- 3053 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Zamanlar Çocuktum
Birkaç gündür yaşadığım yalnızlık beni alıp çocukluğuma götürdü. Bir zamanlar ben de çocuktum ve benim de ebem dedem, anam babam vardı. Benim şimdi torunumu özleyip düşündüğüm gibi onlarda beni düşünüyorlar mıydı acaba? Şimdi yaşadıklarımdan kısa bir kesit yazmak istiyorum ki, değerlendirmeyi siz değerli arkadaşlarıma bırakıyorum.
Evet; bir zamanlar ben de çocuktum. Hem de işlerin bolca olduğu, teknolojinin olmadığı dönemlerde…
Yaz mevsimi, köylünün işinin gücünün çokça olduğu mevsimdir, bu mevsimde köylüler, kendi tabirleriyle ‘kediyi bile çalıştırmalı’ derler. Tarladaki mahsul hasat edileceği zaman, arazi düz ise tırpanla, engebeli ve taşlı ise, orakla hasat edilirdi. Olgunlaşan hububat tanelerini, yerlere akıtmadan hasat etmek için evlerde eli orak tutan kim varsa tarlada çalışırdı.
Yine böyle işlerin kaynadığı bir hasat mevsimiydi; sabah kalktığımda evde kimseler kalmamıştı. Orağını ve tırpanını kapan tarlaya koşmuş, bir taraftan ekinler biçiliyor, bir taraftan kağnıya benzeyen büyük at arabalarıyla harman yerine taşınıyordu.
Bazı günler benim uyandığımda, ebem ( babaannem) evde olur, tarladaki çalışanların yemeğini yapar, eşeğin üzerindeki heybenin bir gözüne yemeği, diğer gözüne su testisini koyarak, kendi de eşeğe binip tarlaya giderdi.
Ben dört yaşında bir çocuktum ve evde tek başıma kalıyordum. Ebemin arkasından minik adımlarımı açabildiğim kadar, ağlayarak koşuyordum ama ebem öyle ben ağlıyorum diye dönüp arkasına bakacak kadar duygusal biri değildi.
Öyle her ağladığımda kucağa alınmadığım gibi, neden ağladığım da sorulmazdı. Ben küçük bir çocuktum, elim orak tutmuyordu daha. Onların ayaklarına dolaşmaktan başka bir işe yaramadığımı düşünürlerdi hep.
Kendi kendime, ağlar ağlar susardım. Herkes kendi işiyle meşguldü. Eğer susturamazlarsa, şeker kutusuna ip bağlayıp, araba diye elime verirlerdi. Ah, o zaman dünyalar benim olurdu. İşte, beni de insan yerine koyup ilgilenmişlerdi.
İpli arabamı elime alıp, evimizin önündeki gölün yanına giderdim. Terslikten çeşit çeşit böcekler toplayıp arabama doldururdum. Böceklerim öyle kuru karton üzerinde yatamazlardı. Altlarına, topladığım tavuk tüylerini yatak olarak sererdim. Çamurdan solucan toplardım yemeleri için. Solucan bulamadığım zamanlarda da kimseye görünmeden tavukların yeminden aşırırdım. Böceklerim yem yemese bile, ben hep önlerine koyardım. Zalim bir sahip değildim çünkü.
Arabam elimde, gölün yanındaki söğüt ağaçlarının altında oynardım hep. Burası benim oyun parkımdı. Kimseye ihtiyaç duymuyordum. Duysam da kimse yoktu zaten.
O, hiç unutamadığım sabah uyandığımda, ebem evde yoktu. Ben kalkmadan tarlaya gitmişti yine. Neyse; bu gün benim arkasından ağlayacak kimsem yoktu. ‘’Boşu boşuna ağlamayayım sesimi duyan olmayacak nasılsa.’’ Diye düşünmüştüm; ama içimde bir ümit kırıntısıyla evdeki bütün odaların kapısını açıp, tek tek bakmıştım. Benimle ilgilenecek bir canlı bulabilir miyim diye. Yanımda benimle dolaşan kediyi, saçaklarda uçuşan güvercinleri, merdivenin en aşağı basamağında bağlı karabaşı saymazsam; evde tek başınaydım.
Yanımdaki kediyle birlikte ekmek evine girdim. Ekmek bezini açıp, sulanmış yufkanın birini aldım, arasına peynir kırıklayıp güzel bir dürüm yaptım kendime. Dürümün ucundan koparıp, birazını kediye verdim. İpli arabamı elime alıp oyun parkıma, yani söğütlerin dibine gitmek için merdivenlerden inerken, karabaş bütün sevimliliğiyle, bana kuyruğunu sallıyordu ama dürümümden ona vermeye hiç niyetim yoktu, zaten birazını kediye vermiştim.
