- 1870 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Bekir Sıtkı Erdoğan'la SÖyleşi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bekir Sıtkı Erdoğan’la Söyleşi-Hikmet Elitaş
BEKİR SITKI ERDOĞAN’LA SÖYLEŞİ
Hazırlayan: Hikmet ELİTAŞ(*)
Türk topraklarında yediveren güller yetişir. Ovalarında dağlarında gülden sümbüle, lâleden menekşeye, renk renk, elvan elvan çiçekler yetişir. Al yeşil giyinip salınan gelinler misali ekinler yetişir, bereketli tarlalarında, topraklarında. Hasat zamanı geldiğinde ise doğudan batıya, köyden şehire bir koşturmaca başlar. Hasat ayları bereket zamanıdır. Bire beş, bire on alınır bereketli topraklardan.
İşte bu topraklarda millet olarak köklü bir kültürün mirasçısıyız. Havasıyla, suyuyla, taşıyla, toprağıyla... “Edebiyatta koşmayı icat etmiş bir milletin çocuklarıyız, torunlarıyız. Koşma dediğiniz de ne ki diyemezsiniz. Kafiyesinin nereye gelirse gelsin kulağımıza bu kadar güzel ve tatlı geldiği başka bir tür. Anadolu buluşma yeri, sentez yeri. “ Böyle diyor N.Sami Banarlı.
Sevgili Vezin Dergisi okurları; dergimizin bu ikinci sayısında Dergimiz Yayın Kurulu Üyesi Şair Hikmet Elitaş’ın Esra Uludağ’la birlikte Türk şiirinin önemli isimlerden Bekir Sıtkı Erdoğan ile yaptığı söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Hikmet ELİTAŞ: -Sayın Hocam… Sohbetimize başlamadan önce bizleri bu saatte kabul ettiğiniz için size teşekkür ediyoruz. Bizi sizlere koşturup getiren siz ustalarımızdan aldığımız heyecandır şüphesiz.
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Ne demek efendim. Kapım açıktır her zaman. Tekrar hoş geldiniz.
Hikmet ELİTAŞ: -Efendim, sizin ordu mensubu olduğunuzu biliyoruz. Kısaca Bekir Sıtkı Erdoğan’ın hayatından bahsedebilir misiniz. Doğumunuzdan başlayarak efendim.
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: 08 Aralık 1926 yılında Karaman’da doğdum. Tarihi yapısını bu gün de koruyan taş binaya sahip Gazi İlkokulu’nda okudum. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle Konya’ya nakledilen Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirerek 1946 yılında Ankara’da Harp Okuluna girdim. 1950 yılında da Çankırı Piyade Sınıf Okulu’nu tamamlayarak aynı yıl Erzurum’da göreve başladım. 1953-1957 yıllarında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. Edebiyat öğretmeni olarak ilk görev yerim Beylerbeyi’ndeki Deniz Astsubay Okulu oldu. Daha sonra Heybeliada da Deniz Harp Okulu edebiyat öğretmenliğine tayin edildim, 1974 yılında kıdemli albay iken 48 yaşımda Heybeliada Okulundan emekli oldum. Hemen Marmara koleji kaptı.
Gerek görevli olduğum yıllarda, gerekse emeklilik dönemimde, İstanbul Atatürk Kız Lisesi, Site Koleji, Marmara Koleji, Moran Lisesi ve Alman Lisesi’nde öğretmenlik yaptım. 1991-1992 öğretim yılında Alman Lisesi’nde iken öğretmenliği de bıraktım. 1949 yılında Zeliha hanımla evlendim. İstanbul’da ikâmet ediyorum.
Bazı araştırmacılar hece vezni ile yazdığım şiirler yanında aruzla yazdığım şiirlerde Yahya Kemal –Faruk Nafiz karışımı bir geleneği devam ettirdiğimi söylüyorlar. Benim her ne kadar rubai türü şiirlerim bulunsa da halk şiiri türündeki koşmalarımla ismim öne çıkmakta. 1973 yılında Cumhuriyetin 50.yılı şiir yarışmasında “50 nci Yıl Marşı” ile kazandığım yarışma sonrası marş, Kazım Akses tarafından bestelendi.
