- 382 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Molla Kasım
Yıl 2004… Diyarbakır Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğünün ev sahipliğinde, UNİCEF Temsilcisinin katıldığı “Kız Çocuklarının Eğitimi” konulu toplantıya Eğitim-Bir-Sen Diyarbakır Şube Başkanı olarak davet edilmiştim. Toplantıda ilçe Kaymakamları, ilçe Milli Eğitim Müdürleri ve İlçe Müftüleri dahil, çok sayıda katılımcı ve basın mensupları bulunmaktaydı.
Ülkemizde dayatılan “Kılık Kıyafet Yönetmenliği” nedeniyle; pek çok kız çocuğu okullara gönderilmemekte, bir şekilde okula gidenler de ““Kılık Kıyafet Yönetmenliği” ve Meslek Liselerine uygulanan “Katsayı” engeli ile çeşitli mağduriyetler ve travmalar yaşamaktaydılar.
Üniversitelerde ve Kamu kurumlarında uygulanan “Başörtüsü Yasağı” nedeniyle kız öğrenciler çok sevdiği okulunu bırakmakta, bayan memurlar görevinden atılmakta yada çeşitli disiplin cezalarına maruz kalıyorlardı.
İşte böyle kaosların yaşandığı bir dönemde, kız çocuklarının “Eğitim Hakkından” neden yoksun bırakıldığı ile ilgili UNİCEF Temsilcisine sunum yapılmaktaydı. Ben, Eğitim-Bir-Sen Diyarbakır Şube Başkanıydım ve aynı zamanda sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktaydım. Sabah saat 10:00 da toplantı başladı. Açılış konuşmalarından sonra, ilçe kaymakamları veya müdürleri, ilçeleriyle ilgili raporları haziruna sunuyorlardı.
Öğleden sonra derse gireceğimden, bir an önce söz alıp; meramımı ifade etmek istiyordum. Milli Eğitim Müdür yardımcısına:
-Hocam, beni davet ettiniz, teşekkür ederim. Ancak benim derse gitmem lazım. Bana söz hakkı verebilir misiniz? Kendisi:
-Başkanım sunumlar bitsin, size de söz veririz, dedi. Aradan yarım saat geçti, söz sırası bana gelmedi. Ben derse geç kalmamak için, bu kez İl Milli Eğitim Müdürünün yanına gittim.
-Sayın Müdürüm, benim öğleden sonra okula gitmem gerekiyor. Öğrencilerim mağdur olmasınlar. Bu nedenle bana söz verebilir misiniz? Müdür Bey’de:
-Başkanım, size de söz vereceğiz ancak, sunumlar bitsin, dedi. On yedi ilçemizden henüz dokuz- on ilçe temsilcisi sunum yapmıştı. Bütün ilçelerin sunumu yapabilmesi demek, benim birkaç dersimin aksayacağı demek, ayrıca kırk öğrencimin mağdur olması demekti. Bu anlamda; öğrencilerimi mağdur etmemek için; toplantıyı bırakıp, dersime de gitmeyi düşünüyordum. Ancak, hak talebinde bulunan bir Sivil Toplum Kuruluşunun Başkanı olarak, yaşanan mağduriyetleri ve çekilen sıkıntıları da dile getirmek gerektiğini de düşünüyordum.
