonra:) hep ondan.
Sabahtir, yeni bir gün degil yeni bir hayat, yeni bir mühlet, yeni bir şükür kaynağıdır.. haydi Bismillah deyip, kuşların rızkını aramak için dağıldığı gibi, dağılma vaktidir kainat ayetlerinin sayfalarında..
Bu aralar malum sebeplerden isler cok daha yogun, öyle ki cumartesi de calismak durumunda kalabiliyoruz.. ve yanina bir de muzik acayim dedim, baska baska muzikler geldi hatra ama sonra "sevdigimin sevdiği" dedik, 'oy dili dili' açtık, onunla guzeel guzel çalıştık şükür ^^ ve ben senin cigerini seveyim, "irfani,muhabbeti, dostlugu, gözyaşını" bilen ciğerini..
Bazi geceler annem acilde nöbetçi olurdu, e tabi gece göremezdik. Sabah erken kalktigimiz ve o sabaha karsi geldigi icin de yeni yatmış olur, sabah da göremezdik. Ama sonra mutfaga gidip masanın üstünde bazen ekmek arasi bazen değil, hazırlanmış ve özenle paketlenip yanına da küçük bi not yazılmış o kağıdı görür, nasıl bir huzur ve mutluluk kaplardi içimizi.. şimdi sabah kalkıp 176'yi ve ismini görünce benzer bir his doldu içime..(gerci biri yok ama olsun:) )
bi süre düşünsem de bahsini ettiğin türküyü hiç bilmediğimi farkettim.biraz yağmur biraz balkon biraz gece ile meşgul olan zihnime takılmadı da değil, 'neydi acaba o türkü ' diye... sonrası, vakitsiz bir türkü dolandı dilime " bugün benim efkârım var zarım var" . geceye karıştı sesim. gel şimdi sen buna ne dersen de...
tut ki bir yalnızım ben tut da kurtulayım bu soğuk bahçeden hızla geçti günün arzuları hızla geçti gecenin dinmeyen anıları sabır taşını ikiye böldüm geçtim binbir acıdan umuttan
Gozlerimize uyku dusmesinden ziyade, bir Batı Şeria'li hocamiz var ki, sizden iyi olmasin, pek bir disiplinli:/ Gec kalmamak icin çabam, yoksa uykumuzu dosta elbette feda ederiz, bunca ozlemisken hem..
ben de cok severimmm.. naaptin gece gece. bi de bana der.. offf.
Tabi ben sana yarim yamalak arapcamla bi seyler yazmaya calisip, sonra vazgecene kadar sen bu türküyü paylasmissin. Yani ben son yazdigimi senin yazdığını gormeden gönderdim, ayibimin kusuruna bakmayasin.. oy, amma uzun olmus aciklama da.
Ee her daim gündüzler geceleri ferahlatacak değil ya...gecelerin de gündüzü sırtlandığı ânlar olacak illâki, bazen kıpırdamazdır yerinden yıldızlar, olsun. bazen yerler gökler susar da susar, olsun... İyi ki var' lar şu yıldızlar.,
Sizin oralarla bizim buralar biraz aynı zannımca:)
Cok kötü bir gündüzün dönüşünde, gece arabadayim. Sehirlerarasi yolculuk.. Ben kullanmıyorum, arkadayim. Gökyüzü igne atsan yere düşmeyecek derecede kalabalık yıldızlarla. Ayı, galaksiyi izliyorum. Pespese iki yildiz birden kaydı o gece. Ve yuregimde o yıldızların ferahligi hala saklidir. Yani sanki bir cocugu avutur gibi iste.. ve evet, bir yıldız kaysa simdi mesela.
Her sabah göçmeden önce son çalıştığın dersanenin önünden gecmek, ki artık o da kolej oldu. Ben baska baska şehirlerde düşünürken döndüğümde karşılaşma ihtimalini, sen o betonları arşınlıyordun ha! Ve artık döndüğümde sen yoktun, karşılaşma ihtimali de... Her sabah işe giderken senin son isyerinin önünden geçmek.. anlamını bilemezsin. Bu şehir artık büyük yük.