Hikmet ELİTAŞ: -Şair Kim dir? Ve şairde bulunması gereken özellikler nelerdir?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Şairlik Allah tarafından verilen bir yetenektir. Bunun bir okulu filan olmaz. Buralara gitmeyle de şair olunmaz. Ama gitmek iyi olur. Gitmek lazım. Şairlik içten gelen bir şey. Bana şairliğin dayımdan geçen bir yetenek olduğunu söylerler. Ben de öyle inanıyorum. Şair kendi yeteneği ile de kalmamalı. Ben şair olayım diye okuluna da gidilmez. Şairde bulunması gereken özellikler neler dersek. Birincisi: Yetenek lazım ikincisi kültür,tahsil; üçüncüsü de sağlıklı olmalı. Hani sağlam kafa sağlam vücutta bulunur derler ya. Yani psikolojisi sağlıklı ve düzgün olmalı. Şair yetenekle kalmamalı. Çalışmalı. Milli kültür sanatçı tarafından özümsenememiş ise şair olunamaz. Sadece serbest türde şiirler yazmak insanı şair yapmaz. Aruz veznini ve hece veznini bilmeden serbest şiir yazılamaz. Bakın Arif Nihat
Asya’nın Bayrak şiirine. Hem hece, hem aruz kalıpları mevcut. Şair Türk şiir geleneğini ve şiirde kullanılan üç formu da iyi bilmeli. Nazım şekillerini tanımalı, tercihine göre şiirlerini istediği formda kurma yetkisine sahip olabilmeli.
Hikmet ELİTAŞ: -Şairin yetişmesinde muhit (Yani yer-bölge) önemli mi?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Elbette önemli. Şairin yetişmesi de önemli.
Hikmet ELİTAŞ: -Bekir Sıtkı Erdoğan şiire nasıl başladı? İlk şiiriniz hatırınızda mı efendim?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: İlkokul üçüncü sınıftayım öğretmenimiz bir ödev verdi. Bayandı öğretmenimiz. Rüveyda öğretmen. Yerli malı haftasının ülkemizde ilk kutlandığı yıllar. Komşu çocukları akşam bir evde toplandık. Başladık yerli malı konusunda bir şeyler yazmaya. Benim ki manzum gibi düştü. Akıp gidiyor, yani şiir gibi, kafiyeli düşmeye başladı. Bir miktar daha ilave yaptım. Sonra arkadaşa okuttum. Arkadaşım inanmadı. Sabah öğretmene verdim. Bir hafta sonra kağıtları geri dağıttı. Almayan var mı kağıdını diye sordu. Ben parmak kaldırdım. Dedi ki: Ben sana ne dedim diyerek bir tuttu kulağımı. Yalvarırım çekiyor kulağımı. Ağlarım, sızlarım. İnanmadı. Çok ağladım… Çünkü öğretmenime çok güveniyordum. İnanmamasına çok üzüldüm. “Hiç durmadan tütüyor fabrika bacaları, çıkarıyor en sağlam en yerli malı” diye. Üçüncü sınıftayım. Sonra okul gazetesinde yer verdiler. Onbeş günde bir yazıyordum. Sonra babamın ölümüyle şiiri bıraktım. Şiire dalarsam okuyamam diye düşündüm. Taa ne zamana kadar … Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiiri çıkıncaya kadar. Yıl 1940-45 filan. Tekrar başladım. Okumam lazımdı. İkinci dünya savaşı yılları deniz okulları Mersin’e gitti. Kuleli Askeri lisesi Konya’ya taşındı. Kuleli benim ayağıma geldi yani. Altı arkadaş Karaman’dan gittik Konya’ya kara trenle. Kayıt yaptırdık. Lise yoktu memleketimizde.
Hikmet ELİTAŞ: -Genel Olarak, yani ana hatlarıyla Türk şiir anlayışınız nedir?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Eskiyi inkar etmemeliyiz. Eskiyi yıkmamalıyız. Eski şiirimizin üstüne bir şeyler koymalıyız. Yenilik yapmalıyız. Hece bizim mirasımız. Böyle çağdaş olunur. Çağlarla çağdaş olunmalı. Şiir nasıl ifade edilmeli. Düşünmek lazım. 4. ve 5. yy.da aruzu bulmuşuz. Bakın Alper Tunga’ya … Araplarla 11.yy.da münasebetlerimiz başlar. Denir ki aruzu Araplardan aldık. Hayır efendim. “Alper Tunga öldü mü, Issız acun kaldı mı.” Kalıbı nasıl bunun? Aruz. Müstafilün failün. Türk şiiri kökenli bir şiir. Kültür binlerce yılda birikir. Nesir ve şiirde üç malzeme var. Şiirde bir dil, iki duygu, üç düşünce yani fikir. Şiirde düşünce yemeğin tuzu biberi kadardır. İnsan hayn sıfatını taşımalı. Kur’an da var. Akıl sahibi olmalı insan. Cenabı Allah yüksek duyguları yalnızca insana vermiştir.
