- 196 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gizemli Ada
Korku Tüneli - GİZEMLİ ADA
kısa - Polisiye Roman
Yazar: Okan Akıllı
Bu küçük ve şirin adada olağanüstü gelişmeler yaşanmaktaydı.
Oysaki yüzyıllar boyunca keşfedilmemiş bu ada, sıradan ve sahipsiz olduğunu bilmektelerdi.
Ancak bir gün bir fırtına sonucu denizciler bu adada kalabileceklerini düşünerek adaya yanaştıklarında, cesetlerin etinden ayrılmış kemiklerinin dalgalar üzerinde savrulduğunu gördüler. Korku dolu anlar yaşamakta olan denizciler, gemilerini tekrar geldikleri yöne doğru çevirdi. Fırtınanın etkisine rağmen güçlükle şehre geri dönmüşlerdi. Ve orada neler yaşadıklarını anlattılar. Herkes bu durumu çok garipsedi. “Ama nasıl olur? inanmıyorsanız gidip bakabilirsiniz.” Buraya bir birlik askeri komuta ettiler ve sabahın erken saatlerinde adaya ulaşan askeri birlik adanın etrafını sarıp tedbir aldılar. Dalgıç birliği denize daldı ve aralarından biri bulduğu ilk cesedi komutana göstermek için gemiye yanaştırdı. Tıp uzmanları, bilim adamları herkes burada cesedi incelemeye koyuldular. Dalgıç birliği cesetleri denizin üstüne çıkarıp komutanlarına göstermekteydi. Aralarından biri gemiye yanaşıp yüzünü açtı. “Komutanım, adanın etrafında yüzlerce ceset var. Emriniz nedir, ne yapalım?” diye sordu. Komutan “şimdilik cesetlere dokunmayın” der. Dalgıçlar gemiye dönerken askeri birlikler harekete geçer. Komutan “Sessizce adaya sızacağız, hepiniz çok dikkatli olun” der.
Askeri birlik zırhlarını giyip tel örgüden örülen duvarları kesmeye başlamıştır. Bu sırada çok acayip seslerle ağaçlar eğilip kalkmaktadır. Askeri birlik korkularından geri çekilmeye başlar fakat komutanları, “Dönmek yok!” diye komuta edince, herkes titrek bedenlerini tekrar ormana çevirdi. Gözler faltaşı gibi açılmış, ağzı dili tutulmuş, bacaklar kitlenmiş bir halde ölümü bekler gibi pusmuşlardı.
Askeri birlik ekibi usulca tel örgülü duvara yanaştı. Telleri aşıp içeri sızma sırasında birkaç kişi ağaçların altında ezilerek yaralandı. İçeri girmeye çalışan diğer askerleri de, ağaçlar dışarı süpürüyordu. Komutanlar geminin üzerinde olup biteni izlerken gördüklerine inanamıyor ve hayretler içerisinde ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Ekip başı astsubay “Komutanım, bu şekilde devam edemeyiz başka bir çözüm bulmalıyız, yoksa askerlerle birlikte burada telef olur gideriz” diye haykırdı. Komutanlar kendi aralarında istişare ederken içlerinden biri “Yaralı askerleri gemiye çıkartın tedbiri elden bırakmayın” buyurdu. Yaralılar gemiye çıkartıldığı sırada, adanın etrafındaki suların çekildiğini ve gökyüzünde tek bir bulut dâhi yokken gök delinmiş gibi şarıl şarıl dökülen sular altında sırılsıklam olmuşlardı. Komutan ve askerlerin korkuları iyice kabarmıştı. Komutan “Geri çekilme kararıyla” acil toparlanmalarını istedi. Ve şehre geri dönmek üzere yola koyuldular.
