- 606 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SENİN ADIN HÜSEYİN
SENİN ADIN HÜSEYİN
Her geçen gün eşimin doğum zamanı yaklaşıyordu. İlk çocuğumuz olacağı için kız veya erkek oluşu bizim için fark etmezdi. Ama, çevremizdeki dostlarımızın eşleri, adeta kehanette bulunurcasına yorum yapıyorlardı. Yok, “Gebe kadının kirpikleri birbirine yapışırsa, doğacak çocuk oğlan olurmuş.” Yok, “Annenin karnı yuvarlak olursa kız, sivri olursa erkek olurmuş” gibi. Bu yorumlarla, doğacak çocuğumuzun erkek olacağına iyice inandırılmıştık. Hatta, Ziraat Bankası Müdür Yardımcısı Niyazi Bey’in eşi Pakize Hanım; “Eğer çocuğun erkek olmazsa, kendimi şu lojmanın penceresinden aşağı atacağım” diye eşimle bahse bile tutuşmuştu. İster istemez şartlandık ve erkek çocuk beklentisine girdik. İsmi konusunda bir karara varmamış ama, rahmetli kayın pederimin ismini ona göbek adı olarak vermeyi kararlaştırmıştık.
Nihayet beklenen gün geldi. 1960 yılının 29 Ekim günü Cumhuriyet Bayramı kutlamasından dönmüştüm. İşte o gün öğleden sonra eşimin ilk doğum sancısı başladı. Kendisini Malatya’ya götürmeyi teklif ettim.” Hayır, sana güveniyorum, Aşudu Ebesini çağır, o sana yardım eder, doğumumu burada yaparım” dedi. O demesine dedi de, bunu ben nasıl kabul ettim bilemiyorum. Herhalde, Ahlat’ta kazandığım deneyimlere güvenmiş olmalıydım. Hemen şoför İspir’i göndererek Aşudu Ebesi’ni getirttim. Gereken hazırlıkları yaparak işe başladık.
İçimde korkudan eser yoktu. Sanki yıllardır ustalıkla yapmakta olduğum bir işi yapar gibiydim. Ama, yine de bir terslik olmasın diye, doğum kitabına göz gezdirmeyi ihmal etmedim. Her şey noktası noktasına kitabın yazdıkları gibi gelişiyordu. Hem ben, hem de eşim çok şanslı olmalıydık. Tanrıya şükür hiçbir aksilik olmadı. Adeta, demonsratif bir doğum vakasının izleyicisi gibiydik.
Doğum sancılarını yakından görmeğe alışıktım. Ama bu defa, eşimle beraber aynı şeyi ben de hisseder gibi yoğun duygular içindeydim. Zaman ilerledikçe heyecanım artmağa başlamıştı. Kuvvetli bir sancı geliyor, birkaç dakika sonra kesiliyordu. Aralıklar gittikçe sıklaşmağa başlamıştı. Sancı aralıklarında, eşim uyukluyordu. Geçirdiği sıkıntı ve yorgunluktan olmalı. Bunu gören ebe hanım, kehanette bulunan son kişi oldu:
“- Doktor bey oğlunuz oluyor”
“- Ebe hanım nasıl anladın ?”
“- Bu güne kadar yüzlerce doğum yaptırdım. Eğer doğum sancıları arasında anne uyuklarsa hep erkek çocuğu oluyor. Hiç yanılmadım. Kesin oğlan”
Bizim için önemli olan çocuğumuzun kız veya erkek olması değil, sağlıklı olmasıydı. Geçen her dakika beni daha da tedirgin ediyordu. Kalp atışlarım hızlanmış, içimi tarif edemeyeceğim duygular kaplamıştı. Kendimi ateş içinde kalmış gibi hissediyordum. Bereket bu durum fazla uzun sürmedi. Nihayet beklenen an geldi. Eşimin, çığlıklar atarak, ellerimi bütün gücüyle sıktığı şiddetli bir sancının arkasından, bebeğimizin ilk çığlığını duyduk. Çocuk doğmuştu. Heyecanım doruktaydı. Ebe hanım çocuğu ellerinin üzerine alıp, çarşafın üzerine yatırdı. Hemen arkasından da plasentası geldi. Önceden hazırlamış olduğum makası elime aldım. Büyük bir itina ile göbek bağını kesmeğe hazırlandım. Makası kullanırken:
“- Senin adın Hüseyin” sözleri büyük bir heyecanla dudaklarımın arasından dökülüvermişti.
Ebe hanım şaşkınlıkla başını çevirip bana baktı. Ben de onun bu şaşkınlığına bir anlam veremeyerek, ne demek istiyorsun dercesine ona baktım. Bu sorgulayan bakış üzerine, bir anda ebenin yüzü önce kızardı, sonra da bembeyaz oldu ve kekeleyerek:
“- Doktor bey, affedersiniz, şe şey efendim. Bir kızınız oldu.”
Bu sözler üzerine bakışlarım otomatik olarak bebeğe çevrildi. Nur topu gibi bir kız çocuğuydu. Çok güzeldi. Ben artık bir baba olmuştum. Duyduğum mutlulukla büyük bir kahkaha attım. Ömür boyu unutamayacağım güzel bir espri olmuştu. Benim bu halimi gören eşim ve ebe hanım da rahatladılar. Ebe hanım, bebeği kucağıma verdi. Onun kulağına doğru eğilerek “Senin adın Fatma” diye fısıldadım. Bu, benim kendisini çok sevdiğim rahmetli babaannemin adıydı. O sırada kızım, sanki olanları anlamış gibi, bana bir gülücük atıverdi.
(Dr.Sadık Özen - ZAMAN TÜNELİ’NDE BİR DOKTOR’ dan)