Mürdüm moru nikabıyla içeri adeta bir kuğu gibi süzülerek girdi. Daha on dokuz yaşındaymış, on dokuz. Ürkek ve kararsız sesiyle tasdikledi.. Daha bu yaşta, hem de bu şehirde... Bir tek gözleri görünüyordu, ki çok şey anlatıyordu, zaten çok sözcük de sarfetmiyordu boşa. Sesini de, ismini de, cismini de severim ben senin..Güzellik bu.
Aslında bu türkünün sozlerini 7 Ağustos'taki demokrasi mitinginde Cumhurbaşkanımız şiir olarak okumuştu, cok sevmiştim ben de, baktım bu türküymüs. Dedim guzeller guzelimle de paylaşayım ^^
Tuhaf hisler bunlar oldukça tuhaf; ne iyiyiz, ne çok kötü.. iyi ile kötü birbirine ne kadar da yakın duygularmış hâlbuki. Sanki iç içe geçmişçesine. İyiyim, desen; iyiliğinden utanır gibi.. kötüyüm, desen; kötü olmaya hiç hakkın yok, buna vakit yok gibi.
"Dayanilmaz acılarla geçmiş bir çocukluktan sonra, tüm büyük şeyleri, her zaman için En-Büyüğü sunduğu halde, son yıllarımda, nasıl olup da ona arkamı dönmüş ve her şeyi insanlardan beklemişim!.."
"Sevi (aşk) benim için bir çaba, bir ödün, surmenage. Yalnız Tanrı'yi sevmek, öyle zor gelmiyor. Çünkü Tanrı 'yi sevmek demek, ortaya çıkmak, gitmek, gelmek, dinlenmek ve tüm bu işleri yaparken Tanrı 'nin ustumuzdeki sevgisini duymak demek."
Elbette Muhammed gelecekti. -Siz "Christus" telefonunu çevirip "hey, kim var orada?" diye sorup sorup yanıt beklerken, ulu dağları yarıp geçen seller gibi meydana çıkan ve kendisiyle her sabah rahatça, doğrudan konusabildiginiz Tek Tanrı 'yi, Allah'i getiren Muhammed...
"Kur'ani okuyorum, bana söylediklerine, yer yer, öyle katılıyorum ki, içimden (var gücümle bağırarak) onun sesine katılmak geliyor orgun içindeki rüzgar gibi"
Bir yazarı/şairi okumaya başlamadan önce, onu ve yazdıklarını anlayabilmek için, başkaları tarafından yazılan biyografilerinden ziyade, kendisi tarafından yazılan mektuplari varsa, onları okumaktan daha guzel bir yol var mıdır bilmem.. mesela "ben cevresinde hep, daha yetişkin çocuklar olmasını isteyen bir çocuğum" diyen Rilke de o arayistan nasibini almış. Kimbilir bu mektuplari okumasak, onu yanlış taniyabilirdik. Ha, bulmustur bulamamıştır, orasi Hâdi olan Allah' a kalmıştır.
Herkes bir arayış içinde ya da eşiğinde.. ama bilerek, ama bilmeyerek.. kimi ulaşıyor ufka, kimi boğuluyor kimiyse bir ömür ne aradığının bilincine varamıyor. Bi kısmıysa arıyor ha arıyor. Belki yanlış yerde, belki de ta başından ona da bıkmadan usanmadan sadece aramak görevi veriliyor. Hangisi aksi nasıl mümkün olsun?