Şehre ulaştıklarında komutanlar bu yaşanan olayları ve gördüklerini tek tek üstleriyle istişare ettiler. “Bu durumda ne yapabiliriz? Muhakkak oraya sağlam planlarla gitmemiz gerekiyor” diye konuştular. Alet edevat tüm takımları gemiye yerleştirin, eksik malzeme kalmasın. Uzun bir süre orada kalmanız gerekebilir, yanınıza yiyecek içecek erzaklarını da hazır edin. Orada neler yaşandığını öğrenmemiz gerekiyor. Komutanlardan biri “Albayım, adaya girmek için yeterince mühimmat da almamız gerekecek” dedi. Albay kızgın bir sesle “Ağaçlarla mı savaşacaksın komutan?” dedi. Kesinlikle buna gerek yok. Orada ne tür mahlukat yaşadığını ve kaç canlı olduğunu ve bu yerleşimi nasıl sağladıklarını dâhi bilmiyoruz ve bizim amacımız adayı yok etmek değil. Sadece orada neler yaşanmakta olduğunu öğrenmemiz gerekiyor, hepsi bu! Ha, gerekirse sonrası için tekrardan yeni bir plan kurar ona göre hazırlığımızı yaparız. Siz sadece kendinizi korumaya alın ve emirlerimiz dışında hiçbir uygulama yapmayın, dedi.
Altı gemiyle adaya yol almak için hazırlık yapılmaktaydı. Bu arada adadan aldıkları ceset üzerine yaptıkları araştırmada cesedin 200 yılları öncesine ait olduğunu tespit ettiler. Bütün hazırlıkların tamamlanması üzerine gemiler sıra sıra dizildi. Uzman ve korkusuz cengaver askerlerle adanın etrafını çevirdiler. Ellerinde telsizlerle haber beklemektelerdi. Bir birlik, keşif yaptığı sırada adanın arka yüzündeki kayalıkların altında bir geçit olduğunu telsizle komutanlarına bildirdi. Bu bildirim üzerine 2 gemi geçidin olduğu yere geldi ve buradan içeri daha küçük bir gemi ile girebileceklerini düşündüler. 15 kişilik bir grubun içeri bu geçitten geçmesini ve içeride neler olduğunu, bu geçidin nereye çıktığını keşfetmeleri için gönderirken diğer grupları da adanın dört bir yanından içeri girmeleri için görevlendirilmişti. Geçitten içeri sızan 15 kişilik grupla komutanlar arasındaki bağlantı tamamen kesilmişti ve yine o korkunç sesler duyulmaya başlamış (ada) adeta teyakkuza geçmiş gibi, yeryüzünden sular çekilip biraz sonra gökyüzünden oluk oluk başlarına yağmaktaydı. Hiç kimse neler olduğunu anlamaksızın kaçacak delik aramaktaydı. Fakat kaçacakları gemileri dâhi alabora olmuş, komutanlarla birlikte denizin dibini boylamıştı. Arkalarından gelen destek ekibi adanın etrafındaki gemileri göremeyince dalgıçlarla denizin altına indi ve alabora olmuş gemileri gördü ve hemen şehre geri dönüp aradaki son durumu aktardı. Acil destek ekipleri can kurtaranlar olay mahaline intikal ettiler. Gemiyi gören askerler yüzerek gemiye yanaştı ama diğer 15 kişilik ekip adanın hiçbir yerinde bulunamamıştı. Birkaç kişi komutanlarından izin isteyerek geçitten içeri geçmek istediler fakat komutanlar endişeliydi. Ya, sizlerde dönemezseniz o zaman ne yaparız? En iyisi havadan destek alarak arkadaşlarınızı kurtaralım dediler. İçlerinden bir asker “Siz bizi merak etmeyin komutanım. Eğer sabaha kadar dönemezsek siz gider destek getirirsiniz” dedi. Komutan “Pekala asker, kendinize dikkat edin” dedi ve cengaver askerler içeri daldılar. Sabaha kadar kendilerinden hiçbir şekilde haber alınamadı ve komutanlar şehre geri döndüler.
Komutanlar şehre vardıklarında onları hazır edilmiş bir orduluk asker karşılamıştı. Büyük komutanlar ve ülke başkanı da, ada ile ilgili toplantıda 250 taburluk askerin hava ve deniz yollarıyla adaya baskın yapacaklarını görüşmüşlerdi. Bunun üzerine komutan binbaşı, adaya esir düşmüş askerlerin olduğunu söyleyince, planda küçük bir değişiklik yapıldı. Büyük komutan, “O halde askerlerin hayatlarını tehlikeye atamayız. Savaş açmak yerine topyekûn içeri dalacağız ve askerlerimizi sağ salim kurtaracağız dediler.