Hikmet ELİTAŞ: -Şairin olgunlaştığı gibi, şiirin de olgunlaştığına inanıyorsunuz. Bu konuyu biraz açabilir miyiz?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: İnsan bir bina yaptırır temelini sağlam tutar. Parası bir yerde biterse derki tamam param olunca kalanını yaptırırım. Şairde öyle iki kıta yazar, zamanla bir-iki kıta daha yazar. Veya dört kıta yazar. Veya çıkarır. Usta kendidir. Kışlada Bahar şiirini 1949’da yazdım. Vatan borcu biter bitmez ordayım demiştim. Bir arkadaş sen asker kökenlisin vatan borcun bitmez dedi. Tuttum bir dörtlük ilave ettim.
Şiir maddi değil, manevidir. Ruhsal duruma göre değişir. İnsan zamanla nasıl olgunlaşıyorsa şiirde olgunlaşır. Şiir şiirliğini bulur. Şiir üzerindeki zamanla yapılan ufak tefek değişiklikleri hoş görmek lazım. Bunu Necip Fazıl şiirlerinde, Yahya Kemal gazellerinde yaptı. Ben de yapıyorum.Yani benim şiirlerim de olgunlaşıyor.
Benim şiirlerine baktığınızda halkın her kesimine inen şiirler yazmışım, gazel konusunda hem meyhanede hem de camide okunan, genç-yaşlı çeşitli toplum kesimlerinin okuduğu şiirleri dile getirmişim. Koşmalarımda ayakların güçlü olması için çok emek veririm, bunun için şiirlerimin bütün halk kesimleri tarafından beğeni kazandığına inanıyorum. halkımız bizim olanı bize benzeyeni seviyor. Şiirin sanat için sanat kuralıyla ele alınması, onu güzele götüreceği için topluma malolacaktır. Toplumcu şiir olacaktır. Şiirin en büyük faydası şiir olmasıdır.
Hikmet ELİTAŞ: - Bekir Sıtkı Erdoğan ismi şiirlerinden daha az bilinmekte. Yani şiirleri isminden önce gelen şairlerden. Bu konuda ne söylemek istersiniz.
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Şimdi evladım. Bana Melih Cevdet’ten veya Oktay Rıfat’tan bir şiir okuyun bakayım.Yok. Herkes bilmez. İsimleri var ama şiirleri pek bilinmez. Ben onlarla bir yaşadım ama benim
adım yok. Kışlada Bahar, Hancı gibi şiirlerini herkes bilir. Ama bu şiirlerin Bekir Sıtkı’ya ait olduğunu herkes bilmez. Şiir tarihimizde bir şiiri bile bilinmeyip te ideolojisi sayesinde ismi öne çıkan şairler var bu bir. Hem ismi hem şiiri öne çıkan şairler var, bu iki. Üçüncüsü de Şiirleri bilinip ismi pek bilinmeyen yani şiirleri halk tarafından kabul gören şairler var. Bunların isimlerinden çok şiirleri ön plandadır. Ben bu üçüncü tanımda bulunuyorum herhalde.
Hikmet ELİTAŞ: -Şiirde ideoloji olmalı mı?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Bence olmamalı. Siyaset, ideoloji gelip geçici şeyler. Zamanla değişir. İnsan elli sene önceki gibi düşünmüyor. Felsefe olmalı şiirde, derinlik olmalı. Tasavvuf olmalı. Şiirde ki duygu değişmez, ideoloji değişir. Siyaset içeren şiir uzun ömürlü olmaz. Bugün siyasi düşünce güzel gibi gelebilir ama zamanla değişebilir.