:) Allah muvaffak etsin öğrenci bağyan.. hangi bölüm bilmiyorum ama eğer Beytepe kampüsündeyse de ayrıca Allah kolaylik versin:) okumak bi hastalık gibi galiba, ben diyorummm bitmez bu öğrencilik ^^
bi film izlemek istiyorum; insanların yüzünde mutluluk olsun ve bu bir rol olmasın. siyah atlar olsun, dörtnala koşan kaplan olsun, rüzgârla yarışan kuş olsun, kanatları göğü kaplayan yunus olsun, okyanuslaar aşan
at, kaplan, kuş, yunus birbirine dost olsunfilmin başından beri.film sonsuz olsun,
Birazdan yine gelirler kocaman kamyonun ardında 3-5 adam. Gizli kahramanlar gibi hizzzlica tertemiz yapar giderler sokağı. Hem onlar nasıl güzel sırdaştir. Neyin kim tarafından oraya konulduğu onlar icin hic önemli de degildir hem. Onları izlemeyi de, onları da cok seviyorum.
"Kalbini ve dilini doğru tut. Allah'a kullukta kusur etme. Sakın gafil davranma. Yarınki işini bugünden düzene koy. İyilik veya kötülük, her şeyi Allah'tan bil. Neye ihtiyacın varsa Allah'tan dile, bil ki sana yardım edecek başka biri yoktur. Bugün de yarın da aziz olmak istersen Allah'in yasaklarına uy."
Ne kadar sade ama ne kadar dolu. Okunmalı mutlaka, öyle güzel.
Defter kirli,yazma. Sokak kirli, dolaşma. Hayat kirli, yaşama mı diyeceğiz? İçimiz ne kadar temiz oldu ki, bunca kirliliği yadırgıyor gönlümüz. Medet ya Allah medet, içimize de dışımıza da medet. Derisi soyulmuş beden gibi dolaşıyoruz, kim değse yanacak gibi canımız. Güç ver Allah'im. Öyle bir güç ki hissiyattan, digergamliktan, sevgiden yoksun olmasın. Herkesin sandığı gibi hep güçlü görünelim ama ihlaslı, içimizde de ses bulsun bu güç, kendimize kaldığımızda da.
Allah'tan başkasına boyun eğmeyeni Allah hiç zillete düşürür mü? Eğer zilletteyse hayatının en az bir bölümünde başka kapılardan medet ummuştur mutlak.
Anlatırsın anlatırsın "ee sonra?" diye bakarlar suratına. Ama bazı insanlar vardır ki, anlattığının da ötesinde, o çoktan oraya gitmiş seni bekliyordur bile. Eksik etmesin Allah bu insanları.
Yok. Yalnız balkonun ya da yalnız içilen çayın tadı yok. "Fena mı işte, birazcık da kafanı dinle" diyorlar. Kim bu kafayı dinlemek ister allasen, şahsen ben istemem yani:)
İnsanın kendini, iyi hissetmediği zamanlara şükretmesi mi gerekiyor ne..Düşününce öyle zamanlar oluyor ki; insan, kendini dahi hissedemiyor. Ha, bir de ruh hâlimizin sızlanmaları bazen böylesi düşüncelere itebiliyor bizi, sanmam ki senin duruşunla ilgili olsun bu rahatsızlık. Klimadır o , klima çarpmıştır, kalma ceryanda da..
Allah’ım şifa versin. Hayırlı Cuma dilerim..ve dediğin gibi müslüman kibirli olmaz evet amma velâkin herdaim dik durur. Yani çabuk iyileş :)
Gölgesi de can, toprağı da, çığlığı da, yağmuru da... beni de kaçırsa şu şehirden. Herkesin yüzü asık ve tedirgin, gülsek kötü bir şey yapmışız gibi bir suçluluk hissi. Gitsek biz de domatis, biber, patlıcan falan diksek.
Sen misin öyle kibirle yürüyen? İşte böyle bildirilir haddin. Öyle boynum tutuldu ki, başım dik yürüyemiyorum. Olsun, yine de akıl tutulmasından iyidir.