Amiral ve Orgeneralin yönetmekte olduğu bu operasyon kesinlikle başarılı geçmeliydi. 30 gemi ve 17 uçakla tabur askerleri yol aldı. Hava kuvvetleri adanın üzerinde, deniz kuvvetleri ise adanın dört bir yanını çevirmiş hareket etmek için emir beklemektelerdi.
Bütün askerler oldukça sevinçli ve umutluydular. Adayı ele geçireceklerine kesinlikle eminlerdi. Komutanların verdiği emirle operasyon başladı ve askeri birlikler hava ve denizden içeri sızmaktalardı. Hemen ardından deniz çalkalanmaya ve deniz suları çok hızlı bir şekilde çekilmeye başladı. Daha önce askerlerin sızdığı geçit kapatılmış ve gökyüzünden daha sert ve öfkeli bir şekilde sular akmakta ve askerler savrulmaktaydı. Fakat buna rağmen uçaktan atlayan askerler adaya inmeyi başarabilmiş ancak hepsi yakayı ele vermişti. Biraz sonra uçaktan adayı seyreden komutan küçük dilini yutacaktı. Çünkü bu adada çok garip şeyler olmaktaydı. Adanın her tarafında ağaçtan yapılmış dev büyüklüğünde pervaneler görülmekteydi. Komutan hayretler içerisinde olup bitenleri izlerken konuşamaz hale gelmişti. Komutan, aşağıya bir çanta fırlattı ve o çanta ağaçların pervanesinde sekmeye başladı ve uzun bir süre sektikten sonra onu gökyüzüne geri fırlattı. Komutan kendisini toparlayıp telsizle anons yaparak “Durun!” emriyle askerleri geri çekti... Adaya inen 110 asker de silahlarıyla birlikte esir düşmüştü. Toplam esir sayısı 128’e ulaşmıştı. Komutan, oradan aldığı görüntüleri orgeneraline ulaştırmalıydı. Adaya yakın olan gemiler alabora olmuş ve birçoğu kullanılamaz hale gelmişti. Korku dolu anlar yaşayan askerler, komutanlarından aldıkları emirle ordugah’a dönmek üzere yola koyuldular. Her geçen gün kayıplar artmakta olup adayı daha da zengin hale getirmektelerdi. Komutanlar, aczini itiraf edip bitap düştüklerini dile getirdiler. Umutla çıktıkları bu yolculukta 128 kişilik askerin de esir düştüğünü ve elindeki görüntülerinde çok korkunç olduğunu “Onları yenemeyiz” o adada yaşayanlar kesinlikle çok akıllı ve yetenekli insanlardır dediler.
Görüntüleri izleyen orgeneral ve amiral “Kesinlikle size hak veriyorum. Bu görüntüler bizi de tereddütle hayretler içerisine düşürdü fakat askerlerimizi orada esir mi bırakacağız? Muhakkak ki, başka bir hâl çaresi olmalıdır” dediler.
Bütün komutanların rütbesi o ada karşısında aciz kalmıştı. Hiç kimse hala o adada neler yaşandığı konusunda en ufak bir bilgiye dâhi sahip değillerdi. Ülke başkanı da bu görüntüleri büyük bir şaşkınlıkla izledikten sonra bu görüntüleri basın aracılığıyla halka sunulmasını, halktan gelecek fikir ve önerilerin değerlendirileceğine, ancak bu şekilde adayı ve askerlerimizi kurtarabileceğimize inanıyorum, diyerek toplantıdan ayrıldı. Başkanın bu söyleyişi komutanların da hoşuna gitmiş ve harekete geçerek bu kayıtları basın ekiplerine sunmuşlardı. Ama maalesef ki halk da bu aklın karşısında bitap düşmüştü. Aradan geçen birkaç ay’a rağmen hiçbir öneri ve fikirler değerlendirilemeyecek kadar kötü sonuç vermişti.
