- 581 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
LEFİKA IV
- Neden hep kaybediyoruz lefika? Solgun bir gülün kaderi kurumuş ağaçlar gibi kesilmek midir? Yeterince göz yaşı ve sevgi yeşertemez mi onları...
-Ne demek istediğini anlamıyorum ihtiyar. Dahası böyle soruları cevaplayacak kadar dingin de değilim. Hem sahi söylesene sen orda gizli gizli ne yapıyorsun?
İhtiyar biraz kenara çekildi ve bu viran bahçede hala solmamış iki gonca gülü gösterdi.
- İşte bunları suluyorum. Bu ikisi, bu bahçede solmayan son güller. Onlar bana bahçıvanın emanetleri. Bende ilgilenmesem solup gideceklerinden korkuyorum. O yüzden hiçbir yere gidemem, kalıp açacakları güne kadar sabırla beklemeliyim. Belki bir gün bahçıvanın kalbi olan bu bahçeyi yeniden şenlendirirler.
Çok güzellermiş dedi lefika bana kızımı hatırlattılar. Bende onu gonca gülüm diye severim. Annesinin üzerine titreyen çok olgun bir kızdır, öyle ki bazen kim anne kim kız karıştırıyorum, kızımı tanısan eminim sende çok seversin. Fakat ne hazindir ki ezelden bahtımız kara yazılmış bizim, bir vefasızın ettiklerini çeker dururuz.
Hayat bir imtihandır lefika. Vefasızlar da bu imtihanın bir parçası. Bahçıvan da zamanında çok çekmiş öylelerinden. Sahi, sana onu anlatacaktım değilmi. Aslında hakkında çok şey de bilen yok. Uzak bir diyardan gelmişti. Gözlerinden kan damlayan yaralı bir askerdi buraya geldiğinde. Rivayet o ki kardeş gibi gördüğü dostları sırtından vurmuşlar onu. Asi demişler, hor görmüşler, sürgün gelmiş buralara. Kulübenin içindeki uniforma ona ait, o günden sonra bir daha giydiğini hiç görmedim. Hayata küskün bir halde bu bahçede bahçıvanlığa başladı. Biraz sıkıcı, eski kafalı biriydi ama zamanla girift sözler söylemeyi ve üzgün gönülleri teskin etmeyi öğrendi. Solgun güllerin bahçıvanı demeye başladılar bir müddet sonra ona. Güllerle konuşur tılsımlı sözler fısıldardı onlara.
-Güllerle mi konuşurdu, bir meczup muydu yani? Garip, üzüldüm haline. Lütfen anlatmaya devam et ihtiyar.
- Bir meczupmuydu veya bir şair miydi bilemiyorum. Kaderin sırrına razıydı, gülce konuşan biriydi işte. Biraz buğulu bakardı etrafına ama gözlerinde ki yaşı saklamayı bilirdi. Acınmak istemezdi kimselere. Ancak tüm sırlarına vakıf bir hayal görebilirdi içindeki hüznü. ’Buğulu camlar ardında da güzel bakabilir insan, güzel görebilir. Kirlenmeden ve kirletmeden, hatta güzel sevebilir bile.’ Gülleri çok severdi fakat sen gülü seviyorsun diye gülünde seni sevmesini bekleyemezsin lefika. İnsanlarda güller gibidir aslında ama onları yaralarından sevmelisin. Fakat yaralarını sevdin diye onlarında seni sevmesini bekleme. Solgun güller ve küskün insanlar her ikisi içinde göz yaşı dökmelisin ancak o zaman yeşerebilirler, çoğu zaman bu bile yetmez.
-İnsanları değil ama gülleri kim sevmez ki ihtiyar, herkes onları koklamaya bayılır.
- Doğru ama onlara iyice yaklaştığında dikenleri canını yakmaya başlar. O zaman doğanın kanunları işler ve uzaklaşırsın. Onları sevmeye devam etmek için vefa gereklidir. Sanırım bahçıvan bu sırra güller sayesinde ermiş biriydi. İnsanları sevmekte dertlerini sevmekle başlar aslında. Onları tanıman için yaralarını görmelisin. Bahçıvan da vefalı biriydi ağlaman için omuzlarını uzatabilirdi sana. Ama insanlar ağlamak istedikleri omuzlarda ağlarlar. Derdini artık seninle paylaşmak istemiyor diye sitem edipte kalplerinin yükünü artırma.
Sonra ne oldu ihtiyar neden gitti?
Bir rüya gördü, kapkara bulutların gök yüzünü kapladığı bir rüya. Zaten ne zaman başına bir felaket gelecek olsa böyle kabuslar görürdü. Hayatının değişeceğini rüyalar ile anlardı. Uyandığında bahçedeki tüm çicekler solmuştu. Oda küskün olan her kesin geçmiş olduğu o köprüden geçip, sana başta işaret ettiğim o yoldan yürüyüp gitti. O yol, zaman elbisesinden sıyrılabildiğin, ikinci bir bahar yoludur. Sende artık gitmelisin lefika, zamanım az onu bulmalıyım demiştin. Gitmelisin ve sana iyi gelecek kişiyi bulmalısın. Belki gülleri yeşertecek bir bahçıvan, belki içindeki buzları eritecek bir volkan yada başka birisi. Gönlünün karıştığını görebiliyorum.
-Zaman bize neler gösterir bilemiyorum ihtiyar, geçip giden zamanın değeri sence nedir. Bir kaç yıl bir ömür için uzun bir süre midir? Peki sonsuz bir hayat için, bir ömür beklemek gerçekten gerekli midir, bilemiyorum? Mutlu olmak için daha ne kadar beklemem gerekecek?
İhtiyar lefikanın gözlerine belki de son kez bakıp ’bilmiyorum’ diyebildi sadece. Aslında söylemek istediği daha çok şey vardı fakat gözlerinden lefikanın gitmek istediğini sezebiliyordu. Artık gitmelisin lefika dedi yeniden. Çünkü gideceğini rüyamda gördüm. Bir çocuk doğurmuştun, bu çok yakında hayatının değişeceğini hissettiriyor bana. Ve sanırım orda artık bir ihtiyara yer yok. Benden iyice sıkıldın. Sanırım bu kadere rıza göstermeliyim. Lefika sessiz kaldı. Sessizliği bu sözleri onaylıyor gibiydi. Başını hafifçe yere doğru eğdi hiçbir şey söylemedi. Arkasına dönüp atına bindi ve yavaşca uzaklaştı.
Ah lefika! Bahçıvanda geçip gitmişti senin gibi bu yoldan fakat yanlızca iki gün sonra, kalbi olan bu bahçeye bir ihtiyar olarak geri döndü. Zaman elbisesinden sıyrılmıştı lakin daha açmadan gonca gülleri solduramazdı. Sende bu kalbi bir müddet ziyaret ettin. Artık gitmek istemeni anlıyorum ne diyebilirim ki. Birşey söylemeye hakkım yok.
-Gitme lefika, gitme...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.