Ben deniz bu düşüncelerle gelgitleri yaşarken, İl Valisi Efkan ALA, araya girerek:
-Arkadaşlar, benim bir başka toplantıya gitmem gerekiyor. Siz devam edersiniz, diyerek ayrılmadan, kısa bir değerlendirme konuşması yapıyordu. Bu sırada ben de protokol sıralarına doğru yaklaştım. Vali Bey giderse; toplantının havasının dağılacağı düşüncesinden hareketle, araya girmeyi hedeflemiştim. Vali Bey, sözünü bitirirken, ben araya girerek:
- Sayı Valim, izninizle ben de düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Vali Bey:
-Sizi tanıyalım dedi. Ben de söz alarak:
-Yasin YILDIZ, Eğitim-Bir-Sen Şube Başkanıyım, dedim. Vali Bey:
-Tabi tabi, halk ile iç içe olan sizsiniz. Buyur sizi dinleyelim, dedi. Toplantının monoton havasından dolayı, bir kenarda oturan basın mensupları da harekete geçmiş, flaşlarını patlatmaya başlamışlardı. Ben de söze devamla:
-Milli Eğitim Müdürümüzün davetinden dolayı zatı alilerine teşekkür ederim. Sayın Valimizin çözüm önerilerine de katılıyorum. Asıl sorumu UNİCEF Temsilcisine soruyorum. Çünkü, kendisi uluslararası bir kuruluşun temsilcisi, bu anlamda görüşleri bizim için önemlidir! Ortam canlanmaya başladı. Sözlerime devamla:
-Konumuz kız çocuklarımızın eğitimidir. Biz Eğitim-Bir-Sen olarak; kesinlikle kız çocuklarımızın okumasını ve eğitim hakkını savunuyoruz. Ancak, kılık-kıyafet yönetmeliği nedeniyle; kızlarımız okuyamıyor, bayan öğretmenlerimiz görevlerinden atılıyor! Sayın Temsilcinin bu konudaki görüşlerini öğrenmek istiyorum. Bu sözlerim üzerine, Sayın Efkan ALA, masaya yumruğunu vuracak şekilde bir hareket ve yüksek bir ses tonuyla:
-Hah! Her devirde çıkar bir Molla Kasım sorar hesabı! Buyurun verin cevabı, vatandaş soruyor kardeşim! Diye heyecanlı bir şekilde sözlerini ifade etti. Bu arada ortamın hareketliliğinden UNİCEF Temsilcisi de bu konuşmalarımızı merak edip, yanındaki tercümandan söylenenleri anlamaya çalışıyordu. Kısa bir duraklamadan sonra UNİCEF Temsilcisi söz alarak:
-Biz kurumsal olarak ülkelerin politikalarına müdahale edemiyoruz. Ancak benim kişisel görüşüm; her bireyin inandığı gibi yaşaması ve hiç kimsenin temel insan haklarından mahrum edilmemesidir. Bu olumlu beyan üzerine Vali Bey’le toplantıdan ayrıldık.
Şahsen o güne kadar Molla Kasım hakkında bir malumata sahip değildim. Molla Kasım’ı okudukça; haksızlıklar karşısında, hak sözü söylemenin kararlılığını anlıyorum. Dolayısıyla Eğitimciler Birliği Sendikası müntesipleri olarak; her zaman haksızlıklar karşısında, haklının yanında dik duran bir anlayışa sahip olmamız gerektiğinin altını çiziyorum.
Üyesi olmakla müşerref olduğum Eğitim-Bir-Sen, kurumsal olarak “Haksızlık kimden gelirse gelsin, Hak sözü söylemenin kararlılığında” olduğunu görmem, bana mutluluk ve cesaret vermektedir. İyi ki varsınız…
Yasin YILDIZ
YORUMLAR
Ve sonra sizi kahraman ilan ettiler yaptığınız konuşma ve tavrınızdan dolayı.
Derken ilerleyen günlerde baş örtüsü yasağı kalktı
Akabinde eğitim sisteminde yapılan değişikliklerle imam hatiplerin yenileri açıldı
Bu okulları bitiren öğrencilerin bir çoğu DEİST oldu
Hani derler ya yarım doktor candan yarım imam dinden eder misali
VE SONRA
Eğitim sisteminin ırzına geçtiler gecenin karanlığında Fatmagül misali ;
Bilgisiz niteliksiz mezunlarla doldu ülkemin güzel toprakları.
Yüzbinlercesi baraj altında kalarak kırdılar ülkenin sınav rekorlarını
Canım çokta önemli değil
bizdense sorun olmaz odun bile olsalar sıkıntı yok felsefesi aldı başını gitti.
Akabe biatlarını örnek gösterdiler kendi kutsal davalarına
Ve günümüz
Buyurun yapın muhasebenizi
Ne devenin boynu kaldı nede ülkenin tadı
Hala ortalarda dolaşan molla Kasımın adı
Hayırlı çalışmalar
Yasin Yıldız
Cumhuriyet tarihi boyunca, inançlarından ve görüşlerinden dolayı(şiddete başvurmadıkça!) kişilere yapılan haksızlıkları "zulüm" diye değerlendiriyorum. Başörtüsü yasağı, bu zulümlerin en bariz örneğidir.
Bir eğitimci olarak, "iğneyi önce kendimize batırmamız" gerektiğini düşünüyorum. Sonuçta bu çocuk ve gençleri biz eğitiyoruz. M.Akif ERSOY'un şu dizeleri benim için çok anlamlıdır: Muallim dediğin, çekirge orduları;
Çıkarsa ortaya, hesap edin zararı...
Kesinlikle bizden olsun, odun olsun anlayışında değilim. Bunu, yeri geldiğinde fiilen ifade eden biriyim. Hatta muhataplarımın yüzüne de söylemişim.
Sonuçta, herkes yaptığı iyilik ve kötülüklerin hesabını mutlaka vereceği "Büyük Hesap Günü" gelecektir.
İbrahim Suresi 42. Ayet meali: " Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamıştır..."