Adaya esir düşmüş askerler ise hallerinden oldukça memnundu. Yedikleri önünde yemedikleri ardında sıralanıyordu.
15 kişilik grup adaya girdikleri an yakalanıp esir düşmüştü. Ardından giden 3 asker ve diğer 110 kişilik askerlerde yakalanmışlardı. Askerler uzun bir süre içeride baygın kalmış ve kendilerine geldiklerinde etrafında toplanan binlerce insanların olduğunu gördüler. Askerler birbirilerine bakıp teselli buldular.
Oradaki insanlarda kendileri gibi sıradan insanlardı. Ağaçtan kendilerine ayakkabı yapmış, yapraklarıyla elbise dikmişlerdi. Aynı dili nezaketle konuşuyorlardı. Kimisi müzik çalıyor, kimisi şarkı söylüyor, kimisi ağaçlardan ve çamurdan sanat işliyordu. Burası adeta bir cennet gibiydi. Çocuklardan bir tanesi bizi duvara resmediyordu çok garip. “İyi ama neden buradaydı?”
Biraz sonra önlerine bir sofra geldi. Askerler korkuyla sofrada göz gezdirdiler ama yiyecekler içerisinde insan eti yoktu. “Pişmiş balık, meyve sebze ve su testisi.” Karınlarını doyurduktan sonra yanlarına 3 adam ve 2 kadın geldi. Karşılarına oturdular. “Siz kimsiniz, neden bize zarar vermek istiyorsunuz?” diye sordular. Askerlerden biri biz vatanımızı korumakla mükellefiz ve aslında kimseye bir zararımız yoktur sadece size ulaşmaya çalışıyorduk, derler.
Ve uzun uzun muhabbet sohbet ederler. Aslında kimseye zararları olmayan bu kendi halindeki insanlar burada doğup büyümelerine rağmen askerlerden daha bilginlerdi. “Bundan çok uzun seneler evveli şehirde zulüm başlamış ve insanlar birbirilerine feci şekilde zararlar vermekteymiş. Bu zulme dayanamayan 2 çift olmak üzere 5 kişi ülkeden kaçarken sandalları fırtınanın etkisine dayanamayıp bu adaya sürüklenmişti ve burayı yerleşim yeri kılmışlar, sonrada çoğalıp gitmişlerdi. Okumayı yazmayı, konuşmayı ve sanatın tüm inceliklerini atadan çocuklara miras olarak kalmış ve bu kalıntıyı bir gün ülkeye dönmek zorunda kalabilirsiniz diye devam ettirerek sürdürmüşlerdir.
Adada ki bu insanlar askerleri en muazzam şekilde ağırlamış ve adanın dört bir yanını gezdirmişlerdir. Ada ile ilgili tuzakların da ne şekilde yapıldığını ve niçin icat ettiklerini dile getirdiler. Adanın birçok yerinde 4-5 metre genişliği ve 20 metre yüksekliğinde kayalardan örünmüş bir obruk kuyusu yapılmıştı. Kuyuyu savaş nizamına hazır bir şekilde, düşmanına korku vermek için denizden aldığı suyu içine pompalar ve kuyunun en tepesinde ki ağaçtan yapılan boru ve eleklerle düşmanına püskürtmekteydi. Ağaçların eğilip kalkması da, o korkunç seslerin duyulması da suyun basıncına göre ayarlanmıştı. Askerler bunun çok akıllıca bir çözüm olduğuna kanaât ettikten sonra, peki ya adanın etrafındaki insan cesetleri, onlarda neyin nesidir diye sordular. “Biz atalarımızı öldükten sonra denize gömdük” dediler. “Onların her birinin bizlere bıraktığı hatıraları var. Ve biz çocuklarımıza o hatıraları yâd ediyoruz.” Her cesetin bağlı olmasının asıl nedeni ise anıların kaybolmaması içindir. Bizler sık sık ailelerimizi ziyaret eder, Tanrı’mıza onların ruhu için dualar ederiz, der. Askerleri ceset bağının diğer ucuna getirirler ve aslında her birinin ismi yazılıdır orada.