Gece gece güldürüp uykumu kaçırıp sonra sabah kalkamama sebep diye seni göstereceğim de, gösteremem ki. Değerle aram bozulur. Seni niye bu kadar çok seviyorum ki sanki:)
"Bir sırrım var, kendime bile söyleyemeyeceğim Yıllarca saklayacağım onu, bir tılsım gibi, bana seni hatırlatan Bir sırrım var, kimseye söyleyemeyeceğim Bir sırrım var, küçük bir mücevher, ruhumun zincirinde asılı "
özlemişken Baudelaire okumayı, bir parçam hâline gelen kitab biraz dağınık, sayfalar kabağa yapışan gövdesinden ayrılmışlar. Birkaç kez kitabın sayfalarını yapıştırmak istedim hep sonra vazgeçtim. Sanırım ben bu kitabı böyle sayfları dağılmışken seviyorum, kötülük çiçekleri'ne yakışır bi hâl üzre.
"Bense, ruhum çatlamış benim, bunalıp çokluk, Doldurmak istese de şarkılarıyla soğuk Geceleri, gitgide zayıf sesi o kalın"
sayfasını yazsak ne gerek, parçalanmış bir sayfadan...
"Altmıştı yılların dünyayı degistirebilecegine inanan iyimser insanların yerini, iki binli yıllarda şüpheci, ümitsiz, bitkin ve karamsar bir kuşak almış durumda." da demiş.. utandım mı? Kesinlikle evet. Aslında bu tarz insanlardan da uzak durmalı ki, ümit kadar umitsizlik de bulaşıcı. Ama umitsizlik ruh öldürücü bir hastalık.
hayat bir körebe oyunundan ibaret. gözlerimiz sımsıkı kapalı, koşturuyoruz yakalayacağız diye hayatı. sonunda yakaladık sanıp sarıldığımız hep kendimiz.
Bir nefesim yok verecek, bir tesellim de.. Bazı şeyler bitmiş, kabul etmeli mutlak. Yaşayarak tukenmek.. tirnagimiz da kalmadı ki Lokman, başımızı kaşıyalım.
Siyahına çiçeklenmiş gecenin sesinde, sanki zikredilen her şeyde bir eksikliği ifşâ eder gibi yüzümüze..biraz azarlar gibi de..ruhun sapasağlam dursun der gibi bedeninde. elleri ayakları birbirine dolaşan laflara inat 'esasa çağrı' bu,, Ardısıra okunan bir ezan sesine titriyor işte yürek.
Benim taktiğim sana bakmak nasıl olduğunu öğrenmek nasılsan öyle sevmek seni
benim taktiğim seninle konuşmak seni dinlemek aramızda kelimelerden yıkılmaz bir köprü kurmak
benim taktiğim senin anılarına karışmak nasıl ve ne sebeple bilmiyorum ama seninle karışmak
benim taktiğim samimi olmak ve senin de samimi olduğunu bilmek seninle hiç -mış gibi yapmamak, bu sayede aramızda bir perdeye ya da uçurumlara izin vermemek
stratejim ise taktiğimden biraz farklı çok daha derin çok daha basit
stratejim nasıl ve ne sebeple hiç bimiyorum ama sonunda beni yanında isteyeceğin o günü beklemek.
bilmediğimiz bi şey mi söylüyor, hayır. ama dinlemek ama duymak ama hissetmek yine ve yeniden yeniden demek... << Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.>>
Bir yandan cenaze kalkar, henüz bi bucugunda bebeğin şaşkın bakışları da kalkar yerden göğe dogru. Bir yandan calan sazlar, düğün.. ölüm onlarin degil ki, "dumanli dumanli oy bizim eller." Kulagimiza sinmiş gibi türkünün acıklı tınısı. Hadi gel de unut şimdi. O düğünde evlenenler mutlu mudur acaba. Inşallah öyledir.
İşimizi gücümüzü bitirtip erkenden, yolumuzu yoluna çeviren güzel; şu avluya şu esna yürürken adımladığım gül kokusuna da selâm olsun..ve daha nicesine,
dostların da selâmını ilettik, gıyaben.. duâlar ki hep O'na.
İçimde yanan bir özlem, nedensiz. Gelip de söylemek istedim. Bilmem ne zaman okursun ya da okur musun.. dert değil, hissedersin nasılsa, Köprü' yıkılmadıysa.. akıl, gönül, dua üçlüsündesin.