Karabaşa da verirsem ben ne yiyecektim? Ekmeğimi eteğimin altına saklayarak karabaşa göstermeden dışarıya çıktım. Kapının önünden koyun sürüsü geçiyordu. Sürünün geçmesini bekleyemedim. Burası bizim evin önüydü ve ilk geçiş hakkı benim olmalı diyerek karşıya geçmeye çalıştım. Çoban ve köpeği önden gidiyordu. Sürünün, iki büyük koçu arkadan geliyordu.
Benim minik adımlarım karşıya geçemeden koçlar bana yetişmişti. ‘’Sen misin sürünün ortasından geçen? İlk geçiş hakkı kiminmiş, şimdi sana gösteririz’’ dercesine, koçlar bana saldırdı.
Burada koyunlar korunan, koçlarda koruyandı galiba. Ben de trafiği alt üst eden trafik canavarıydım. Bana ceza makbuzu kesmediler ama boynuz darbeleriyle ilk geçiş hakkı kiminmiş gösterdiler. Bana yetişen koçlar boynuzlarıyla toslamaya başladılar. Az önce köpeğe vermeye kıyamadığım ekmek elimden fırlayıp gitmiş, ipli arabam paramparça olmuştu.
Koçların her toslamasıyla, yerlerde yuvarlanıyordum. Yoldaki taş ve çakıllar yüzüme gözüme batıyor, canımı müthiş acıtıyordu. Ne kadar bağırdıysam, sesimi çobana duyuramadım. Benim cılız sesim koyunların çıngırak sesleri arasında kaybolup gidiyordu. Koçların boynuz darbeleriyle yüzüm gözüm parçalanmış, kan revan içinde kalmıştım. Ne kadar dayandığımı bilmiyordum; bayılmışım. Gözlerimi açtığımda yabancı bir kadınla göz göze gelmiştim. Kadın, bizim evin önünden geçerken, beni baygın yolun ortasında bulup evine getirmiş. ‘’Nasılsa, akşam anası gelir, teslim ederim.’’ Demiş olmalı kadıncağız. O kadından Allah razı olsun.
İşte; bir zamanlar biz de çocuktuk. Ben şimdi on sekiz yaşındaki çocuğun arkasından gittiği her yere giderken, ben üç- dört yaşında evde tek başıma kalıyordum/ kalıyorduk/ kalıyordunuz… Acaba biz daha mı az seviliyorduk, yoksa bize daha mı çok güveniyorlardı, ya da başka çareleri mi yoktu?
23 ekim 2010 Emine/ Manisa
YORUMLAR
sevgili Emine , zaman ne kadar degisti degil mi .
aslinda onlar da ayni sekilde evlatlarini seviyorlardi .. lakin baska da careleri de yoktu .. kötülük de yoktu tabii ki o zamanlar ... yani evler kilitlenmez.. bahce kapilari öyle aciktir .. tahtadan bir kapi ...
zamanin ne derece degistigini de anliyoruz böyle yazilar okuyunca ...
eskilere götürdün bizi ...
cok güzeldi yazin...
sen hep yaz e mi .. kacirirsam üzülürüm... kacirmamaya bakiyorum .
tebrikler benim iyi kalpli arkadasima...
sevgilerimle ...................
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
okumam bittiğinde farkettim ki nefesimi tutmuşum)))...her şeyin hayırlısını versin allah...sevgiyle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
saygımla...
bizi gerçekten kendi çocukluğumuza götürdün inan o zamanlar yokluk varmış anne baba çalışmaktan çocuklarla
fazla ilgilenecek durumda değilmiş tabiki her ata çocuğunu sever ama şartlar işde şimdi çocuklar eskiye göre çok şanslılar
elbette yüreğine sağlık çok güzeldi kutlarım sevgiler......
Emine UYSAL (EMİNE45)
Maalesef o tarihlerde çalışmaktan çocuklara ilgi yoktu. Yanlış tabi ki.
Oğlum küçükken babamlara ziyarete gitmiştik. Bir çanta oğlumun kıyafet çantası diğer çanta da yiyecek çantasıydı.
Neyse laf sırası geldi anneme ''Ya hu annecim ben bir çocuğa zor yetişiyorum, siz dokuz çocukla nasıl başa çıktınız'' deyince.
Babamda hemen yanıtladı ''Büyük çocuk küçük çocukla ilgilenerek büyüdünüz. Kızım senin yavrunla ilgilendiğin gibi biz ilgilenmedik ki, çantasında kuş sütü eksik, gözünü üstünden ayırmıyorsun.''
İlgilenebileceğin kadar çocuk, sevgini yetirebileceğin kadar çocuk diyoruz...
Harika bir anı yazısıydı..Kutluyorum arkadaşım. sevgilerimle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Anınızı içim titreyerek okudum.
Haklısınız işleri yoğun olduğu için bütün anlattıklarınız, yine de yaşınız yalnız bırakılmak için çok küçükmüş.
Sakat da kalabilirdiniz, hatta ölebilirdiniz.
Tarlaya yemek götürenler, sizi de yanında götürebilirdi.