Hikmet ELİTAŞ: -Rubai tarzının özelliği nedir? Sizin rubailerinizde yirmi dört türden bahsedilir. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Rubailer dört mısradan olur. Normal şiir 11’lidir mesela. Rubaide on hece bulunur. Rubai ahre kalıpları ile yazılır. Ahre ne demek. Tahrip kelimesinden gelir. Tahrip etmektir. Yarım ses oynar. Bu güne kadar rubai yazanlar 4 veya 5 kalıbı kullandılar. Mesela Yahya Kemal bir-iki kalıbını kullanmış. Ben rubainin 24 kalıbını da kullandım.
Hikmet ELİTAŞ:- Sayın Hocam. Hancı şiirini çok beğeniriz. Bunun bir öyküsü var mı? Bizimle paylaşmak ister misiniz.
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Şairler birbirini etkiler. Şair bir başka şairden ateş alır yani birbirleri için kıvılcım oluştururlar. Annem Niğde’li, Babam Karaman’lıdır. Dolayısı ile çocukluk ve gençlik yıllarımda Ulukışla-Niğde yollarından çok geçtim. Bu yollarda Faruk Nafiz’in Han Duvarları isimli şirini hep düşündüm. Yani benim için bu şiir bir kıvılcım olmuştur. Çamlıbel hanları yazmış, ben yolcuyu yazdım. Kendisine de söyledim bunu. Güldü.Bu kadar yeterli mi?
Hikmet ELİTAŞ: - Edebiyatımızdaki ya da şiirimizdeki batı hayranlığı hakkında neler söylemek istersiniz?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Şimdi evladım yeniliğin, güzelliğin memleketi yoktur. Güzel nerde olsa alınır. Çünkü beğenilir. Atalarımızın kullandığı hece ölçüsüyle, daha da geliştirip güzelleştirdikleri aruzu niye kullanmayalım. Buna tam atlı yüz yıl hakim olmuşuz, sonra da yerine hiçbir şey koyamadan altı günde terk etmişiz. Aruzun ulviliğine yetişemeyenler, ona “koruk” diyerek kötülemeye çalıştılar, çalışıyorlar. Bana kalırsa, şiirimizi sevenlerin hem halk şiirimize yani hece şiirine, hem de divan şiirimize çıraklık yapmaları gerekmekte.
Günümüzde şiir devam ediyorsa bu halk şiirinin desteğiyle ayakta duruyor. Ölçü ve kafiye bir yana, bazıları şiirden manâyı da attı.
Bakın Cahit Sıtkı’nın batı hayranlığına… “Yaş otuzbeş, yolun yarısı eder/ Dante gibi ortasındayız ömrün” Şair neden Dante diyor. Batı hayranlığından. Dante dediğimiz kim. Dante kitabında Hz.Muhammed’i
cehenneme atar. Bakın Yunus’ da ne diyor. “Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan, ilm ile alim olsa hakikatte âsidir.” Şu büyüklüğe bak. Ama yine de Cahit Sıtkı’nın şiirini beğenirim. Serbest nazımın gözde olduğu, prim yaptığı zamanda iyi bir çıkış yaptı. O zamanlar Fransız etkisi büyük, şiirde bir batılılık hayranı. Adamlar teknolojide ilerlemişler ama teknoloji kafa işi, şiir gönül işi.”
Hikmet ELİTAŞ: -Sayın Hocam… Günümüzde de aruz vezni ile şiir yazılabilir mi, yazılmalı mı. Yoksa aruz vezni miadını doldurdu mu?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Aruz tekniktir. Ses tekniği. Prozedidir aruz. Aruzda söz müziktir, şiirin güzelliği sesindedir, ahenktedir. Bakın Yahya Kemal’e. Dil amaç değil araçtır. Anlamsızda şiir olmaz.Şiir manalı olmalı, anlamlı olmalı. Aruzu atalarımız bulmuş, daha sonra geliştirmişiz. Bu günde yazılıyor. Yazılmalı. Bu konuda aklıma gelen ilk isim Mehmet Turan Yarar mesela. Aruzu güzel kullanıyor.
