- 745 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
sen ya da siz-hepiniz
Bana uzak olsun evren. Dönmesin bırak dünyam. Kimseyi istemiyorum şu yüreğimde; insanlar hak etmiyor sevgiyi ben hak etmiyorum sevilmeyi. Vazgeçtim yolculuklardan kapandım kendi içime dokunmayın tenime bırakın kirli kalsın ruhum. Denizlere dalgalanmak yok, yüreğine yaslanmak yok. Nefes alışım kendime sana dumanlar üflüyorum…
Dünüme kaldı susayışlar bugüne ızdıraplar. Bırak acısın tenim, bırak kansın hislerim.
Yenilmek mi? Neye yenilmek? Kim kazandı ki-kazanan yok bak kaybedende. Ağlamak mı?
Kime ağlamak; bak gözlerim kanıyor çehrem kahkahalarda. Bu benmiydim; aynalar kan kusuyor kapkara olmuş dudaklarıma…
Yıkılış kaldı geriye zindanlara kapandı aşklarım…
Bu kelepçede ne oluyor takılmış gözlerime? Bırakın demiştim size bir kez olsun kendime bırakın beni! Sevişme benimle bırak dudaklarımı bu şiddet niye? Gecelerim beni özlemiş uyutma beni gözlerinde çek şu bakışlarını… Hiç bırakmayacak mısın beni? Bu en büyük yalan işte; sende vuracaksın beni is karası terk edişlere…
İçimden gelen mi? Yok olmak ya da kaybolmak tanıdık yüzlerin olmadığı bir kentte; ıslanmak yağmurda, kaldırımlara savrulmak, inadına ağlamak –ama gidin artık gözlerimden- eşledim ben artık iyiliği kötülüğe beklemeyin benden kazanışlar. Beni bırakında gidin artık hadi durmayın öyle karşımda. Ben bıktım suskunluğunuzdan-peşinden gelen vurgunlarınızdan…
Niye bölüyorsunuz beni orta yerlerimden? Şimdi durup öyle inkâr etmeyin bu bakışlarınız hep yalandı. Hep sizdiniz gerçek ama kaybeden…
Düşündüm siyah mı? Yoksa sadece karanlık m? Hapsettiğim iliklerimi zifiri siyahlığa… Seçim karanlık…
Ne kaldı geçen zamandan bıraktım ben artık sizi; defolun gidin hayatımdan… Bir şarap açtım yıllanmamış-kirlenmemiş içiyorum şerefinize…
…
Saçımı kesmek geldi içimden ama dur; bu senin işindi kesmedim uzasın istedim… bir kibrit ateşledim; yaktım bütün mumları geceye, bağırmak geldi dışımdan ama duraksadım-sustum. Kime bağırıyorum ki ben? Neyi anladın ki şimdiye dek? Seni hiç özlemediğimi anladım. Daha az önce duydum sesini; yalnızca gülümsedim geçmişimize. Hiç titremedi eklemlerim. Hayal kurdurmadım düşlerime, sınır koydum duyumlarıma. Sildim ben yaşananları ama sıkıldım kabuslarından-yeter git uykularımdan.
Bulutlar çok hızlı-nereye gidiyor bu bulutlar? Gelin buraya bu ıslanış yetmedi tenim hala susuz bu ıslanış yetmedi. Dinmiyor ateşim beni söndürmeden nereye gidiyorlar? İnan bıktım senden varlığın yetmiyor yokluğun bitmiyor-unutmuşluğum acıtıyor. Sıkıldım senden git artık damarlarımdan. Şu izlerinde bitmiyor her yerde parçaların-tuhaf seni hatırlatmıyorlar ama neden acıtıyorlar bu kadar?
Düşüşler hızlanıyor-tiripler çoğalıyor beni kurtaran yok mu bu aydınlıktan?
Keder yok somurtan bir suratımda – arada bir gülümsüyorum o kadar. Aynalar ilişiyor gözlerime-sözler geliyordu kulağıma bu çocuk kime benzedi- kendime bile benzemediğimi anlıyorum günler arttıkça. Geberikleşiyor tenim ceset kokuyor saçlarım. İnsanlar benden sıkılmış olmalı ama ne işiniz var yanı başımda? Kağıtlar yetmedi duvarlara sıçradı yazılarım bir isyan geldi tuğlalar yıkıldı üzerime… ah! Yine aydınlık. Sis kapladı zulüm gibi titreyişler bu şehre sığdıramadığım ruhumu bu bedene hapsetmemi beklediler; durup baktılar öyle acır gibi göründüler; gülümsedim sadece… Acımadım onlara kızmadım da ufacık bir tebessümdü dudaklarımdan kopan bu çok bile o insanlara ama neyse.
Uçurumlara yanaşıyorum atlayışlara davranıyorum; ruhum atlıyor bedenim bakakalıyor-parçalanıyor ruhum; ama acıtmıyor… Peşinden parçalar birleşiyor giriyor yine içime içime. Birileri var aklımda sen değilsin ama kim bu kanatan? Neyin hançeri bu saplanan_ sıkıldım artık git başımdan…
Ağrıma giden neydi? Bu burukluk niye sevdalara? Boşluğun mu dolmayan hayat mı boş olan? Gözlerim acıyor etrafımda bir kelebek uçuşuyor inadına beyaz. Seni anımsatmıyor; garip!