Bu adada yaşayan insanların en büyük sıkıntısı üreme problemidir. Erkeklerin nüfusu azalırken kızların nüfusları ise kat be kat artmaktaydı. Askerler içerisinde kimi kimsesi olmayan ailesiz bireylerde vardı. Sadece aile yalnızlığı değil, yaşantıların da yalnızlığı var idi birçok kimsede. Ada yönetiminden sorumlu birkaç kişi “Sizler burada esir değilsiniz ve istediğiniz zaman memleketlerinize dönebilirsiniz. Ancak burada olup bitenleri birliğinize vardığınızda arkadaşlarınıza ve çevrenizdeki kimsesizlerle ya da kendini yalnız hisseden ve yaşamaktan aciz kalan kişilere bizi ve buradaki hayatı onlara anlatın, anlatın ki bizim genel olarak türemede asıl ihtiyacımız olan erkeklere ve gelmek isterlerse kadınlara da ocağımız, kapımız açıktır” dediler. Bu sözler üzerine birçok asker, burada kalmak istediklerini beyan ettiler. Çünkü burası onların yeni yaşamları için “Umutlar Ülkesiydi” üstelik buradaki insanlarda vicdani ve insani olarak oldukça bilgin sevecenli kişilerdi.
Askerler burada oldukça keyifli bir an yaşadılar. Ada sakinleri, daha önce ki baskında ele geçirdikleri gemilerin tümünü onarmış ve birkaç tanesini ise askerlerin ülkesine geri dönmeleri için hediye etmişlerdi.
Aralarından 27 kişilik ekip adada yaşamaya karar verdiler ve diğer askerler adadan ayrılıp ülkelerine, yani şehirlerine geri döndüler. Komutanlar askerleri sağ salim görünce hayretler içerisinde kalmıştı. Savaş nizamı durduruldu ve askerler can kulağıyla dinlenildi. Askerlerin anlattıklarına göre “İnsanlık için korkulacak bir vaziyet ya da art niyet yoktu ancak araştırmaların yapılması gerektiğini beyan ettiler.”
“Ülke Başkanı da bu olup bitenlere kayıtsız kalamadı ve adaya 3 gemi tahsis edip orada yaşayan ada sakinlerine ne zaman isterlerse şehirde kendilerine her şeyin temin edileceği yaşam sözünü vererek kendilerini onlara (kardeş) ilan eder.”
Ada sakinlerinin ülke başkanından bir tek dileği vardı “Bir gemi dolusu kitap.” Başkan bu isteklerini yerine getirir ve onlara bir gemi dolusu kitap gönderir.
Adaya yerleşen askerler ise oranın birer halkı olmuştur. Ada yönetiminin kararı ile bekar kızlarıyla evlendirilmiş ve geleceğin temelini oluşturmuşlardı.
Ülkenin halkı bu adayı çok konuşmuştu ve daha önce ilettikleri “Gel” çağrısı ülkenin birçok şehrinde duyulmuş ve yaşamaktan bitap düşenler kendilerini bu adaya atmışlardı.
Çünkü bu adada yaşam kaynağı insanlardı. Mal-mülk ve kazançlar dışında bir amaç için dünyasız bir hayat yaşanılmaktaydı...
Uzun bir süre burada yaşayan dünyalılar, asıl “Korku Tüneli’nin dünya yaşamı ülkeler olduğuna kanaât getirmiş ve bu duygu ve düşüncelerini, araştırma yapanlar aracılığıyla dünyaya duyurmuşlardır...”
Yazar: Okan Akıllı
YORUMLAR
Bu roman "Korku Tüneli" kitabının 2'nci serisinde, sayfa 51'de 5 sayfa 1500 kelime olarak yazılmıştır.
Fakat orada ki hikaye biraz daha kısa tutulmuştur. Polisiye romanın asıl boyutu bu şekildedir. (Deneme) olarak yazıldığından dolayı ilerleme yapılmamıştır.
"Bu roman tamamen hayal ürünüdür"
(kurgu) olduğunu tarafınıza arz etmek isterim.
Saygılarımla hoşça kalın...
Okan Akıllı tarafından 31.10.2023 00:36:35 zamanında düzenlenmiştir.