Hikmet ELİTAŞ:-İlk şiirlerinizde Bekir Sıtkı veya Bekir mahlasını kullanırken son şiirlerinizde Nihaî mahlasını kullandığınızı biliyoruz. Bu olay şiir tarihinde çok görülen bir olay elbette. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Divanda bir usül-adap var. Ben divanımı meydana getirinceye kadar mahlas konusunu düşünmedim. Mahlasım olarak Bekir veya Bekir Sıtkı’yı kullandım. Madem bir usül var dedim. Herkes kendi ismini kullanırsa ona ait gibi olur duygusu uyandı bende. Her şiirimin sonunda Nihâî geçer. Ha sonra benim mahlasım Nihâî… Benim şimdi camilerde okunan İhlas Kasidem var. “Mevlâya mevlâya” ilahim. Bu Kasidemin son dörtlüğüne gelince orayı atlıyorlar. İlahinin içinde Bekir, Bekir Sıtkı filan gitmez. Ama zamanında öyle yazılmış. Yakışmıyor oraya. İkincisi her gazelin sonunda Bekir Sıtkı’yı kullanmak bana da ağır geldi. Şiir herkesin malı olmalı. Herkes tarafından benimsenmeli, kabul görmeli. O zaman dokunmuyor kimseye. Herkes söylüyor. Nihâi’yi kullandım bende. Nihâî; en sondan gelen, arkadan gelen gibi bir manâya da sahip. İkincisi bir de nihai karar. O manası da var. Bir de şiir maratonunda sona kalmışım ya. Niaiye kalmışım.
(Bu konuda şöyle bir rubaisi olduğunu da görüyoruz üstadın.)
Bekir Sıtkı’yla şahsileşmesin naçiz adım, sanım
Dilin mahsulüdür halkımla ortak çünkü divanım
Üzüldüm nefsimin ham benliğinden neyleyim ismi
Nihâî mahlasımdır, yok benim başka ünvanım.
Hikmet ELİTAŞ -Sayın Hocam sizin kaleminize “Elif” adını verdiğinizi biliyoruz. Elifin bu günkü durumu nedir?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Herkes kalemine böyle bir isim koymaz. Elif doğru demek, dosdoğru demek. Bu kadar ilham olmaz, söyletenden dolayı diyorum. İlk harfte elif. Bu kaleme iyi şeyler yazdırmak lazım.
Hikmet ELİTAŞ:-Sayın Hocam Maria kimdir?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Benim Maria şiirimde birçok kelime yabancıdır. Bu egzotik şiirdir işte. Her şairde olmalı bu egzotik şiirden. Bir veya iki tane yazmalıdır en azından. Çok yazmamalı. Serbest vezinle yazılmış bir şiir. Koşma ayaklarını burada kullandım. Bu şiirde hem koşma kalıpları yani hece vezni, hem aruz vezni var. Hukukçular çok beğenmişler. Kitaplarının başına bu şiiri almışlar. Kafiyeye mana yükledim bu şiirde. Türk şiirinin söz sanatını kullandım.
Hikmet ELİTAŞ: -Türk hece şiirinin bu günkü yeri ve önemini nasıl değerlendirirsiniz?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Hece bizim öz malımız. 7 ‘li- 8’li- 11’li. Güzel ses bunlar. Ben bunları serbest şiirlerimde de kullandım. Şiirin tadı tuzu nizamla olur. Sanatlı şiir söyleyeceksin.
Hancı şiiri, Kışlada Bahar şiiri. Bunların içinde derin fesleler mi var? Azerbaycan’a gittim, Amerika’ya gittim. İnsanlar bu şiirleri ezbere okuyorlar. Üniversiteden toplanıp gelmişler. Benim değil bu şiirler dedim. Bizim şiirimiz. 6+5 ölçüsünü (veznini) ben mi buldum. Kafiyeyi ben mi buldum. Bu inceliği, bu incelikleri ben bulmadım. İşte milli zevkimiz. Araplar bile Türklerle temas ettiği zaman içten kafiyeli gazelleri yani müsemmat gazeli gördükten sonra kendi şiirlerinin arasına almışlar. Demek ki yeniliğin vatanı yok. Bir de Yunûsvari yazmak lazım. Yunus Emre’yi bilmek, tasavvufi yazmaktır.