Yollara düşüyorum karanlıklarda, ben nereye gidiyorum böyle? Çığlıklarım yankılanıyor derinlerden sinir bozucu sessizliğe… Zehirli bir sarmaşık takılıyor ellerime bırakmıyor kahrolası şey, damarlarımı uyuşturuyor; gülümsüyorum. Bir ağaç bulup yaslanıyorum, dikenleri batıyor kanatıyor sırtımı…
Yağmur bastırıyor birden şimşekler aydınlatıyor gökyüzünü. Ah! Yine buldu aydınlık. Yıldırım düşüyor yaslandığım ağaca; yanıyor alev alev ah! Işıltısı yakıyor gözlerimi…
Sigara tutuşturuyorum beni düşünüyorum nereye gidiyorum? İzmarit elimi yakıyor değişik bir serinlik geliyor parmak uçlarıma… Kurumuş yapraklar, ölmüş kelebekler var sahi burası neresiydi? Bu ıssız karanlıkta ne böyle? Bunu mu istemiştim? Evet işte tam da bu gece kıvamında…
…
Kahvemde bitti son sigaram parmaklarımda- tek içimlik cam küllüğümde dolmuş. Hayat yine can çekişiyor, gülüp duruyorum kendi kendime. Gece yine başucuma serilmiş, tenim gün geçtikçe buruşuyor. Bu insanlar neden her şeyi yok ediyorlar böyle ıssızca? Soruyorum hep kendime; değerleri yok eden şeyler mi var hayatta yoksa başlı başına biz miyiz hata? Kendi kendimize sevişen aynalarda bu insanlık niye? Zemin katlar gibi yapılmış diplerimiz bu iniş çıkışlarda ne?
…Bitti saltanat. Hadi zil takıp oyna göklere. Vur tefi hayata, vur hadi şişenin dibine dibine… çal gitarı özleme… Neydi derdin? Niye bu nokta başıma? Esrarlı başım dumana git bensiz hayatına… bu yağmurun usullatı da ne? Yağsana derime işleye işleye…
Çok sıcak; terliyorum, dilim kuruyor, gözlerim yanıyor; gelme demiştim uykularıma… Kan çekiliyor damarlarımdan, dudaklarım ısırıklarda, boynumu emişin morluğunda; öpme demiştim sana-dudaklarım çatlaklarda…
Uykumu kovaladın yine; şafak söküyor bu aydınlık başa bela! Ölüm arıyor ellerim boğmalı birilerini ya da beni sonsuz bir karanlığa… Seni mi ısırmıştım? Dişlerim arasındaki et parçaları da ne? Damağımdaki kan kokusu en çiğ tadında. Yutkunamıyorum bir şeyler düğümlenmiş gırtlağıma…
Cehennem buz kesti gölgende, soğukluğunu da al git esintilerinle- girme damarlarıma fahişe beyazlılığınla… Git hadi bırak beni yine sevişmenin doruğunda-en zorba halimde…
Ne hissediyorum? Hislerim mayınlara takılmıştı… Deniz hışırdıyor ayaklarımın altında-dalgalar darbelerini anımsatıyor sert hışımlarıyla- gözlerim morarmış kaç gündüzdür uyumuyorum kim bilir? Ah! Güneş denize karışıyor kızıllık tanda. Yine gece geliyor yavaş yavaş; gülümsüyorum…
Bu çiğ koku çığ gibi yayılıyor bedenimde. Karanlık yine empoze ediliyor gözeneklerime. Koca bir kahkaha patlıyor derinliklerimden. Bu mavimsi mutluluk çok geçmeden kırmızıya çalıyor yankılarında. Siyah bir delilik sarıyor peşinden o sinir bozucu simân çerçevelerde…
Yaş yapraklar nasıl da yanıyor böyle? Bu dumanlar da ne yeşil-sarı? Güzel kokuyor gurur tütünü tadında. Her şey devşirmeye başlamış kendini bu dünya bu kadar hızlı dönmek zorunda mı? Kalbimin yerine geçen şey niye bu kadar intikam kokuyor? Bu ihtirasıda şaşırtıyor alevlenişinde…
Eh! Sende kimsin? Yine geldin yanı başıma- sen kimin hayalisin? Yüzün tanıdık geliyor ama adın yok dilimin ucunda. Gözlerin çok siyah-acıtıyor bakma öyle. Ellerin çok küçük birini anımsatıyor bana dokunma tenime. Öpüşün damağımda kalmış zehir gibi o otel odasındaki insan tadında. Sesin niye yankılandı bu kadar hücrelerimde? Titrer gibi; olmayan hislerim… Kimsin sen? Niye tanıyorum her zerreni?
O takındığın ifade de ne sinir olduğunda böyle yapardın… Tanıyor olmalıyım seni ama besbelli silmişim seni… Durma öyle git!
MUSTAFA ALİ GÖKÇE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.