- 807 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇAMAK YAŞIYORUZ
Her şeyden, bazen kendimizden bile kaçıyoruz. Duygularımızı paylaşmak nedense zor geliyor bize. Kendimiz bile yaşayamıyoruz ki... Hep içimize atıyoruz sevgileri, hüzünleri, mutlulukları. Bağırıp çağırıp hani derler ya ’’Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur gibi.’’ ağlayamıyoruz bile. Kızgınlıklarımız içimizde. Susarak aslında kendimize kızıyoruz. Karşımızdakini anlamaya çalışmıyoruz “Bu fikir onun düşüncesi. Saygı duymalıyız.” demeyi beceremiyoruz.
Gördüğümüz her iyilik ve kötülüğün sebebinin biz olduğumuzu anlayamıyoruz. Volkanlar patlıyor içimizde söndüremiyoruz. Gücümüz yetersiz kalıyor. Gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz, sebebinin kökenine inip çözmeye çalışmıyoruz. Her şey de olduğu gibi bunun da üstünü örtmeye çalışıyoruz. Görmüyoruz... Sadece bakıyoruz.
Doğan güneşin sıcaklığını, rüzgârın getirdiği okşamayı, kuş sesindeki canlılığı, yağmurun getirdiği toprak kokusunu, kısacası hayatı hep kaçırıyoruz.
Hep “İşlerim yoğundu, arayamadım, gelemedim.” diyoruz. Oysa bunlar birer mazeretten öte bir şey değil ki…
Ruhumuzu bir yerlere ödünç koymuşuz, almaya cesaret edemiyoruz. Çok hızlı gidiyoruz, dinlenemiyoruz. Hiç kimseye, ailemize bile zaman ayırmıyoruz. Değişen zamanla birlikte önceliklerimiz de değişti.
Herkes ama herkes, her şey üstümüze üstümüze geliyor, biz korkup kaçıyoruz. Mücadele etmiyoruz.
Bizden farklı yaşayan insanları ve çevremizde değişen farklılıkları sevemiyoruz...
Hep bir şeyler bekliyoruz karşımızdakinden. Peki... Ne veriyoruz? Arkadaşlığı bile beceremiyoruz. Bazen bir “Merhaba.” demek bile zor geliyor. ’’O bana dün selam vermemişti, ben neden vereyim?’’ deme hakkını kendimizde bulabiliyoruz. Oysaki o zaten yanlış yapmıştı, yanlışı tekrar ederek yanlışa düşüyoruz.
Aslında kendimizle inatlaşıyoruz. Egomuz daima üstün geliyor. Sebebini bilmiyoruz.
Düşünmüyoruz. Geleceğimizi, geçmişimizi içinde bulunduğumuz anı bile düşünmüyoruz. Hep başkası olmaktayız... Kendi benliğimizi kaybettik. Tanımıyoruz içimizdeki beni. Ne istediğimizi ne beklediğimizi bile bilmiyoruz. Kendimizden kaçıyoruz.
Ülkemizde olan bitenlere o kadar kayıtsız kalmışız ki, hakkını arayan, onurlu direnişe geçen insanları bile küçümsüyoruz. Yüzleşemiyoruz kendimizle... Onlar gibi olmayı beceremiyoruz. Bizim de haklarımızın gasp edildiğini göremiyoruz. Bunun da üstünü örterek sorunlarımızı erteliyoruz.
Eleştiride dozu kaçırmaktan korkmuyoruz, ama kendimize yöneltilen eleştirileri saldırı olarak algılıyoruz. Hayatın tüm yanlışları hep bizim dışımızda... Bir tebessümü bile çok görüyoruz karşımızdakine. Başarıları takdir etmeyi bilmiyoruz. Başarana “Helal olsun.” Deme efendiliğini gösteremiyoruz.
Bilmiyoruz, aslında o çok gördüğümüz takdirlerin, gülmelerin, samimiyetin kendimize verdiğimiz en değerli hazine olduğunu...
Hülya TÜRK