Paylaşım için teşekkürler, sevgiler.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
şöyle bir bakayım demiştim ve iyiki de bakmışım. ben de 14 yaşına kadar bütün bunları yaşadım. hepsi gerçeğin ta kendisi. ben de bir kova sütü geri geri yürürken kovayı devirerek dökmüştüm. bu durumda neler olmuştur tahmin edebilirsiniz. bundan da güzel bir öykü çıkar ya. kullanılan sözcüklere aşinalığım öykünün desem de aslında tüm gerçeğin odağına çekti beni. bu duygularla kutluyorum. sağlık ve huzur dolu günler diliyorum. tam puan.
Emine UYSAL (EMİNE45)
saygımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
evet canım çocukluk döneminde hepimiz gibi az sevgi gördük
çünkü o zamanlarda saygı ve utanç varmış ana baba çocuğunu kucaklayıp sevemezmiş anasının babasının yanında
rahmetli anacığım anlatırdı size yııkamaya doymadım ben hayvanlara bakmaya gittimmi gelinceye kadar sizi yıkardı ninen derdi şimdi ise utanç olmadığı gibi saygıda yok
daha ana karnında meydanda dolaşıyor gençler
her şey aleni sevgilerde ortada
ama sizinkilerede şaşırdım desem yalan değil 4 yaşında bir çocuk yalnız bırakılmaz bu çok yanliş bence
o gün koçlar seni öldürebilirdi
iyiki varsın canım iyiki tanıdık seni
sevgimlesin
yine güzel anlatımdı
Emine UYSAL (EMİNE45)
oy oyy
bir çocuk yetişiyor ama ne şartlarda
gözlerim dolu dolu oldu
kutlarım arkadaşım güzel bir yazıydı
sevgilerimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Sevgili arkadaşım çocukluk nasıl da çabuk geçiyor. Ben de ablamlar evlenince baba kız yaşamıştım. Okuldan gelince doğru babamın yanına giderdim. Yanındaki lokantadan mercimek çorbası veya pide söylerdi. Akşam da tam bekar sofrası yapardık. Annem yemek yapmayı küçükken göstermişti ama sınav zamanı yapamıyordum.Menemen, makarna can simidiydi. Torununuza başarılar. Sevgilerimle..
Emine UYSAL (EMİNE45)
O günler için başına gelebilecek en kötü şeyi yaşamışsın. Koçlar boynuz darbeleri ile saldırmışlar. Daha da kötüsü sanırım yoktu. Kaçırılmazdın, tecavüze uğramazdın kısacası insandan gelecek bir zarara maruz kalmazdın. Çünkü insanlar, insana zarar vermezlerdi.
Senin gibi ben de düşünürüm bazen, çocukluğumu. Babamın kucağında hatırlamam kendimi mesela, hiç. Annem ara sıra kucağına alıp sevdiğini anlatır ama onu da hatırlamam da kırılmasın diye söylemem. Böyle yetiştik de sevgisiz mi olduk? Yo, hatta tam tersi. İşte büyüttüklerimiz ortada. Sevgisiz olmak bir yana sevgiyi abarttık da diyebiliriz. Aslında sevgisiz büyütülmedik. Sevginin gösterilmediği dönemlerde büyüdük. Galiba bu daha doğru bir söylem oldu?
Torunun gidişi bize yaradı sanırım. Bol bol yolculuk yapacağız gibi görünüyor seninle. Geçmişten bu güne.:-) Sevgilerimle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Etkili yorumun için teşekkür ederim sevgimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bence başka çareleri yoktu. En iyiei de oydu. Ayakları üstünde durmayı öğrendik o sayede. Ben, 10-11 yaşlarındayken, yemek hazırlardım tarlaya. Benim yemeğime muhtaçtı annem çünkü. Köylük yerde bir kişiye bile ihtiyaç vardır iş zamanı. Bu konuda yazmaya kalksam bir sayfa yorum yazmam lazım Emine abla. Uykum geldi valla kusura bakma :) Güzeldi. sevgilerimle
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgimle...
Emine kardeş,güzel bir çocukluk anısıydı.
Bence şimdiki çocuklar yapay bebek gibi.Bizim çocukluğumuz ise doğaldı.Kendi halimizde büyüdük.
Selamlar...
Emine UYSAL (EMİNE45)
saygımla...
O zamanki insanlar çocuklarına daha çok güveniyorlardı
o zamanlarda dünya bu kadar kötü değildi
o zamanki çocukları o zamanki insanlar yetiştirdi
şimdiki zamanın çocuklarını biz yetiştirdik
al bebek gül bebek
çocuklara ne öz güven aşılayabildik
nede nalet olası bu düzende yaşamasını
......................güzeldi tebrikler
Emine UYSAL (EMİNE45)
Malesef ben kendi adıma yapamadım. Neden bilmiyorum. Belki kendi yaşayamadıklarımı çocuklarıma ve torunlarıma yaşatmak istedim.
saygımla...