Hikmet ELİTAŞ: –Genç şairlerimize tavsiye ve önerileriniz var mı?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Eğer yeteneği varsa nasıl belli olur yeteneği. Kapanır, köşeye çekilir. Genç şairler ustaları çok okusunlar. Karacaoğlan’ı, Veysel’i, Sümmani’yi. Karacaoğlan’ın Veysel’in bir eğitimleri, tahsil ve terbiyeleri yok ama kendilerini iyi yetiştirmişler. Veysel bizim eve gelirdi… Hancı şiirimi Anadolu’da çok çaldı söyledi. Genç şairler şiir günlerine katılmalılar. Kendisi gibi şiir yazanları bulmalı. Eskişehir’liler bu toplantıları iyi yapıyorlar. Eski şiirimizi yıkmasınlar, eskinin üstüne yeni şeyler koysunlar. Ben divanımı bu günkü dille yazdım. Divan edebiyatında aşk (yani bir nevi cinsellik) ve şarap var benim şiirlerimde yoktur. Tevhit türünde yenilikler yaptım. Mesela tevhit türüne isim koydum. Şiirde yeni söz sanatlarını buldum, kullandım.
Hikmet ELİTAŞ: -Bu güne kadar yayınlanan ve yayına hazır olan kitaplarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Bir yağmur başladı ve Dostlar başına isimli iki kitabım çıktı.
Rubailerden oluşan basıma hazır bir kitabım Sabır Sarmaşıkları ve divanım olan Kaybolmayan İzler. İkisi basıma hazır, bir de bakın bu çalışmamın adını Gönüller Kavşağı olarak belirledim, bu da basıma hazır bir şekilde. İçinde Alev Alev, Bu Nasıl Haber, Gurur Kurbanları, Karabatak, Heybeli’den Sevgiler gibi şiirler var. Artık o kadar sene burada yaşadım (Heybelide) bir şiirim olmasın mı? Ama Heybelide yatmayacağım. Karaman’da bir okula adımı verdiler. Sağolsunlar bir caddeye ismimi verdiler. Bu kadar sene Heybelide yaşadım. Tepede bir kabristan ne işim var(!) … Eski belediye reisine rica ettim. Ben burada kalmak istemiyorum dedim. Şehitliğin karşısına koysunlar beni…
Bakın bu çalışmamda Bir masal Gibi, Kına Gecesi şiirlerimde var. Benden sonra bastırılır artık bunlar.
Hikmet ELİTAŞ: - Sayın Hocam. Aşağıda birer kelimelik sorularımızı aklınıza ilk gelen tek kelimeyle cevaplandırabilir miyiz.
HECE = Bir nefes
ŞAİR = Şiir ustası
KARAMAN = Doğum Yerim
GÖNÜL= Aşk Yuvası
YALNIZLIK= Tenha
HANCI = Han
ÖĞRETMEN = Can
ARUZ = Yol
ANADOLU = Yurt
ELİF = Doğruluk
NİHAî = Ben
Hikmet ELİTAŞ: Hocam. Vezin Dergisi’ni kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Türk edebiyatı adına, Türk şiiri adına şükranlarımızı sunuyoruz, uzun ve sağlıklı ömürler diliyoruz. Bizim unuttuğumuz sizin ilave edeceğiniz ya da bizlerden istediğiniz bir konu var mı?
Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Teşekkür ederim efendim.
DİPNOTLAR:
(*) Şair, Vezin Dergisi Yayın Kurulu Üyesi, İLESAM Karaman Temsilcisi
Söyleşinin gerçekleşmesinde maddi manevi imkânlarını esirgemeyen Esra Uludağ ve Enes Uludağ’a Teşekkür ederiz.
Hikmet Elitaş
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
YORUMLAR
"Bekir Sıtkı ERDOĞAN: Şairlik Allah tarafından verilen bir yetenektir. Bunun bir okulu filan olmaz. Buralara gitmeyle de şair olunmaz. Ama gitmek iyi olur. Gitmek lazım. Şairlik içten gelen bir şey. Bana şairliğin dayımdan geçen bir yetenek olduğunu söylerler. Ben de öyle inanıyorum. Şair kendi yeteneği ile de kalmamalı. Ben şair olayım diye okuluna da gidilmez. Şairde bulunması gereken özellikler neler dersek. Birincisi: Yetenek lazım..."
Buraya kadar katılıyorum... Tahsil yerine bilgi deseymiş sanki daha doğru olurmuş gibi geldi bana.
"psikolojisi sağlıklı ve düzgün olmalı" kısmınaysa hiç katılmıyorum; çünkü şairlerin psikolojileri pek sağlam değildir efendim :)
Emeğinize sağlık...
Saygımla