Dalgakıran
Onu da yeni türeyen dilencilerden sanmıştım, ne dilendiğini o an bilememişim.
Güvensizliğinin kanıtı omuz yüksekliği, hırpani ve pespaye giysileri, bu mizansene uygun bir ses tonu ve diksiyonla söze girdi.
_sen de görmüyorum deme sakın!
Kurguya bakılırsa ondan ‘işsizim, açım bir ekmek parası’ gibi bir cümle beklerken, böylesi bir gizemli giriş şaşırtıcı olmuştu.
Can üstat gibi bıyıkları vardı. Sigaranın sararttığı beyazlıklar, hayata kızıp birazdan ana avrat sövecekmiş kadar çatlamış dudaklarını kapatmakla meşguldü. Yüzü kıraç bozkırların sahibi kadar çatlak, gözleri her şeye rağmen berraktı.
İşaret ettiği yöne doğru baktım. Sevdamın bittiği yerde nöbet tutan martılar, cılız dalga sesleri ve yenilmiş çekirdek artıkları dışında bir şey görünmüyordu. Yârimin daha beş dakika önce beni aşağılayıp, terk ettiğinden habersiz bu adam; çok yanlış bir zamanda karşımda duruyordu.
Sabah beni aradığında dalgakıranda buluşmak istediğini söylemesi içime su serpmiş ve beni umutlandırmıştı. Çıkmaya başladığımız yerde benden ayrılmak istemesi romantik olmasa gerek. İntikam demeye dilim varmıyor ama bunun adı ne olabilir ki…
Oysa ben bu dalgakıranı ne çok sevmiştim.
İlk çıkışta onun zorlandığı kayalıklarda elimi tutmasına sebep olduğunda mı başlamıştım burayı sevmeye. Sevgilimi üşüten rüzgârı sayesinde hırkamın ‘o’ kokması yüzünden miydi yoksa tam hatırlamıyorum şu an.
Duvarlarına kargacık burgacık yazılan isimler, kalp şekilleri yüzünden mi sempatik geliyordu burası bana. Üzerlerinde çok saz çalınsın diye konulmuş balık sandukaları, dönülmez seferlere özendiren pupa yelkenler mi coşturuyordu özgürlük hayallerimi.
Amca halen kıpırdamadan karşımda duruyordu. Ceplerinde bir şey arıyor gibiydi. Kese kâğıdına yazılı bir şiir uzattı bana. Kâğıdı tutarken iğrenen kendime kızan halimi anladı sanırım; affedici bir baba bakışıyla gülümserken bana, anladım onun beni anladığını. Kese kâğıdı görmeyeli kaç asır olmuştu. Naylon hayatların dünyasında yerini kaybetmiş nesnelerden biri değil miydi bu kâğıt. Okudum.
Sen kitapsız, gidiyorsun demek
Beni gömüp sevdalandığımız denizin sularına
Yelken açıyorsun demek yeni ufuklara
Bak güneş bugün de battı
Sen varmışsın yokmuşsun
Umursamadan…
Gülünce şişer benim yanaklarım, eskiden utanırdım, gizlice gülemezdim bu durum yüzünden. Öğretmen, babam, aşkımı anlatamadığım o kız hepsi anlardı içimin güldüğü bu anları. Şimdi bu delikli ceplerde yıllanmış şiir becermişti yanaklarımı şişirmeyi.
Ekşi koku kaybolmuştu bir anda, sokak insanlarının bir kokusu vardır. İnsanın merhametsizliğini yüzüne çarpan, hayatın gerçekliğinin kokusudur bu. Sille gibi patlar ensenizde o koku, en dikkatsiz anınızda hazırlıksız yakalar sizi. Sokak için bir şey yapmadığınızı gördüğünüzden midir nedir bilmem, ağır gelir insana bu koku. Gün boyu da bırakmaz peşinizi, en yeni losyonlarla yıkansanız da yapışır üstünüze. İşte o gitmeyen en insan yanınızın çığlığıdır. Merhametiniz…
Bir sandalla uzaklaşırken gördüm Amcayı. Kayalıklardan bağırarak koştum peşinden, yetişemedim.
Birçok başka şeye yetişemediğim gibi ona da yetişemedim. Rüyalarımda dahi beni terk etmeyen telaşlı yanım; ne de çok seviyorsun bu hallerini. Başı hep belada bir zibidi gibi, kaçak yaşayan bir mülteci gibi heyecan dolu olman ne de yoruyor beni. Oysa dinginliğe meyilli yaşlanmaya yüz tutmuş sakin yanım; sırasını bekliyor ezeli beri. Bir didişme içindeler epeydir. Kâh biri öne çıkıyor tel örgülerden korkusuzca geçen oluveriyorum, kâh öteki galip geliyor sakince menekşemle saatlerce dertleşiyorum.
Dinleyin;
Amansız dünya dinle, lisede hiç açılamadığım kız, laf dinlemeyen gönlüm, anne-baba siz de dinleyin.
Detone şarkı söyleyen sarhoş kadın dinle, elime gerçeği tutuşturup kaçan Amca, denizin asıl sahipleri balıklar siz de dinleyin.
Aşkım dinle, aşka âşık bu aptal romantiği, birleştiğimiz yerde kopmak isteyen kız, mevsim normallerinin altında sakin olan dalgalar siz de dinleyin.
Bir şarkı söyleyeceğim siz rahatça otururken koltuklarınızda. Keyif yaparken güzel geçirdiğiniz bir günün ardından, size ninni gibi gelecek bir şarkı söyleyeceğim. Avazım çıktığı kadar bağırıp, hiç duyulmayacağını bilerek hem de. Derinlerinize kadar işlediğine tanık olup, umursamadığınızı görmenin acısına dayanarak, bir şarkı söyleyeceğim.
Bir şarkı, ses tellerimde yıllanmış sevdayı anlatan.
Güneş onsuz da batacak biliyorum artık bu gece…
01.02.11
Nadir
YORUMLAR
dalgakıranın yakınında şarkı söylüyorsanız yönünüzü denize dönmelisiniz. kahraman ne tarafa döndü bilmiyorum ama dalgakırandan tarafa döndüyse sesini istediği yere ulaştırması imkansız!
dalgakıran... hoş bir isim. öyküye de çok güzel gitmiş. duygusal yanı yoğun bir yazı ama özgün kaleme alınmış. bazı yerlerde duygusal yoğunluk biraz fazlalaşsa da öyküde bir isyan duruşu olduğu için tolere edilebiliyor. yaşlı adamla olan kısımlar canlı, doğal ve etkili olmuş. oradan geriye bakışlar da gayet güzel. geçişler rahat. şiir özellikle renk katmış.
beğenerek okudum. yalnız iki yerde "amca" geçiyordu. onun yerine "yaşlı adam" denmesini tercih ederdim.
tebrikler.