- 973 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATA KATLANMAK İÇİN
Hayata katlanmak için ne yapmalıyız ? Doğrusu cevaplanması pek kolay olmayan bir soru bu. Yine de herkesin bu soruya vereceği yüzeysel veya ayrıntılı bir yanıtı vardır herhalde. Benim cevabım ise , Katherine Mansfield’ın “İdeal Bir Aile” adlı öyküsünde yer alan iki cümlesinde gizlidir : “Her insanın bir hobisi olmalıdır. Yoksa hayata katlanılmaz.”
21. yüzyılın ilk dört yılını geride bırakmak üzereyiz. Bilim ve teknolojide yaşanan gelişmeler gerçekten heyecan verici bir nitelik taşıyor. Ancak buna karşın , git gide artan sosyal , ekonomik ve kültürel bunalımlar , modern olmayla , post-modern olma arasında kararsızlık yaşayan , belki de geçmişe büyük özlem duyan insanı yıkıyor , ayakları altında eziyor ve paramparça ediyor. Özellikle 3.dünya ülkeleri ya da gelişmekte olan ülkeler için yaşam koşulları gittikçe ağırlaşıyor. Açıkçası , gelişmiş olan ülkelerin insanlarının da çok mutlu olduğu söylenemez. Ekonomik yönden çok fazla sorun yaşamasalar da , acımasız bir pragmatizmin pençesinde sosyal ve kültürel açıdan devasa sorunlar yaşıyor gelişmiş ülkelerin insanları. Peki , bu acı ve sıkıntı dolu hayata nasıl katlanacağız ? Hayata katlanma konusunda yapılabilecek olan şeylerle ilgili olarak benim görüşüm , Katherine Mansfield’ın görüşü ile çok büyük benzerlikler gösteriyor. Ayrıldığımız nokta ise şudur : Ben hayata katlanmayı sadece hobilere bağlamıyorum. İyi bir dost , görkemli bir aşk da ; ilgilendiğimiz hobiyle birlikte , hayata katlanmamızı sağlayabilir. Tabii ki , olayın şu yönü de var : İyi bir dost ve/veya görkemli bir aşk bulmanın neredeyse imkansız olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir durumda hobiler tek kurtuluş yolu olabilir. Şöyle bir örnek vermek istiyorum benim en çok sevdiğim düşkülerimden (hobilerimden) – genelde çoğu insan İngilizce’den dilimize girmiş olan “hobi (İngilizce olan aslı “hobby” şeklindedir)” sözcüğünü kullansa da , bu sözcüğün Türkçe’deki karşılığı olan “düşkü” sözcüğünü de kullanmamızda büyük fayda gördüğümü belirtmeliyim- biri olan sinemadan : Yönetmenliğini Joel Coen’in yaptığı , senaryosunu ise , Joel ve Ethan Coen’in yazdığı ve sinema eleştirmenlerince “2002 Yılının En İyi Filmi “ seçilen “ Orada Olmayan Adam ( The Man Who Wasn’t There) “ filminin “orada olmayan adamı” Ed Crane ( Billy Bob Thornton’un canlandırdığı karakter ) , yani evrende yerini kaybettiğinin henüz farkında olmayan , karısının kendisini aldattığı adama şantaj yaparak elde ettiği 10000$ parayı deneyimli bir girişimci , bir iş adamı olduğunu söyleyen ve o dönemde (2.dünya savaşı yılları) geleceğin en çok para kazandıracak işi olarak bakılan “kuru temizleme” işinde kendisiyle ortak olmasını isteyen ( kendi uzmanlığı ile Ed’in finansörlüğünü birleştireceğini söyleyen ) Craighton Tolliver’a kaptıran ; karısını aldatan kişiyi ( Big Dave (Büyük Dave) ) öldüren , bu kişinin gittiğini ve karısı Doris’in ( Frances Mcdormand’ın canlandırdığı karakter ) de gitmek üzere olduğunu – karısı Doris, Büyük Dave’i öldürmekle suçlanmaktadır – düşünen adam olan Ed’in bu belirsizlikler ve sıkıntılarla dolu olan bunalımlı dönemde , kendi oturduğu bölgede müşterisi olan (saçını kestiği – Ed , kayınbiraderi ile bir dükkanda berber olarak çalışmaktadır – adamlardan biri ) ve kızı Richel Abondas ( 2004 OSCAR ÖDÜL TÖRENİ’NİN en şık bayanlarından biri olan Scarlett Johansson’un canlandırdığı karakter ) ile birlikte yaşayan Walter Abondas’ın evine daha sık gittiği günlerde şunları söyler : “ Abondaslara çok daha sık gider oldum. Bu her akşam yaptığımız rutin bir şeydi ( Richel (ona “Birdy” diyorlar ) , piyano çalmakta , Walter ve Ed ise , onu dinlemektedir. Yaptıkları rutin şey , budur. ) . Ben , Walter araştırma için uzakta olduğunda bile gittim. O bir genealojistti. Ve kendi ailesini 7 , karısınınkini ise , 8 kuşak geriye kadar araştırmıştı. Garip bir hobiye benziyordu. Ama belki bütün hobiler böyledir. Belki Walter orada bir şey buldu. Eski taşra mahkeme salonlarında , hastanelerin dosya odalarında,kent arşivlerinde , tapu dairelerinde… Belki de benim Birdy’yi dinlerken bulduğum şeyi buldu. Bir tür kaçış , bir tür huzur… “ Gerçekten bu doğru olabilir mi ? Yani düşküler , bir tür kaçış , bir tür huzur bulma aracı olabilir mi ? Filmin baş karakteri olan Ed Crane’in , filmdeki dahi avukat Freddy Riddenschenieder’a göre , “modern bir adam” , modern insanın yansıması olan , evrendeki yerini kaybetmiş bir kişi ( günümüz insanı ) olduğu düşünülürse ; düşkülerin bir tür kaçışı ifade ettiği , bir tür huzur bulma aracı olduğu gerçekten de doğru olabilir. Ne dersiniz ? Ben bunun çok dikkat çekici , çok ilginç bir buluş olduğunu düşünüyorum…
Hayata katlanmak için öncelikle kendimize iyi bir dost bulabiliriz. Eğer bulamıyorsak , görkemli bir aşk , yaşama katlanma gücünü bize verebilir. “ Onu bulmam imkansız ! “ diyorsanız , garip bir düşküyle kendinizi meşgul etmelisiniz. Aksi takdirde , hayat , çekilmez bir kimliğe bürünebilir. Hepimizin aradığı şey , aslında “bir parça huzur “ değil midir ? Modern dünyanın karmaşası ve bunalımı içinde bir parça huzur… Bu karmaşa ve bunalımdan bir tür kaçış…
YORUMLAR
Hayata katlanmak....
Neden katlanmak deyipte hayatı kendimize zehir edelim ki...
Her zorlukta ve olumsuzlukta bile bir güzel taraf olduğunu görmezden gelerek...
Sizin şer gördüğünüzde hayr hayr gördüğünüzde şer vardır bunu bizler bilemeyiz...
Bize düşen hayatı en güzel şekilde yasayarak en güzel sona ermek...