Kırık Dökük Hatıralar
-----Ağaçların çiçek açtığı, kışla yazın ara nağmesi ilkbaharda, Boğazlıyan köprüsünden Kale’ye doğru bir göz atın, başınızı doğuya doğru şöyle bir kaydırın; Delice Çayı’nın mahmur sesini duyar, yeşil dallarla bezeli sağlı sollu söğüt kümelerinin arasına dalmış dimdik yükselen Anadolu kavaklarını görürsünüz. Sizi, adam boyu ısırgan otları arasında kaybolmuş, Mavu’nun Hayrettin’in, Değirmenci Osman’ın ve Kırbaç (Mustafa Gülmez)’ın çalıştırdıkları Vakıf Değirmeni harabeleri karşılar.
-----Değirmenin karşısında, şimdilerde yolun altında kalmış çayı, bulgur setenini hatırlayan nesil, ne yazık ki bir bir göçüyorlar, komşu mekâna, Boos Deresine gidiyorlar, bir daha dönmemek üzere!
-----Setendeki boyunduruğa öküz koşulur. “bi denesi öküzü önden çeker, bi denesi de kurenen bulguru karıştırırdı.” Setenlenen bulgurluk, yeşil toprak damlardaki çullara serilir, kurutulur, ayıklanırdı taşı. Sıra çekillmesine gelmiştir. Setenin bulunmadığı hallerde buğdayın çiği ve kaynatılmışı soku’da tokmaklarla dövülürdü. Çiğinden elde edilen yarma, el değirmeninde kıvamınca çekilir, tandıra keşkek vurulur, sade yağ ile buluşturulur, tekrar tandıra indirilerek şefkatle çömleğin böğürlerine közler çekilir, pişmesi beklenirdi. Güzel günlerdi keşkekli günler!
-----Nerede o tandırda pişirilen keşkekler, kuru fasulyeler, tarhanalar, adı üstünde tandır ekmekleri…
-----Anamın nesli, büyük, küçük olmak üzere iki kıtlık yaşamış bu çileli günleri kısaca şöyle anlattı bana;
---- “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin oğlum! Söylenecek gibi değil. Malların yediği fiği öğütüp yiyen komşularımız vardı. Bizim de kara arpa ekmeğe talim ettiğimiz günler oldu. Yerken birbirimize; ‘Nasıl yiyek bunu?’ der. Şaşardık bu işe!. Beyaz arpa ekmeği, galleli ekmek bunların yanında şeer ekmeği gibi olurdu, nur alem nurdu!
-----Anamla sohbetimize tek konuya bağlı kalmadan devam ediyoruz. Notlar alıyorum, konu değişiyor;
“Gardiyan Memed’in anası Safiye Ameyin” diyor anam “aynı zamanda tandırlık olarak kullandığı, küçük tek gözlü, -senin de hatırladığın- bir evi vardı. Bir köşesini dokuma tezgahına ayırmış, çul, çuval ve heybe dokurdu rahmetlik. Kışın fazla olduğu o senelerde dolak dokurdu, ayağa ve dizlere kadar sarılan."
-----Ha! Unutmadan söyleyeyim sana. Hatırı sayılır para kazanırdı dokuduklarından. Paranın yerini ancak bir kişi bilirdi!
DEVAM EDECEK…
Kadir ACI
Kayseri
06.05.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.