- 231 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAŞIRMAK
ŞAŞIRMAK
Araştırmalara göre dünyanın en özgür canları, canlıları kedilermiş. Ne kadar eğitilirse eğitilsin kendi canları istemedikçe kimse onlara hiçbir şey yaptıramazmış. Bu yüzden hiçbir sirkte kediler gösterilerde kullanılmazmış.
Sokak kedileri için hayat daha zor. Ev kedileri bulunduğu ortama alıştıkça evin her yerini sahipleniyor, hatta evdeki insanları da. Kime nasıl davranacaklarını, kime nasıl nazlanacaklarını, kimi nasıl harekete geçireceklerini çok iyi biliyorlar.
Biraz gözden kaybolsalar hiç olmadık yerde buluyorum. Son birkaç haftadır gündüzleri dolapların üstünde uyuyorlar. Kendileri istemezse, ses vermezlerse bulmak imkansız.
En çok takdir ettiğim özellikleri de öğrenme merakları. Beraber sileriz yerleri, beraber sereriz çamaşırları, her şeyi beraber yaparız. Ben bulaşık yıkarken hep dikkatli dikkatli bakarlardı da suyun ilgilerini çektiğini düşünürdüm Bulut’un da bulaşık yıkamama yardım ettiği âna kadar. Ne kadar iyi gözlemlenmiş, işi çözmüş. Gerçekten beraber duruladık Bulut’la.
Hep yerde gezdikleri için hep yeri, hep aynı yerleri görüyorlar. Arada dolapların üstüne çıkmak lazım ki etrafı daha geniş açıyla görsünler. Onlar da bizim gibi gördüklerine, duyduklarına şaşırıyorlar.
Şaşırmak, alışmaktan iyidir; çünkü insan ve dahi tüm canlılar şaşırırken sorgular, sorguladıkça gerçeği kendi gözüyle görmeye başlar. Sırf bunun için bile konfor alanından uzaklaşıp bir zahmet dolap üstüne çıkmaya değer.
Hamiyet Su Kopartan ✍️
02.04.2023
YORUMLAR
Düşünüyorum da, insan yaşlandıkça daha çok kedilerle alâkadar oluyor, hayatına daha çok katıyor onları. Bilhassa yaşlı insanların kedilere düşkünlüğünü anlayabiliyorum. Yavaş yavaş toplumdan uzaklaşmak, kendi kabuğuna çekilmek, bu arada kedileri hayatına daha çok almak... Sanki ıssız adaya giderken yanına alması gereken üç şeyden biriymiş gibi.
●
Hadi ben de söyleyeyim yeri gelmişken. Benim içimde de beyaz bir fino dolaşıyor son zamanlarda. Acaba beyaz bir fino mu edinsem, diye düşünüyorum sık sık. Başka renk olmaz, illa da beyaz olacak. Çünkü Çehov'un hikâyesinde anlattığı köpek de beyaz bir finoydu.
O beyaz köpeği ilk defa bir kitapçı vitrininde görmüştüm. Bir kitabın kapağındaydı ve tasmasını uzun beyaz elbisesi içerisinde, yine uzun sarı saçlı bir kadın tutuyordu. Yanında da yine uzun boylu, siyah sakallı (sahi, siyah mıydı sakalı) genç bir adam duruyordu. Elleri paltosunun cebinde, saygıyla kadına eşlik ediyordu. Bir gezinti yapıyorlardı besbelli. Kitabın üzerinde Küçük Köpekli Kadın yazıyordu.
Aman Allâh'ım, bu nasıl güzel bir şeydi! Hemen almalıydım o kitabı. Ancak alamazdım, çünkü cebimde o kitabı alacak kadar param yoktu. Ortaokula giden bir çocuğun cebinde o kadar para her zaman olmazdı ki.
Günlerce geldim geçtim o kitapçının önünden. Her gidişimde "Ya göremezsem, ya satılmışsa o kitap..." diye bir korku ile yaklaşıyordum vitrin camına. Kitabı orada gördüğümde ise sanki dünyalar benim oluyordu!
Nihayet günler sonra ve o kitapçı vitrinini sayısız ziyaretimin ardından paramı denkleştirip o kitaba sahip oldum.
Çehov'un hikayelerinden oluşan o kitabı okumadım, âdeta yuttum. Bilhassa kitaba adını veren Küçük Köpekli Kadın hikâyesine vuruldum. Hâlâ içimde, hâlâ ezberimde ilk cümlesi:
"Rıhtımda yeni birisinin, küçük köpekli bir kadının peyda olduğunu söylüyorlardı."
Hem kitap, hem de kitaptaki ilk hikâye bu sözlerle başlıyordu.
Ben o kitabı mı okudum, o kitap beni mi, bilmiyorum. Ancak o günden sonra içimde hep küçük köpekli bir kadın dolaştı. Aradan onlarca sene geçtiği halde hâlâ o kadın içimde dolaşıyor. Nerede uzun beyaz elbisesi içerinde bir kadın görsem, hemen eline bakıyordum, tasmasını tuttuğu bir beyaz köpek var mı diye. Göremezsem bir hayâl kırıklığı yaşıyordum. Ya da beyaz bir fino görsem, acaba ardında o kadın var mı diye bakıyordum. Ama göremiyordum. Kadını görsem köpeği, köpeği görsem kadını göremiyordum.
Belki de o küçük köpekli kadını hiç bir zaman göremeyeceğim. Biliyorum, ümidim gittikçe azalsa da arayışlarım, beklentim devam edecek yine.
Belki de o kadın saklıyordur kendisini. Belki de ben beyaz bir finoya sahip olursam, bir gün batımı deniz kıyısında yürürken rastlardım ona; kim bilir.